Tarihin akışını değiştirmiş ileri görüşlü ve zeki bir deha olmakla beraber milletiyle iç içe olmuş yedi düvele karşı meydan okumuş Atatürk’e ve Cumhuriyet devrimlerine hücum etme alışkanlığında olanların bulunduğunu görmek çok üzücü.

Bu kişiler devamlı Atatürk devriyle ve devrimleriyle, genellikle de bir zaruret olarak, yazılı edebiyat ve bürokrasinin en önemli altyapı unsuru sayılan Türk harf devrimini bir ideolojik tartışma haline dönüştürüyorlar. Bırakın bunları böyle siyaset olmaz, böyle tartışma da hiç olmaz.

Tüm dünyanın kabul ettiği bir gerçek var ki o da tarihin akışını değiştiren, ona mührünü vuran liderlere her memlekette rastlamanın mümkün olmadığı ve Atatürk’ün tarihin nadir gördüğü, dahi bir Türkiye Mareşali olduğudur. Birinci dünya savaşından sonra, hiçbir mağlup devletin direniş göstermediği zamanda Türk milleti ile birlikte dünyaya meydan okumuştur. Hem askeri alanda hem de politikada başarı göstermiştir. Büyük bir devlet adamı olduğunun göstergesi olarak monarşiyi Cumhuriyet’e dönüştürmüş ki bu gerçek bir inkılaptır. Bu büyük inkılabı başka hangi inkılaplarla besleyeceğini de bildirmiştir.  Atatürk gerçekleştirdiği mucizeyi de , “Türk Devrimi” olarak isimlendirmişti.

Mustafa Kemal Atatürk’ün yoktan var ettiği, devrimlerle taçlandırdığı Türkiye Cumhuriyeti'ni yaratmak kolay değildi. Bu noktada asıl önemli soru şudur. Bu başarıyı sağlayan iyi eğitilmiş kişiler nereden çıktı? Çünkü elinde yetişmiş insan kadrosu yoktu. Üniversite bitirenler, doktorlar, mühendisler, hukukçular, eğitimciler ve ötekilerin sayısı yok denecek kadar azdı. Okullar, imparatorluktan kalmaydı ancak Cumhuriyet üstüne çok iyilerini ilave etti. Mesela Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Ziraat Enstitüsü... Buralardan yeni bilginler, yeni entelektüeller çıktı. Onun için Cumhuriyet bir seferberliktir.

Türkiye özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya ticaretine entegre olup bir birikim sağlayabildi. Tabi bunu sağlayabilmek için demiryollarının yapımına başlanıp bitirilmesi öylesine önemliydi ki “Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” diye marşlar bestelendi. İlk ulusal fabrikalarımız açılırken millet bayram etti.

Sağlık getirdi Türk Devrimleri. Anadolu, bütün ülkeler gibi hastalıktan kırılıyordu. Sıtma, verem, başka kronik hastalıklar vardı. 1930’larda Almanya’dan kaçan Profesör Eckhart, Sağlık Bakanı Refik Saydam’ın talimatıyla bir araştırma, bir tarama yaptı. Şaşırtıcı sonuçlar çıktı. “Beslenme ve bazı hastalıklar sandığımdan daha iyi düzeyde” dedi Eckhart. Yani Türkiye, Cumhuriyet’in daha ilk yıllarında sağlık alanında çok önemli işleri başarmıştır. Dahası II. Dünya Savaşı’ndan sonraki Birleşmiş Milletler programında bulunan, sağlık taramalarını dahi beklemeden sağlık alanında önemli konularını çözmeyi başarmıştır.

Ve en mühimi, Türk devrimlerinin getirdiği hukuk sistemidir. Bu, bize hayatı kolaylaştıran bir yaşam biçimi ve modeli sundu.

Türk müziğimizi halka yayan, konservatuvarlar kurup müziğimizi geliştiren Türk Devrimleridir.  Bugün güzel şehrimizde ve hatta pek çok ülkede Avrupa kentlerinde Türk sopranoları ve baritonları, tenorları, müzisyenlerimizi görüyorsunuz. Artık önemli müzisyenlerimiz var. Orkestralar kurabiliyoruz.

Başka alanlara da bakalım... Kadınlarımızın eşit eğitim hakkı yoktu, meslek edinme hakkı yoktu, boşanma hakkı yoktu, velayet hakkı yoktu, kendisine miras kalan mallar üzerinde bile tasarruf hakkı yoktu, seçme hakkı yoktu, seçilme hakkı yoktu, çalışma hayatında eşit hakkı yoktu. Cumhuriyet, Türkiye’de kadının aydınlanmasına yönelik çabaları doğru yönlendirmeyi, kanunlaştırmayı, sistemleştirmeyi başardı. Kadının toplum hayatındaki yerini, üstelik birçok Batı toplumundan önce kadınlara seçme-seçilme hakkı vererek sağlamlaştırmış olması, Türk Devrimlerinin en önemli kazanımlarından biridir.

Daha o kadar çok şey var ki...

Özetle Cumhuriyet devrimleri demek, fırsat eşitliği demektir.

İşte bu yüzden Türk Milleti'nin Mustafa Kemal Atatürk’e karşı duyduğu sevgi, saygı ve minnet, her geçen gün artarak büyümeye devam ediyor. Türk Milleti Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimleriyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişinden gelen büyük tarihini ve o tarihi yaratanları asla unutmayacaktır.

Sevgili Eskişehirliler;

Sözlerime son vermeden önce, eminim ki Atatürk tüm şehirlerimizin çağdaş, modern, yüzü batıya dönük, bilimin ve aklın egemen olduğu, hoşgörünün, uzlaşmanın, karşılıklı sevgi ve saygının günlük yaşamın her alanına yayıldığı, her yönüyle bir Cumhuriyet şehri olan Eskişehir gibi olmasını isterdi. İnancım odur ki, Eskişehir ülkeye örnek olan bu gelişimini sürdürecek, Eskişehirliler de Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e ve devrimlerine bağlılığını katlanarak büyüyen bir sevgi ile sonsuza kadar göstermeye devam edeceklerdir.