Her orman yangını haberiyle ciğerlerimiz yanıyor. Yanan ormanlar yüzlerce yıllık, bölgenin geçim kaynağı ve ülkemizin oksijen deposu. Yangın sebeplerine baktığımızda doğal sebeplerin yanı sıra öncelikle kasıt ve cahillikten kaynaklandığı görülmektedir.
Dünyamız küçüldü, geçtiğimiz yıllarda Avustralya’da çıkan orman yangını haftalarca sürdü, buna benzer büyüklükte bir yangın da Brezilya’da yaşandı. Bizim ülkemizde değilse bile bu yangınlara da çok üzüldük. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun bu büyük orman yangınları bütün dünyanın eko sistemini etkiliyor.
Yıllardır özellikle sahil bölgelerinde yanan ya da yakılan ormanların yerine büyük oteller yapıldığını gördük. Bu tecrübeyle son günlerde özellikle İzmir çevresinde yanan ormanların doğal sebeplerle olmadığı aşikar görünüyor. Birkaç gün önce çıkan habere göre 48 saatte 220 orman yangınından söz ediliyor. Bir yangında biz haklı olarak önce insan kaybına bakıyoruz. Bu yangınlarda kaç trilyon ağaç, çekirge, karınca, arı, türlü böcekler ve binlerce çeşit orman canlısının telef olduğu bilinmiyor.
Çıkan yangın sayısı kadar ne kadar alanın zarar gördüğü de önemli. Buna bakmak lazım.
Yangınlara bir başka açıdan bakıldığında, orman ve buğday yangınlarının bir kurgu olduğu iddia ediliyor. Bilinçli olarak, ülkemiz ve dünya bir kuraklık ve kıtlığa doğru sürükleniyor gibi.
Yeni dünya düzeni kapsamında, Paris iklim anlaşmasına bağlı yürütülen proje ile iklim krizi varmış algısı yaratılmaya çalışıldığı, iklim krizinin olmadığı iklim manipülasyonu yapıldığı konuşuluyor. Şu sıralar iklim kanunu yine meclis gündeminde. Küresel güç odaklarının dayattığı iklim kanunu kabul ettirilmeye çalışılıyor.
2020 yılı öncesi ve sonrası orman yangınlarının son on yıllık sayıları ve zarar verdiği alan istatiksel olarak çıkartılmış ben de buradan bilgiler paylaşacağım.
2020 Öncesi (2015–2019)
Yangın sayıları genellikle yılda 2.000–2.700 arasında iken;
2020 ve sonrası yangınlar 1988–2020 yılları ortalamasının yaklaşık 13 katı daha fazla olmuş.
2020'de hem yangın sayısı hem de yanan alan önemli ölçüde artmıştır.
2021 ve 2023’te asla görülmemiş bir yanan alan rekoru kırılmıştır.
1990–2020 ortalaması yılda yaklaşık 1.900 yangın;
2021 sonrası bu rakam 2.500–3.500 bandında seyretmiştir.
Ortalama yanan alanlar da belirgin şekilde yükselmiş durumda. Peki ne oldu da pandemi ile birlikte her şey rayından çıkmaya başladı. İşte bu noktada Paris İklim Anlaşması devreye giriyor.
Geçtiğimiz yıllarda iklim değişikliği var havalar çok sıcak ormanlar ve buğdaylar yanıyor diye algımızla oynandığını hatırlıyorum. Halbuki, 1980 ve 1990 yıllarında hava sıcaklıkları bugünkü sıcaklıklardan daha fazla ya da aynı olduğunu istatistikler gösteriyor.
Yapılan uluslararası anlaşmalara bağlı olarak bu yangınlar ve alınan kararlardan şunlar hedeflenmekte:
Sera gazı salınımı yapıldığı gerekçesiyle işletmelerden ve fertlerden karbon vergisi alınması düşünülüyor.
Özellikle buğday tarlaları yakılarak yapay gıdalar kabul ettirilmeye çalışılacak.
Yapay et ve süt tüketimini sağlamak için hayvanlar öldürülecek. Dikkat edilirse bu sıralar bazı bölgelerde büyükbaş hayvanlarda şap salgını var.
Denizlerdeki müsilaj oluşumu da planın bir parçası olduğu yazılıyor.
Ülkemizin, Milletimizin ve Çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmak zorundayız.
Konfor alanlarınızdan çıkmazsak yakın geleceğimiz çok kötü görünüyor.
Her ne sebeple ormanlarımız yanarsa yansın bu konuda hepimize sorumluluk düşmektedir.
Burada en büyük sorumluluk devletimize düşmekte. Her konuda olduğu gibi bu konuda da işin başı eğitim. İlkokuldan başlayarak çocuklarımıza ağacı ve ormanı sevdirmeliyiz, ormanlarımızı nasıl korunacağını öğretmeliyiz. Okullar başta olmak üzere hatıra ormanları kampanyaları düzenlenmeli böylece orta uzun vadede orman alanlarımızı büyütmüş oluruz. Sonra yıllarda bir türlü çözülmeyen yangın uçağı ve helikopteri konusunu mutlaka kalıcı olarak çözmeliyiz. Bu gerçek ortada iken bu işi çok güzel ve büyük özveriyle gerçekleştiren THK’nin yangın söndürme uçaklarının kullanılmaması ve şimdi de satışa çıkartılması işini anlamak mümkün değil, buna karşılık dışardan uçak ve helikopter kiralanıyor, bu da gördüğümüz kadarıyla ihtiyaca cevap vermiyor.
Ayrıca yine eskiden bir yangın ya da doğal afette askerimizi hemen sahada görürdük bu da yangın söndürmede çok büyük bir fark yaratırdı. Maalesef son Hatay depreminde olduğu gibi orman yangınlarında da askerimizi sahada göremedik, sadece bir bölgede askerin yangın müdahalelerine katıldığı haberini okuduk.
Yakın gelecekte uzmanlar tarafından dünyamızı ve ülkemizi zor günlerin beklediği yazılıyor. Bahsedilen kötü günler gelse de gelmese de biz gelecekmiş gibi çalışıp hazır olmalıyız.
Unutmayalım ormanlarımız ve bütün tabiat varlıklarımız bize çocuklarımızın gelecek nesillerimizin emaneti.
Her gün bir felaket haberiyle uyanmaktan bıktık. Huzurun, sevginin, güvenin ve ümitlerin yeşerdiği günlere uyanmak dileğiyle.
Sevgiyle kalın.