Tolstoy’un sadece bir yazar değil, aynı zamanda kendini insan hayatına adamış, beyninde oluşan kendi sorularına cevap arayan bir filozof olduğunu kabul etmeliyiz.

“Ekmek pahalı, emek ucuzdu.” (s. 2)

***

İnsan neyle yaşar?

Bu soruyu birilerine yöneltsek birbirine yakın ama çeşitli cevapla karşılaşırız.

Ailesi, annesi, babası, eşi çocukları için yaşadığını söyleyenler olacaktır. Daha iyi gelecek, daha parlak bir kariyer diyenler olacaktır. Uğruna mücadele ettiği değerleri için, onur için, gurur için, cennete giden yolu açmak için, vatanı korumak için diyenler olacaktır.

Velhasıl bu sorunun “sana göre, bana göre” cevapları var.

***

Bu incecik kitapta, günlük yaşamda her gün bir yenisini gözlemlediğimiz, neye sahip olursa daha fazlasını isteyen doyumsuz insanların yanı sıra elindekiyle yetinip başkalarına da elini uzatma gibi özel yeteneğe sahip insanlara da rastlayabiliyoruz. Özel yetenek dedim, çünkü içinde debelendiğimiz kapitale dayalı dünyamızda kendinden vazgeçip öncelikle başkalarına yardım eli uzatmak her yiğidin harcı değil.

Tolstoy kitabında, başkalarını omuzlamaya çalışan o yürekli insanlardan bahsetmiş.

Sokaktaki kimsesize uzattığı yardımsever sevgi elinde Semyon’un, maddi hırsıyla gözü dönenleri yolundan döndürmeye çalışan Şçerbekov’un, kâhyanın yaşattığı her zorluğa sabır gösteren Miheyiç’in, birbirlerini kırıp geçiren büyüklerine birlikte olmanın huzur dersini veren çocukların, içindeki hırsla dünya malına yenik düşen Pahom’un, zenginlikten yokluğa düşünce daha mutlu olduğunu hisseden İlyas’ın öykülerinde aradığımız soruların cevaplarını bulabiliriz.

Tabii ki sorabiliyorsak ve arayabiliyorsak…

Tolstoy’un sadece bir yazar değil, aynı zamanda kendini insan hayatına adamış, beyninde oluşan kendi sorularına cevap arayan bir filozof olduğunu kabul etmeliyiz.

***

Tolstoy ismini görünce, insanın “adam koskoca Tolstoy, o ne yazsa yeridir” diyesi geliyor nedense.

Evet, Tolstoy’u kategorize etmek benim haddime değil; o büyüklüğünü dünyaya kabul ettirmiş, gerçekten büyük bir yazar. Rus edebiyatının en iyi ismi olmanın ötesinde, kitapları halen popülaritesini korumakta.

Kitap için, ahlak anlayışının edebi kurgu içinde ele alındığı en iyi öykü kitabı da diyebiliriz. Kitaptaki öykülere bakınca Tanrı düşüncesinin insanların hayatını nasıl etkilediğini de görüyoruz. Birileri bu kitabın Tolstoy’un Tanrı’yı bulduktan sonraki ilk eseri olduğunu söylüyor. 

Eleştirel yaklaşıma başlamadan önce aç gözlülük, doyumsuzluk ve sevginin kalemini sağlam tutup birkaç kısa öyküyle ders niteliğinde dünyaya sunduğu, bu kitabını da severek okuduğumu belirtmek isterim. Hatta çeşitli konularda ele aldığı öyküleriyle, şaşırtmayan sonuçlarıyla, kalıplaşmış aşk konularıyla kabak tadı veren bir eser olmadığından, rahatça iyi bir eser bile diyebilirim.

Buna rağmen her yazdığı kusursuzdur diye düşünmek ancak sevdiği yazarlara toz kondurmayan romantik okurlar sınıfına kaydını yaptırılanların işidir.

Gelin “İnsan Neyle Yaşar?” kitabından ötürü “Tolstoy”a biraz toz konduralım; olmaz mı?

***

Daha önceki kitaplarında insan derinliklerine inen, içlerindeki çatışmalara göz atan, aile mutluluğunu öne çıkaran, verilen emeği anlatıp toprağı işlemeyi öğütleyen, kısaca Rus halkçılığını anlatan Tolstoy, bu kitabında sefaletin ve fakirliğin insana katacağı manevi değerleri anlatıyor, kötülüğe karşı koymamayı öğütlüyor.

Okurken “sana küfrederlerse susacaksın” tavsiyesinden rahatsız oldum. “Biri sana tokat atarsa öteki yanağını çevireceksin; hak ettiğini düşünüyorsa bir daha vursun” sözünü okuyunca da “o kadar da değil” diyesim geldi.

İşte burada eleştirel gözlüğü takma ihtiyacı hissediyorum. Sefalet övücüsü hikâyelerden hep sıkılmışımdır.

Günümüzde parası olmayan bir insanın içinde salt sevgi, çiçek, böcek barındırarak yaşamını sürdürmesi mümkün müdür sizce?

***

50 kuruşunu kaybettiği için ağlayan çocuğa yaklaşan bir adam “Neyin var evlat, neden ağlıyorsun?” diye sormuş. Çocuk da “50 kuruşum vardı, kayboldu” demiş. Çocuğun gözyaşına dayanamayan adam cebinden 50 kuruş çıkarıp çocuğa vermiş. Çocuk daha fazla ağlamaya başlamış.

Adam “Şimdi niye ağlıyorsun?” diye sorunca çocuk cevabı yapıştırmış: “50 kuruşumu kaybetmemiş olsam, bununla birlikte 100 kuruşum olacaktı.”

İşte bu! Neyle yaşayacak sanıyordunuz ki; elbette parayla yaşamak isteyecektir. Bu devirde paran olmasa bırak açlığı falan tuvalete bile gidemezsin denecektir. Paran yoksa adam yerine koyulmazsın, bir hiç olursun diyen de olacaktır. Parayla, ev ve mülkle yaşamayı öne çıkaracaklardır.

İnsan bu; doymak bilmez ki.

Evi olsun ister. Ulaşınca daha gösterişlisini ister. Para ister, sahip olunca da daha fazlasını ister. İnsan hep fazlasını isteyerek, doymayan nefsiyle yaşar.

İnsanın azla yetinmeyeceği, hep daha fazlasını isteyeceği, doymak bilmezliği üzerine çok konuşulan bir gerçektir.

Hadi şimdi bu soruyu bir de kendimize soralım.

***

İnsan Neyle Yaşar?

İnsan, tecrübe dediğimiz yaşanmışlıkların ışığında bugününü aydınlatarak yaşar.

İnsan sevgiyle yaşar, saygıyla yaşar. İnsan, insanlar için yaşar.

Eflatun’a sormuşlar:

“İnsanoğlunun hangi davranışları sizi çok şaşırtır?”

Eflatun sıralamış:

“Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler; ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler; ama sağlıklarını geri almak için de para dökerler. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar; ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.”

Kitaptaki öykülerin sadece kahramanlarının değil, tüm insanların ilgi alanına girdiğini unutmamak gerekir. Son yıllarda popüler kültüre feda ettiğimiz bu tür kitaplardan insanları soğutmamak gerektiğini düşünüyorum. Bu eserler, üzerinde konuşulmayı, sohbetlere konu olmayı fazlasıyla hak ediyorlar.

***

 “İki insan arasındaki kötülük sadece birinden mi çıkar? Kötülük iki taraflıdır. Onun yaptığı kötülüğü görüyorsun ama kendininkine gözlerin kapalı.”  (s.37)