Diyanet, Kur’an’da başlı başına ayrıntılı açıklanmış bir konu olan “miras” konusunun sadece bir başlığını alıp başka bir konunun altına koyarak, İslam’da miras konusunun bütünlüğünü bozarak yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur.
Günümüzün en popüler konusu Diyanet İşleri Başkanlığının son aylarda hazırladığı ve Cuma hutbelerinde okuttuğu hutbe metinleridir. Bu metinler okundukça karşı sesler de yükselmeye başladı. Siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, barolar, basın temsilcileri, sanatçılar ve tabidir ki bazı vatandaşlarımızdan tepkiler geldi ve gelmeye de devam etmektedir. Bu tepkiyi dile getirenler genelde okunan metinlerin laikliğe, medeni kanuna veya diğer kanunlara, insan hakları bildirgelerine aykırı veya onlara uymayan bilgiler içerdiğini ileri sürmektedirler. Ancak bu görüşleri ileri sürenlerin öncelikle din nedir? Konusunu anlaması gerekmektedir.
Birincisi; Dinlerin koyduğu kurallar, inananlar için “insanı yaratanın” koyduğu kurallardır. Bu kurallar, tartışılamaz, değiştirilemez ve mutlak doğrudur. İnsanların koyduğu tüm kurallar dinlerin getirdiğine uymak zorundadır.
İkincisi; Din veya bir inanç seçmek insanın kendi kararıdır. Seçtiğiniz anda dinin getirdiği kuraların tamamını doğru ve tartışılmaz olarak kabul etmek zorunluluktur. Bu kurallar içerisinden şunları kabul ediyorum şunları beğenmedim deme şansınız yoktur. Birini bile kabul etmeseniz din çizgisinin dışına çıkarsınız.
Üçüncüsü: Dinin emirlerini bildiren ilahi kitaplar, kişiler veya gruplar tarafından yorumlandığında bu yorumlar dini bağlamaz. Yanlışı da doğrusu da kendilerini bağlar. Dine mal edilemez.
Dördüncüsü; Cuma günü okunana hutbe, İslam dinini seçmiş, Allah’ın “cuma günü namaz için çağrı yapıldığında” emrine uyup namaz için caminin içerisine giren insanları muhatap olarak alır. Uyup uymamak muhatabın kendi seçimidir. Söylenene uyulup uyulmamasının karşılığı insanlar tarafından değil “Kitabın sahibi” tarafından değerlendirilecektir.
Gelelim konuya, Diyanet İşleri Başkanlığı birkaç aydır, eğmeden bükmeden Allah’ın kitabındaki emirleri hutbe konusu yapmaya başladı. Bana göre de benim gibi düşünen insanlara göre de doğrusunu yapmaya başladı. Kur’an insanların kendilerinin yazdığı kanunlara uydurulamaz. Filanca kanun böyle diye Allah’ın koyduğu emirler görmezden gelinemez. Beğenmezseniz başka bir din ya da inanç bulursunuz ona inanırsınız konu kapanır.
Eleştiri konusuna gelince, Kur’an’ı eleştirmek kimsenin haddi değildir. Ancak, Diyanet, Kur’an’da başlı başına ayrıntılı açıklanmış bir konu olan “miras” konusunun sadece bir başlığını alıp başka bir konunun altına koyarak, İslam’da miras konusunun bütünlüğünü bozarak yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur. Kuranda miras paylaştırılmadan önce “borçları ödenip ve vasiyeti yerine getirildikten sonra” diye başlar yani mal sahibi kendisine olan faydasını gözeterek malını bölüştürmelidir. İsterse çocuklarına eşit dağıtır. İsterse kızlarına fazla verir. İsterse komşusuna, ihtiyaç sahibi uzak akrabasına, verir ya da toplum için faydalı bir yere bağışlar. Kuranda miras bölüşümü vasiyet ile birlikte düşünülmüştür. Kur’an’a inanan, bilir ki bu bölüşüm “adil” olmalıdır. Hesabı da kendisinden sorulacaktır. İslam’da miras dağıtımı kişinin adalet duygusuna bağlıdır. Adil bir bölüştürmenin temini için “vasiyet” müessesesi getirilmiştir. Kur’an’a inanan, bilir ki, servet kendisinin değildir ve kendisine imtihan olarak emaneten verilmiştir. Bölüştürme işi şahsın kendisine bırakılmış, “adil” olmayan bir bölüştürmenin karşılığını da “cehennem” gibi korkunç bir bedelle ödeyeceği hatırlatılmıştır. Böyle bir duygunun insanlar tarafından yazılan bir kanunla verilebilmesi mümkün değildir. Çünkü Kur’an’a inanmayan biri için servet kendisinindir. Vergisini verdiyse hesap vereceği kimse yoktur. Kişinin serveti, Devletinin hazırladığı bir kanunla kimseyi üzmeden bölüştürülür. Duygulardan arındırılmıştır. Kanuna göre belki eşitlik sağlanmıştır ancak servet sahibine göre bölüşüm adil midir?
Diyanet, eleştirilemez değildir. Ancak Kurumları, mezhep ya da cemaatleri veya hata yapmış olan Müslümanları öne sürerek İslam’a ve Kur’an’a saldırmak doğru değildir. Kimsenin haddi ve hakkı da değildir. Hele Kur’an’ın, insan yapımı kanunlara uydurulmasını istemek düpedüz din düşmanlığıdır ve kabul edilemez. Kimse inanmak zorunda değildir. Kendi inancına saygı bekliyorsa kendisi de başka inançlara saygı göstermek zorundadır.
Diyanet işleri Başkanlığının hutbelerde Kur’an’ı anlatmasının devamını bekliyoruz ve destekliyoruz. Özellikle de en yakın hutbede hiç yorumsuz Nur suresinin 2. Ayetinin ne dediğinin anlatılmasını. Bakalım kimler üzerine alınacak.
Saygılarımla