Yeni eğitim ve öğretim yılının başlamasıyla ilk, orta, yüksek eğitim ve öğretimde 20 milyonun üzerinde çocuğumuz, gencimiz eğitim görüyor. Ancak bu yıl öğretmenler de dertli, veliler de… Hatta öğrenciler de.

Çocuklarının eğitimi için her türlü fedakârlığı yapan ve yapmaya her daim hazır olan velilerimiz yemeyip, içmeyip, çocuklarının en iyi eğitimi alması için her türlü fedakârlığa katlanıyorlar.

Ama o da bir yere kadar! Son kuruşlarına kadar tüm olanaklarını eğitim için seferber eden veliler, okul ve kırtasiye masraflarına büyük bütçeler ayırmak zorunda kaldıkları için, başka en ufak ekstra bir harcamayı kaldıramaz hale geldiler... Yani velilerimizin yükü çok çok ağır.

Bu ağır yük dar gelirli ailelerin çocukları açısından da eşitsiz bir durum daha ortaya çıkarıyor. İçinden geçtiğimiz derin yoksullaşma sonucunda, pek çok öğrencimizin yaşadığı beslenme sorunu da eğitimde fırsat eşitsizliğini daha da artırarak sadece bugünümüzü değil, eğitim üzerinden gelecekte de daha büyük sosyal problemlerin olasılığını artırıyor. 

Eğitim, yaşam hakkından sonra gelen en temel haklardan biridir. Özellikle temel eğitim döneminde yani zorunlu olan 12 yıllık eğitim sürecinde her çocuğumuza ilgi, yetenek ve hayalleri doğrultusunda eşit, adil, parasız eğitim vermeliyiz. Eğitim, herkese ulaşılabilir olmasının yanında, herkesin eşit koşullarda yararlanmasına da olanak sağlanmalıdır.

Anne-babaların ağır ekonomik yüklerine daha da fazla yük ekleyen ve ayrıca gençlerimizin yaşamlarını zehir eden LGS, YKS, KPSS ve benzeri sınavlarda herkese giriş hakkı tanınarak eğitimde fırsat eşitliği sağlanamaz ve bundan daha büyük bir kandırmaca olamaz. Çocuklarımızı zorunlu eğitimle üniversite önüne yığıp, herkesi aynı anda sınava alıp aynı soruları sormak fırsat eşitliği olarak tanımlanabilinir mi? Fırsat eşitliği için her şeyden önce sınav odaklı eğitimden vazgeçilmesi gerekir. Sınav ve diploma odaklı yerine yetkinlik kazandıran eğitimin zamanı hala gelmedi mi?

Fırsat eşitliği için her şeyden önce sınav odaklı eğitimden vazgeçilmesi gerekir.

Eğitimde yüzler gülerse, herkes güler!

Eğitim sistemimiz gençlerimize sadece entelektüel bir bakış açısı kazandırmakla kalmayıp, iyi bir insan, iyi bir yurttaş ve mutlu bireyler yetiştirmelidir. Gençlerimizin çağdaş bir kimlik kazanarak, doğruluktan, aklın ve bilimin yol göstericiliğinden ayrılmayan, yurttaşlık sorumluluğunun bilincinde olan, özgürlük ve bağımsızlığı bir yaşam felsefesine dönüştüren kuşaklar olarak yetişmelerinin önünü açarak, yenilikleri izleyen değil, yeniliklere yön veren bir ülke durumuna gelebilmek için eğitim sistemimizi geliştirmek, eğitim hizmetlerinin kalitesini her aşamada yükseltmek zorundayız. Sınav odaklı eğitim yerine, yetkinlik ve üretkenlik kazandıran bir eğitim modeli geliştirmek için bilim insanlarıyla, sivil toplumla el ele vererek,  eğitimciler, sendikalar, veliler, akademisyenler ve öğrenciler; karar alma süreçlerine katılmalı, fikirleri sorulmalı. Çünkü kolektif akla, işbirliğine, zamanın ruhuna uygun davranılmazsa eğitim kalitesini değil, ‘kayıt parası var mı, yok mu?’ diye tartışmaya devam ederiz.

Gençleri sevmek lafla olmaz, geleceğe emin adımlarla yürüyebilmeleri için bir diğer önemli mesele olan öğrencilerin ‘güvenli’ konaklaması ihmal edilmemeli, yurt sorunu, meselesi öncelikle devlet tarafından sahiplenilmeli. Öğrenci kapasitesi kadar yurt inşa etmeli ve işletmeli, ayrıca kamu ya da özel tüm yurtlar ‘etkin’ denetlenmeli. Gençlerimiz ortada bırakılmamalı, zararlı ellere teslim edilmemeli. Sosyal, kültürel, fiziksel, ruhsal ve bilim yönünden yarınları garanti altına alınmalı.

Bir çocuğun karşısına çıkacak en büyük fırsatın iyi bir öğretmen olduğu gerçeğinden yola çıkarak, öğretmenlerimizin, geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizi bilgi çağına hazırlama görevlerini başarıyla yerine getirebilmeleri için gerekli düzenlemeler bir an önce yapılmalı, öğretmenlerimizin mali ve sosyal imkânları güçlendirilmelidir. Özetle öğretmenlerimize hak ettikleri tüm destekler mutlaka verilmelidir.

Yeni eğitim ve öğretim yılında tüm öğrencilerimize başarılar diliyor, haklarını emeklerini hiçbir zaman ödeyemeyeceğimiz anne, baba, veli ve öğretmenlerimize de sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Gençleri sevmek lafla olmaz, önce karınlarını, sonra beyinlerini, daha sonra da ceplerini doldurmak gerekir ki geleceğe emin adımlarla yürüyebilsinler!