Bir gün bizim toruna “kuzineyi bilir misin?” diye sormuştum. O da bana “Nedir o dede yeni nesil çıkan akıllı telefon mu yoksa” dedi.
Tabi açıklamak gerekiyordu...
Bizim çocukluğumuzda havalar soğudu mu kuzine sobası yanardı. Kuzinenin üzerinde her zaman güğüm ve içinde de sıcak su olurdu. Yanında da çaydanlık ve demir maşa üzerinde ise ekmek dilimleri. Sucuk lükstü bize. Yumurta lezzetli ekmek ise her zaman ekmek gibiydi. Buram buram mis gibi kokardı.
Ne G.D.O lu nede kimyasal katkılı idi. Tamamen organik.
Bir kez kızarmış ekmeğin kokusunu hissetmemiş fakat AVM nin üst katında boğucu gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş yeni nesil çocuklar nerden bilsinler ki! Haklılar hani. Kuzine de pişen yemeğin ve böreğin enfes lezzetini veya tavşankanı demli çayın tadını. “Hiç yaşayamadınız görmediniz yazık ki” dedim toruna.
İşte sevgili torunum o kadar yaşlıyım sana göre. Ama bizim çocukluğumuzda kış günlerinde dışarıda kar soğuk olurdu. Ancak içeride ise kanaat ve huzur vardı...
Ayrıca zam endişesi bilmezdik. Terör korkusu da olmazdı. Dışarıda ise taciz ve şiddeti de duymazdık.
Ya İşte sevgili torunum. Sizin gibi dijital teknolojinin harika akıllı telefonlarla tanışmamıştık. O bakımdan cahildik amma mutluyduk ve sokak oyunlarımızı özgürce güvenle oynardık dediğimde bana sanki başka bir dünyadan gelmişim gibi bakar oldu.
Sevgili dostlar daha önceden köşe yazımda KUZiNE’yi yazmıştım oradan bir kesiti de sizlerle paylaşmak istedim. Sanırım birçoğunuz kuzineli günlerde bu yaşanmışlığın biliyorsunuzdur. İster nostalji dersiniz isterseniz geçmişe özlem. Sizlerde bu hoş anılarda kendinizi bulacağınızı sanıyorum Esenlikler dilerim.