"Güvercinler gibi bağrışıyoruz adalet için, ama kimse duymuyor bizi..." Fúruğ Ferruhzad
Dünyanın en masum varlıklarından, Allah'ın bize en büyük emaneti küçük bir kız çocuğunun insanlık boyutunu çok çok aşan ve hatta hayvani dâhi diyemeyeceğimiz, bu boyuttan çok çok öte bir muamele ile ölümünü yazmak, üzerine konuşmak kadar üzen, kıran çok az şey vardır galiba. Ama bizler küçük de olsa bir adım atmayıp, olması gerekenin peşinden gitmediğimizde insan olarak vazifemizi yerine getirir miyiz bilmem. Kaldı ki bu tür olaylar üzerine konuşmak bile bir elzem olsa bile. Cahit Zarifoğlu'nun dediği gibi şu soruyu sorası geliyor insanın: 'Ruhunuzun kirlenmesi dolmadı mı?"
Gündeme ve yaşananlara iyi tarafından bakalım diyoruz lakin olmuyor. Artık yaz ayının gelmesine, havaların ısınmasına sevinenez olduk mesela. Çünkü yanan ormanlar ve ölen onca canla bizlerinde yürekleri yanacak biliyoruz. Ve böyle de oldu zaten... Sokaklarda yeterince zorlu şartlarda yaşam mücadelesi veren sokak canlarımızla ilgili alınan kararlar, çıkan yasalar da eklenince şunu gördük: belki de asıl ilgilenmemiz ve sokaklarımızda olmaması gerekenler Narin gibi nice çocuğumuzun canına kast edenler...
Küçücük bir kız çocuğunu önlük giymesi gereken okulunun ilk gününde kefen giymiş olmasına şahit olduk... Cenazesinde ise söylendiği gibi "musalla da ölen insanlığımız"dı.
Son yıllarda kaybettiğimiz öyle çok masum çocuğumuz var ki. Canice ölüm sebeplerinin yanında kaçırılan, alıkonan ve Narin'imiz gibi nicelerini en masum çağlarında kaybettik. Bu güzel kız çocuğunun ardından adını siyasi malzeme yapan, Gazzedeki ölen çocuklarla kıyasa giden, kirli ağızlarına sakız edenlerin bilmesi gereken tek şey: insanlık bitmiş iken ne siyasetin ne de başka başka mühim konuların fazla önemi kalmıyor ne yazık ki. Yiten canlar geri gelmiyor, yüreği yanan annelerin gönlünü kirli ağızlardan çıkan "samimiyetsiz" hüzün cümleleri soğutmuyor. Bizler eğer insanlığın, masumiyetin yitip gitmemesi için el birliği ile adalet duygusuna sarılmazsak daha nice canlarımız gidecek Narin gibi... Ki son dönemlerde yalnızca kendi ülkemizde değil tüm dünyada insanlığın rahat nefes alması mazlumun yaşam hakkı zalimin elinde heba edilmemesi için en çok ihtiyacımız olan tek gerçeklik var ki o da adalet.
Ecdadımız Osmanlı ve öncesinde kurulmuş bütün Türk Devletlerinin kurulma gayelerinin en mühim meselesiydi adalet düşüncesi. Bırakın kendi topraklarını tüm dünyaya adaleti hâkim kurma fikri köklerimizde ve ideallerimizde yatarken bu düşüncenin sağlanmasını gerekli kılan da "adaletli" insan yetiştirmektir. "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" mantığının çıkış noktasında yer alanda budur. Ve böyle bir geçmişten gelen bir millet olarak küçücük masum çocuklarımızı artık zalimliğe kurban vermek istemiyoruz... Ve bizler TV ekranlarında insanların psikolojilerini darmadağın eden, zulmün kötülüğün ayyuka çıkmasına sebep olan, her gün saatlerce cinayetlerin konuşulduğu programları ve haber kanallarına maruz kalmak durumunda olmak istemiyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu ülkede güzel şeylerde oluyor... Bunları çoğaltmak için de gözlerimizin önünde iyi örnekler barındırmak, bunun için çabalamak ile mümkün...
Yazımın başlığına ilham olan Elfida şarkısının hikâyesini bilirsiniz. Kanser hastalığından vefat etmiş olan küçük bir kız çocuğu için Haluk Levent tarafından kaleme alınmış sözleri... Bu harika yorum bana artık yalnızca bu küçük kız çocuğunu değil kaybettiğimiz tüm masum çocuklarımızı hatırlatıyor; Leyla gibi Narin gibi... Ruhları şad olsun ve bizlerde oturup kaybolan insanlığımız için ağlayalım...