Hayat boyu birçok insanla kesişir yollarımız ve birçok olaya, duruma maruz kalırız. Yaşadığımız her olayın, yaşamımıza giren her insanın bir anlamı, bize vermek istediği bir mesaj vardır aslında. Kötü olaylar bile ‘’tecrübe’’ olarak geri döner bize ve bu dahi yaşamın ‘’olumlu’’ yanıdır.

  Ancak ilişkilerin yüzeysel, hayatın hızlı aktığı ve her geçen gün hayal kırıklıklarımıza bir yenisinin daha eklendiği modern dünyada çoğunlukla olumsuza odaklıyız. Zor bir dönem de yaşıyoruz lakin bakış açımızı ‘’en kötüsüne’’ odaklayıp zaman zaman kendimizden, hayattan, insanlardan soğuma noktasına getirme hali bizlerin hayatın tüm güzelliklerini kaçırmasına sebep… Elbette zorlu süreçler, yaşadığımız çok acı tecrübelerden sonra her insan biraz umudunu keser yaşamdan. Ama hayatın böyle anlarımızda bile bize küçük sürprizleri her zaman vardır… Bunları görebilmek içinde sanırım karamsarlık gözlüklerini çıkartmamız gerekiyor öncelikle. Ama insan kendini; kendi hayatına, kendi yaşadıklarına ve benliğine öyle kaptırır ki kendisi dışında olup biten şeyleri bile sadece yaşadığı olaylardan ve o zamana dek hissettiği duygulardan yola çıkarak yorumlar. Bu aslında çok yanlıştır bakıldığında. Çünkü her insan biriciktir, yaşadıkları ve hayata bakış açısı hiç kimsenin aynı olmaz, olmasına imkân da yoktur zaten… Durum böyleyken bile insanlar birbirlerini kırar, döker, yargılar, kendince yorumlar. Dar bir bakış açısının sonucudur bu aslında. Ve birde galiba olumsuz bakış açısının… Oysa ki birbirimizi anlamak ve hayattaki güzellikleri kaçırmamak adına her zaman güzel bir pencereden bakmak durumundayız… 

   Yazar Mark Twain ‘’Hayat çok kısa, tartışmalara, mazeretlere, hesap sormalara zaman yok. Sadece sevmek için zaman var ve bunun için sadece ‘’ şu an’’ var’’ der. Tüm yaşam enerjimizi olumsuza odaklamak yerine her kötü durumdan bile bir güzellik çıkartabilmek, incinen gururumuz ve yaşadığımız tüm olayları görmezden gelmek değildir. Yaşanan acılar, hissettirilen tüm o kötü duygular ve kırık kalplerimizin varlığı en gerçekçi yanımız olsa da, dünya zaten başlı başına böyle… Hiçbir şey kusursuz değil, mükemmel değil. Ve bizler zaaflarımız ve eksik yanlarımız ile insanız… Diğer türlü Tanrılık iddiasında olmak gerekirdi galiba… Bu sebepten ötürü de kötü şeylerde dahi iyiyi görmeliyiz… Ve bir yanı eksik hayatlarımızla kırık kalplerimizin değerini bilmeliyiz belki de… Çünkü her kırgınlığın ardından doğan bir güneş illa oluyor… Bu anlamda Japonların ‘Kintsugi’ ismini verdikleri bir felsefeleri var. Bu felsefe; kırılmış eşyaların altınla tekrar onarılması ile eskisinden daha güzel bir hale gelmesinden esinlenerek, şu düşünceyi savunmaktadır: kırık yani eksik bir hale gelmiş her şey eskisinden daha değerlidir… Bu bakış açısı ile baktığımızda kırılmış kalplerimizi, eksik yaşamlarımızı ya da taraflarımızı daha iyi bir hale getirmenin ne kadar anlamlı olduğunu   anlıyoruz…

İyi tarafından bakmanın bizleri yavaş yavaş iyileştirdiğini, kötü bir perspektifin ise bizlere hiçbir faydasının olmayacağını aksine daha çok zararı olacağının bilincinde olarak yaşamlarımıza devam ettiğimizde, iyinin, doğrunun, güzelin bizleri bulacağına inanmalıyız her daim…. Ki böylede olur aslında çoğunlukla; iyi iyiyi çeker, kötü de kötüyü…