İnsanlık sanayileşme ile birlikte enerji ihtiyacını karşılamak için önce kömür daha sonrasında da petrol ve doğalgaz kullanmaya başladı. Karbon kökenli yakıtlar yanma sırasında her bir birimleri için yaklaşık on kat hava dolayısı ile oksijen kullanırlar. Yanma sonucu ortaya çıkan ürünlerin yaklaşık beşte biri karbondioksittir. Karbondioksitin atmosferde çoğalması güneş ışınlarının dünyadan yansımasına engel olarak atmosferimizin ve yeryüzünün ısınmasına sebep olur. Atmosferin ısınmasına sebep olan gazlara “sera gazı”, bu ısınmaya sera etkisi” denir.

Endüstri Devrim’inden bu yana gazı emisyonu insan eliyle 700 kattan fazla artmış, dünya genelinde 300 yıl önce var olan sulak alanların yüzde 85’i tamamen yok olmuş, iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan meteorolojik olayların sayısı son 30 yılda 4 kat artmış ve her yıl 1,5 trilyon tonu aşkın buz eriyerek hava sıcaklıkları her yıl rekor tazelemiştir. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin ortaya koyduğu verilere göre dünyamızın yüzey sıcaklığındaki artış 1,5 C olması durumunda sel riskindeki artış %100 ‘e, sıcaklık artışının 2 C olması durumunda sel riski artışı %170’e ulaşmaktadır. Ayrıca şiddetli kuraklığa maruz kalan insan sayısı 1,5C’lik yüzey sıcaklık artışında 350, 2C’lik bir artışta 410 milyona çıkmaktadır. Sıcaklık artışının 2C olması sonucu aşırı sıcak hava dalgaları dünya nüfusunun %28’İni olumsuz etkileyecektir. Bunun yanı sıra her 0,5C’lik yüzey sıcaklık artışında tarım ürünlerindeki verim düşmesi ciddi miktarlarda olmaktadır.

Dünyamızın yüzey sıcaklığının 4C’lik artışın sebep olacağı zararın neler olabileceğinin hesaplanması bile neredeyse imkansızdır. Sera gazı salınımının bu hızda artması durumunda 30 yıl sonrası yani 2050 yılı ve ötesinde yeryüzündeki yaşam geri dönülemez şekilde sonlanmaya başlayacaktır.

Başlıkta gördüğünüz söz iklim konferansında dikkat çekmek amacıyla Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres tarafından söylenmiş ve tüm ülkelerin iklim anlaşmasına onay vermeleri ve tedbirleri uygulamaya koymaları istenilmiştir. Konuyla ilgili iklim krizini çözmek amacıyla 197 ülke birlikte hareket etmeyi beyan etmiş ve Paris İklim Anlaşmasını imzalamıştır. Amaç kısaca İklim krizinin önüne geçmek için küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmak, eğer mümkünde 1,5 derecenin altında tutmayı başarabilmektir.

Son verilere göre küresel emisyonların yüzde 50’sinden Çin, ABD, AB, ve Hindistan sorumludur. Ülkemizde ilk 20 ülkeden biridir. Ancak genelde sorumlu olan sanayileşmiş ve gelişmiş 7 ülke en çok kendi sorumlulukları yokmuş gibi konunun mali kısmını tüm dünyaya yıkmaya kalkmaktadırlar. Ne yazık ki ülke sınırları gibi atmosferimizde bir fiziki sınır olmaması sebebiyle tüm insanlık iklim bozulmalarından eşit oranda etkilenmektedir. “Bize ne, siz yaptınız” diyebilme şansımız vardır. Ancak “Biz yapmadık, bize bir şey olmaz” deme şansımız maalesef yoktur. Farklı kıtalarda, farklı ülkelerde yaşıyor olabiliriz ancak bindiğimiz “dünya” gemisi aynı ve batarsa hepimiz batacağız.

 Çok yakın zamanda hayatımıza “karbon ayak izi”, “su ayak izi” gibi tanımlar girecek, hem ülkemizin hem de vatandaşlar olarak bizim ticaretimizin ve yaşantımızın ölçü birimlerinden biri olacaktır. Ülkelerin gelişmişlikleri bu yeni ölçü birimleriyle ölçülecek, özellikle uluslararası ticaretin ön şartı “karbon ve su ayak izleri” verileri olacaktır. Tüm fabrikalarımız ve işletmelerimiz atmosfere saldıkları karbon miktarı ve kullandıkları su miktarı ile değerlendirilecektir. Bu değerlendirme kendi ülkemiz kurumları tarafından olduğu kadar özellikle mal ve ürün sattığımız diğer ülkeler tarafından da yapılacaktır.

Türkiye olarak verdiğimiz karbon salınım taahhüdü ağırlıklı olarak 2030 yılından itibaren başlayacaktır. Ülke olarak hedefimiz 2030’a kadar karbon salınım hızını azaltmayı, daha sonrasında karbon salınımını düşürerek sıfırlamayı hedeflemekteyiz. Burada asıl sorumluluk devletlerde gibi görünse de uygulama hepimizin yani insanlığın görevi olacaktır. Geleceğimiz olan çocuklarımıza miras olarak bırakabileceğimiz en güzel şey soluyabilecekleri temiz hava ve içebilecekleri temiz sudur. Biriktirip miras olarak bırakacağımız mal veya paranın yaşanamaz bir dünya da hiçbir değeri olmayacaktır. Bir Kızılderili Reisinin ifadesiyle; Son yaprak düştüğünde, son ağaç kesildiğinde, son akarsu kuruduğunda, paranın yenmediğini anlayacaksınız.

Saygılarımla…