Çocuklarımız bizim en değerli varlıklarımız. Bütün hayatımız çocuklarımıza odaklıdır. Yaşadığımız yer, seçtiğimiz mahalle, seçtiğimiz okul hatta öğretmen hep çocuklarımız içindir.

Yavrularımızın yetişmesi, iyi bir eğitim görmesi önce kendisi için sonra ailesi ve ülkemiz için önemlidir. Bu sebeple köydeki düzeni bozup evini şehre taşıyan birçok aile tanıyorum. Bu aileler imkanları ölçüsünde çocuklarına iyi bir eğitim aldırma çabasıyla gelmişlerdir. Benim ailem de ben ve kardeşlerim güzel eğitim alalım diye köyden şehre gelmişti.

Günümüzde eğitimin önemi daha da arttı. Sonunda alınan diploma bize iş sağlamasa bile ufkumuzun genişlemesi, dünyayı tanıma, bilgiye ulaşma çevre edinme gibi birçok faydası var.

İnsanımız bilinçli olarak önem verdiği bu eğitim öğretimin içinde olanlar, önce devletin sonra eğitim yöneticilerinin, öğretmenlerin de gereken önemi vermesi gerekir.

Ben burada öğrencilerimizin yetersiz beslenmesine ve 'ücretsiz okul yemeği'nin önemine değinmek istiyorum.

Yüzbinlerce çocuğun açlıkla mücadele ettiği belirtiliyor. Okula aç giden çocuklar “ücretsiz okul yemeği” uygulaması olmadığı için eve aç dönüyor.

Düzenli sosyal yardım alan aile sayısı yaklaşık 4 milyon. Bu aileler çocuklarının temel ihtiyaçlarını da karşılayamıyor.

Bu nedenle “ücretsiz okul yemeği” programı hayati önemde ama siyasi iktidarın gündeminde yok! Evde sağlıklı beslenemeyen çocukların hiç değilse okulda aç kalmamasını hedefleyen çeşitli sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla “Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu” kurulmuş. Bu koalisyon 21-22 Eylül tarihlerinde Ankara’da yapacakları toplantıya katılmaları için Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Aile Bakanlığı temsilcilerine çağrıda bulunmuş.

'Dünya Gıda Örgütü’ nün verilerine göre, 85 milyonluk nüfusumuzun yüzde 20’sine denk gelen 17 milyon kişi yetersiz besleniyor. Hacettepe Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre bodurluk oranı yüzde 6’larda. Bütün bu veriler ülkemizde yetersiz beslenmenin birinci sorun olduğunu gösteriyor ve bu durumdan en fazla çocuklar etkileniyor. Ama bu konu iktidarın birinci sorunu haline gelmediği gibi bu sorunu büyüten uygulamalara şahit oluyoruz.

Zorunlu eğitim çağındaki yaklaşık 500 bin çocuk yoksulluktan eğitimin dışında kaldı. TÜİK rakamlarına göre çocuk işçi sayısı yüzde 25’e yaklaşmış durumda. Okulu terk demek bir çocuğun ya sokakta risk altında olduğunu gösterir ya da çocuk işçi olduğunu.

Yetersiz beslenmenin etkileri şöyle anlatılıyor: “Dünya Sağlık Örgütü, yetersiz beslenmenin vücudun bulaşıcı hastalıklara karşı olan direncinin azalmasına, gelişim geriliğine neden olduğunu belirtiyor. Öğrenme güçlüğünün de en önemli nedeni yetersiz beslenmedir. Benim de sıkça tanık olduğum gibi çocuklarda yetersiz beslenme, sadece fiziksel değil ruhsal sorunlara da neden oluyor. Özellikle ergen çocuklarda ve gençlerde yokluk ve yoksulluk gelecekleriyle ilgili kaygıya neden oluyor, umutsuzluk, depresyon ve zaman zaman da şiddeti körüklüyor. Araştırmalar yetersiz beslenmenin, çocuklarda bodurluk, düşük kilo, zayıf bağışıklık sistemi, öğrenme güçlükleri, ilerleyen yaşlarda kalp hastalığı, diyabet ve diğer kronik hastalıkların riskini artırdığını ortaya çıkardı.”

