Maden Kanunu 1958 yılında çıktı. 20 defa değişti. Her değişiminde doğayı ve insan sağlığını koruma şartları şirketler lehine hafifletildi, budandı, yok edildi.
Bu değişimler sonucunda da ülkemizin doğasını, toprağını, suyunu, havasını, çiçeğini, yeşilini, ormanını, son tahlilde de insanını tahrip etme süreci çok çok hızlandı.
Ruhsatlar patladı.
Zengin, verimli, bereketli, güneşi güneş, suyu su, havzası hava, merası mera, bahçesi bahçe, toprağı toprak kentleri özellikle altın arayışında; siyanür, asit, sodyum sülfat, nitrik asit, sodyum hidroksit, sülfirik asit gibi zehirleyici ağır öldürücülerin tehdidi altına sokuldu.
Ne yazık ki, Kaymaz Mahallemizde de Koza Altın İşletmeleri A.Ş. tarafından yapılması planlanan, “Kaymaz Altın ve Gümüş Madeni Üçüncü Kapasite Artışı İle İlave Maden Atık Depolama Tesisi" projesi için hazırlanan ÇED Raporu ile kurulacak atık depolama alanı da kentimizin ve hemşerilerimizin sağlığını ağır öldürücülerin tehdidi altına aldı.
Kaymaz Mahallemizde geçtiğimiz yıl Nisan ayında yapılan ve bizlerinde katılarak itirazlarımızı söylediğimiz bu projenin ÇED Halkın Katılımı Toplantısında, yöre halkımız da Koza Altın ve Gümüş Madeninin faaliyetleri sonucu ağaçlarının kuruduğunu, mera alanlarının yok olması sebebiyle hayvancılık yapamadıklarını, içme ve kullanma sularının azaldığını, kanser vakalarının arttığını, ifade ederek tüm bu nedenlerle projenin gerçekleşmesini istemediklerini bildirmişlerdir.
Bu tesiste işleneceği belirtilen 2.700.000 ton cevherin Çanakkale, Karapınar’da yer alan Koza Altın İşletmelerine ait Altın ve Gümüş Madeninden taşınacağı belirtilmektedir. Çanakkale’deki maden projesinin bile ÇED Raporu henüz sonuçlanmamışken ve ayrıca Çanakkale’deki maden projesinin ÇED raporu hakkında Çanakkale 1. İdare Mahkemesi tarafından yürütmenin durdurulması kararı verilmişken, şehrimizde bu projenin gerçekleştirilmesini istemek akla uygun değildir.
Bu havuzlarda işlenecek altın hayatımızdan, çocuklarımızın geleceğinden ve altın değerindeki tarımsal üretimimizden kıymetli değil. Bugün daha çok altını değil tarımsal alanların kapasitesinin arttırılmasını, korunmasını konuşmamız gerekir. Bu faaliyetler sonucu iklimi değiştirdik, tarımı öldürdük. Açlık ve kuraklık kapıda. Ekmek yerine altın yiyip su yerine gümüş içemezsiniz.
Ayrıca bu siyanür havuzları olası bir kazada veya deprem gibi afetlerde zarar görmesi halinde sızıntı yaparak şehrimizin toprağını ve yeraltı sularını zehirleme potansiyeline de sahiptirler.
Yani deprem felaketinin üzerine bir de çevre felaketi yaşanır. Ekolojik depremin şiddeti ve faturası ise çok daha ağır olur.
Afet bölgesinde bir atık barajı yıkılsaydı, halkın hali nice olurdu düşünsenize.
Bence deprem sonrası yaşananlara üzülürken biraz da bunları düşünelim.
Bir kez olsun başımıza geldiğinde vahlanmak yerine başımıza gelebilecekleri tasavvur edip önlem alalım.
Yardımsever millet olduğumuza hiç şüphe yok ama biraz da dereyi görmeden paçayı sıvayalım.
Biz Eskişehirli mütevazılığını elden bırakmadan, kentsel iş birliği ağını daima genişletmekte olan şehrimizin ortak problemlerine başarılı bir şekilde siyaset üstü yaklaşımlar geliştiren Eskişehir Kent Konseyi olarak Kaymaz Altın ve Gümüş Madeni Üçüncü Kapasite Artışı İle İlave Maden Atık Depolama Tesisi projesinin hayata geçirilmesine yönelik tüm işlemlere ve ÇED raporuna karşıyız ve konunun takipçisiyiz.