Sahne sanatçıları gibi siz izleyiciler de kılık kıyafet ve şahsi temizliğinize özen gösteriyor musunuz?

Merhaba değerli sanat dostlarım,

Konser sezonu açıldı. Amatör ve profesyonel koroların konserleri başladı. Dernek koroları ya da resmi kurum koroları konserlerine başladılar. TSM ve THM konserlerinden senfoni konserlerine kadar çok çeşitli programlar var. Herkesin müzik zevkine ve sanat anlayışına göre izleyebileceği konserler mevcut.

Bu konserlere sanatçılar mutlaka çok ciddi ve özenle hazırlanıyorlar. Günlerce, belki de haftalarca çalışıyorlar. Peki, izleyiciler de aynı özeni ve ciddiyeti gösteriyorlar mı?

İlk sorum şu;
Sahne sanatçıları gibi siz izleyiciler de kılık kıyafet ve şahsi temizliğinize özen gösteriyor musunuz?

Konser salonu, bir tiyatro sahnesi gibi özel bir alandır ve burada yapılan hazırlık yalnızca sahnedekileri değil, izleyiciyi de kapsar. Bir sanatçının kostümü, sesi ve duruşu kadar, izleyicinin sahneye sunduğu dikkat ve saygı da performansın kalitesini etkiler.

Sahneye çıkan müzisyen saatlerce, bazen günlerce çalışır. Bir koro şefi olarak bunu çok iyi bilirim. Bir cümlenin, bir vurgunun, bir duraklamanın nasıl dikkatle işlendiğini sahnede görmek, bana her zaman ilham verir. İşte bu emeğe yanıt vermek, izleyicinin konsantrasyonu, sessizliği ve estetik farkındalığıyla başlar. Alkışın zamanına dikkat etmek, telefonunuzu sessize almak, arkadaşınızı uyarmak. Bunlar küçük ama önemli kurallardır.

Ve elbette, kılık kıyafet ve özen de bunun bir parçasıdır. Konser salonuna özenle hazırlanmış bir izleyici görmek, sahneye çıkan sanatçının motivasyonunu yükseltir ve sahnede ortaya çıkan estetik deneyimi güçlendirir. Çünkü bir konser, yalnızca sahnedekilerin değil, salonun tamamının ortak emeğiyle oluşan özel bir deneyimidir.

Peki, sahnedekiler çalmaya, söylemeye başladığında siz gerçekten dinliyor musunuz, yoksa yalnızca kulak verip anlamaya mı çalışıyorsunuz?

Dinlemek, sadece sesleri duymak değildir. Gerçek konser izleyicisi, her notayı, her ritmi, her duraklamayı, her nefesi fark eder. İzleyicinin gözlerindeki dikkat, nefes alış verişi ve küçük hareketleri, performansın enerjisini etkiler.

Anlamaya çalışmak ise bir adım daha ileri gider. Sadece melodiyi takip etmek yetmez. Bestecinin niyetini, eserin ruhunu ve yorumcunun verdiği ifadeyi çözmeye çalışmak gerekir. Bir TSM konserinde her makam, her geçiş, her süsleme bir hikâye anlatır. Senfoni orkestrasında ise bir yaylı grubunun tek bir vücut olması veya nefeslilerin aynı tonda üflemesi bir temayı canlandırır. İşte izleyici bunu fark ettiğinde, konser sadece bir eğlence değil, bir deneyim, bir paylaşım alanı olur.

Dinleyici olarak özen göstermek, sessiz kalmak, alkışın zamanını beklemek, telefonunuzu sessize almak ve konsantrasyonunuzu esere vermek, sanatçının emeğine saygı göstermektir. Ama en önemlisi, müziğin anlamını yakalamaya çalışmak ve onu hissetmektir. Çünkü bir konser, sahnedekilerin emeği kadar, salonun ruhuyla da tamamlanır.

Dinlemek ve anlamaya çalışmak, izleyicinin sahnedeki emeğe verdiği yanıttır. Peki, siz gerçekten orada mısınız?

Kendinizi sanata açmak için mi geldiniz, yoksa akşam işiniz yoktu da zaman geçirmeye mi?
Ya da komşunuzu kıramadınız da mı oturdunuz salonda?
Sanatı yakalamak için mi yoksa kaçtığınız bir şeyden saklanmak için mi o koltukta oturuyorsunuz?

İşte bu soruların cevabı, bir konserin ruhunu belirler. Çünkü konser, sahnedeki performans kadar, izleyicinin farkındalığıyla da yaşar. Bir eser, yalnızca çalındığında değil, anlaşıldığında ve hissedildiğinde tamamlanır.

Her konser ayrı bir olgudur ve izleyici hazır olduğunda tamamlanır. Kendinizi sanata açtığınızda, notalar sadece ses değil, bir deneyim ve paylaşım olarak duyulur. O an, sahnedeki her nefes, her nota, sizinle birlikte yaşamaya başlar ve konser, gerçek anlamda bir sanat deneyimine dönüşür.

Amatör ya da profesyonel tüm şeflerin görevi, yalnızca yetenekli sanatçılar yetiştirmekle sınırlı değildir. Asıl önemlisi, sanatı hissedebilen, eserle buluşabilen ve farkındalıklı izleyiciler yetiştirebilmektir. Çünkü bir konser, sadece sahnedekilerin çabasıyla değil, onu anlayan ve sahneye yanıt veren izleyiciyle tamamlanır. İzleyici, müziği yaşayan bir ortak yaratıcıdır. Şefin ve sanatçının emeği, onun bilinçli katılımıyla gerçek anlamını bulur.

Nitelikli izleyici, yalnızca müziği duyan değil, onu anlayan, hisseden ve yorumlayan kişidir. Böyle bir izleyici, sahnedeki performansa saygı gösterir, kurallara uyar ve eserle zihinsel ve duygusal bir bağ kurar. İşte bu bağ, konseri sıradan bir dinleme deneyiminden unutulmaz bir sanat deneyimine dönüştürür.

Kendinizi sanata açtığınızda, notalar yalnızca ses değil, bir deneyim ve paylaşım haline gelir. O zaman, sahnedeki her nefes, her nota, sizinle birlikte yaşamaya başlar ve konser, gerçek anlamda bir lezzete dönüşür.