Yaklaşık otuz yedi yıldır ödediğimiz ve elektrik faturalarımızın üzerinde “TRT payı” olarak gördüğümüz vergi kaldırıldı. Son gelen elektrik faturama baktım tamı tamına bir lira altmış üç kuruş (1.63 TL) TRT payını artık ödemeyeceğim. Anladığım kadarıyla 1984 yılında televizyonların hem ikinci kanala hem de renkli yayına geçebilmesi için kaynak ihtiyacı doğmuş, çareyi böyle bir vergide bulmuşlar, çünkü vergi konulma yılıyla, renkli yayına geçiş yılı aynı.

Peki her ay ödediğimiz yaklaşık bir buçuk lira ne olmuş? Önce renkli yayına geçmişiz, arkasından kanal sayısı artmaya başlamış. TRT okul olmuş, yüzlerce personel yetiştirilmiş ve özel televizyonların yetişmiş personel ihtiyacını karşılamış. Daha da önemlisi yerli ve kendi dizilerini çekmeyi öğrenmişiz. 80 ‘li yılları bilenler hatırlayacaklardır o zamanlar programdaki dizi ve filmlerin neredeyse tamamı yabancı daha doğrusu ABD yapımı film ve dizilerdi. Bunun anlamı yıllarca Amerika’nın kültür emperyalizmine maruz kaldık. Eğer bu gün TRT’nin 14 televizyon kanalı ve 14 radyo kanalı varsa, dünyanın yarısına yayın yapabiliyorsak bu eserin görünmeyen sahibi halkımızdır. Ancak başarının büyüğü arkadan geldi.

Özel televizyonların artmasıyla sektörde rekabet arttı. Yapımların çekim kalitesi ve içerik çeşitliliği arttı, kostüm imalatı geliştirildi, stüdyolar ve çekim platoları çoğaldı. Bu altyapıya kabiliyetli senaristlerimiz, söz yazarlarımız, yapımcılarımız ve sanatçılarımız eklenince dizi yapımlarında bir dünya devi doğdu. Üstelik ellerinde işleyip ürüne çevirebilecekleri binlerce yıllık Anadolu kültürünün oluşturduğu yüzbinlerce hikaye ve mekan hazinesi var.

Binlerce yılda oluşturulmuş Anadolu kültürü doğru işlenip kaliteli yapımlar oluşturulunca meydana gelen diziler 150’yi aşkın ülkeden talep görüyor, 750 milyondan fazla izleyiciye ulaşıyor. Türkiye, ABD’den sonra en büyük dizi film ihraç eden ülke, bir araştırma şirketi olan Eurodata verilerine göre ülkelerin ithal ettikleri kurmaca yapımların yüzde 25’ini Türk yapımları oluşturuyor. Türkiye dünya televizyon içeriği ihracatında ilk 5’te. 2020 yılı itibariyle dizi ihracatından gelirimiz 500 milyon doları aşmış durumda, bu sektörün asıl maliyet girdisi, insan gücü ve emek olduğuna göre, elde edilen gelir, net ihracat girdisi kabul edilebilir. Sektörden geçimini temin eden 250 binden fazla insanımızı da kazançlarımıza ilave edersek, aylık ödediğimiz bir buçuk liranın neler başardığını daha iyi anlarız.

Dünyada evlerine işyerlerine girerek ulaştığımız 750 milyon insan demek, Türk ürünlerinin reklamının yapıldığı, Anadolu kültürünün tanıtıldığı, tarihimizin anlatıldığı ve ülkemizin turizm potansiyelinin gösterildiği hazır 750 milyon insan demektir. Böyle bir turizm tanıtım çalışmasını yapmak için bu günkü değerlerle milyarlarca dolara ihtiyaç vardır.

Görüldüğü gibi “boşa gitti”, “yıllarca para ödedik” dediğimiz öderken hissetmediğimiz paralar aslında doğru kullanılırsa, ülkemize ve insanımıza faydalı hale gelebiliyor. Bunların en güzel örnekleri 1974 Kıbrıs çıkartması sonrası ambargo ile karşılaştığımızda oluşturulan vakıflar için konulan ve belki sayılarını bile bilmediğimiz vergilerdir. Bugün bir Aselsan, Havelsan, Roketsan, Aspilsan, TAİ, TEİ, vb. şirketlerimiz varsa bu şirketlerimizin başlangıç dönemlerinde sermayeleri bu küçük vergiler olmuştur. Bu şirketlerimizde binlerce insanımız çalışmakta ve milyarlarca dolar ihracat yapmakla birlikte savunma bağımsızlığımızın teminatıdırlar.

Belki ihtiyaç kalmadığı için belki de bir siyasi kullanımı ortadan kaldırmak için TRT payı kaldırılmış olabilir. Ancak sorulması gereken asıl soru; vatandaşlar olarak biz yıllarca bu parayı kullandığımız elektrik miktarı oranında ödemişken, düzenlenen kanun gereği, sanayicilerin ve Organize Sanayi Bölgelerinin fabrikalarında kullandıkları elektrik için neden bu payı hiç ödemedikleridir? Sonuçta elde edilen faydalardan uluslararası ölçekte en fazla yararlananlar gene sanayici ve turizmci olmamış mıdır? Saygılarımla