PISA verilerine göre, öğrencilere bir hafta içinde kahvaltı ve akşam yemeği yeme sıklığı soruluyor. Öğrencilerin yüzde 31’i okuldan önce kahvaltı yapmadıklarını belirtiyor. Türkiye’de ücretsiz ve sağlıklı öğle yemeği uygulaması olmadığı için bir kısım öğrenciler öğle vakti karınlarını doyururken diğer öğrenciler bu vakti okul bahçesinde gezinerek geçiriyor. Ayrıca, öğrencilerin yüzde 2’si okuldan sonra hiç, yüzde 9’u ise haftada bir gün akşam yemeği yediklerini ifade ediyor. Bu durum, çocukların okul yemeğine ihtiyaç duyduğunun en önemli göstergesi. Yine PISA araştırmasında öğrencilere “Geçen 30 günde yiyecek alacak paranız olmadığı için kaç kere yemek yiyemediniz?” sorusu da yöneltiliyor. Türkiye’de öğrencilerin yaklaşık yüzde 20 si en az bir gün, yaklaşık yüzde 2 si ise her gün ya da neredeyse her gün paraları olmadığı için yemek yiyemediklerini belirtiyor. Bu bulgular, okul yemeğinin acil bir ihtiyaç olduğunu tekrar ortaya koyuyor.

Bir yayın organından aldığım bilgiyi paylaşayım.

Çocuklarımıza bir öğün ücretsiz yemek ücreti maliyeti 178 milyar TL

Milli Eğitim Bakanlığı 2025 yılı bütçesi 2 triyon 186 milyar TL

Ücretsiz yemek MEB bütçesinin sadece yüzde 8’i

2024 yılındaki KKM zararı 630 milyar TL

Affedilen yandaş şirket vergisi 710 milyar TL

Bu tabloya bakınca demek ki devletimizin parası var. Öyleyse ülkemizin geleceği olan bu yavrulara hiç olmazsa bir öğle yemeği verilsin.

Son yıllarda eğitim sistemimizde yaşanan yapısal sorunlar, öğrencilerimizin akademik, sosyal ve psikolojik gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Gerek müfredat değişiklikleri gerekse öğretmen atamalarındaki belirsizlikler, eğitimin niteliğini düşürmekte, fırsat eşitliğini zedelemektedir.

Ayrıca, öğretmenlerin özlük hakları, maaşları, çalışma şartları ve mesleki itibarları gibi sorunlar giderek büyümektedir. Öğretmenlerimizin eski saygınlığı kalmamıştır. Velilerin öğrencilerini takip etmeleri haklarıdır, fakat haklı haksız şikayet eden velilerin bu şikayetleri hep değerlendirilmiş, bu da öğretmenlerimizi mesleğini yaparken daha çekinik halde kalmasına risk almamasına biraz da boş vermişliğe itmiştir. Bu da öğretmen verimini düşürmüştür. Öğretmenlik mesleği bir uzmanlık mesleğidir. Fabrikada bir imalatı yanlış yaparsanız onu atar yenisini yaparsınız, öğretmen insanla uğraşıyor bizim en değerli varlığımız olan yavrularımızı hayata hazırlıyor. Eğitimde sürdürülebilir bir kalite ancak öğretmenlerin desteklenmesiyle sağlanabilir.

Bizler, çocuklarımızın çağın gerekliliklerine uygun, adil, bilimsel ve laik bir eğitim sistemi içinde yetişmesini istiyoruz. Eğitimde yaşanan sorunların giderilmesi, yalnızca öğrencilerimizin değil, ülkemizin geleceği açısından da hayati öneme sahiptir.

Sevgiyle kalın