Yararlarını saymakla bitiremeyeceğimiz “baharat” mutfağımızın olmazsa olmazıdır.

Sofralarımızda eksik etmediğimiz baharatı şöyle tanımlayabiliriz; Çeşitli bitkilerin kök, yaprak, tohum, kabuk, çiçek, çekirdek gibi kısımlardan bazen tazeyken olduğu gibi, bazen de kurutulup toz haline getirilerek yemeklere ve içeceklere tat, koku vermesi için yararlandığımız lezzet verici doğal ürünlerdir.


 “Bahar” kelimesi Arapçada koku anlamına geliyor. Baharat ise bu kelimenin çoğulu olarak tanımlanıyor. Eski Roma kaynaklarında ise baharata “aroma” denilmiştir.
Arkeologlar, baharatın M.Ö 5000 yıllarında insanların tükettiği gıdalara tat koku ve lezzet vermesi için aromatik bitkileri keşfettiklerini  ve kullandıklarını söylüyorlar.
Baharatın kaynağı olan Hindistan’ın en değerli ticaret mallarının başında çeşitli baharatlar geliyor. Aslında Hintliler, kendi ülkelerine ad olarak Hindistan demiyorlar. Onlar kendi kutsal metinlerinden sankskritçe olan “Baharat”adını kendi ülkesi için kullanıyorlar.
Antik Çağ’da doğunun zengin tüccarları büyük kervanlarla baharatı Roma’ya götürdüler. Tarihte ise, İpek Yollarında en çok baharatın taşındığı belirtiliyor.

Baharatın gıdalarda kullanımı ile ilgili ilk yazılı kayıt Mısır’da yapılan kazılarda bulunmuştur.
M.Ö 3500 yıllarına ait bu kayıtlarda; hardalın hem yemeğe çeşni veren bir  madde hem de koruyucu olarak kullanıldığı belirtiliyor.
Baharatın ana vatanı ve ilk kullanıldığı bölge “Uzak Doğudur.”
 Antik Çağlardan beri dünya pazarlarında değerli bir yeri olan baharatı, gıda, sağlık, parfüm, dinsel ve sosyal törenlerde oldukça fazla tüketiliyor.
Eski çağlardan günümüze baharat şifalı ot olarak hastalıkların iyileştirilmesinde sıkça kullanılmaktadır.
Hipokrat, Galen ve İbni Sina gibi ünlü hekimler hastaların iyileşmesi için bu şifalı bitkilerden ilaç yapmışlar. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için yararlanmışlar. Baharatın antioksidan gücünden tutun da iltihap önlemeye, zayıflatıcı etkisine varıncaya kadar birçok yararları olduğu bilimsel olarak da kanıtlanmış.
Tarihi devirler içinde incelenen baharat genellikle tıpta ve beslenmede birbirini tamamlar biçiminde kullanılmıştır.
Eski Çağlar’dan beri dünyaya ün salan orta çağda uğruna deniz aşırı yolculukları ve savaşlar ne için yapılmış diye sorulduğunda... Uzak Doğu’nun önemli zengin kaynağı baharat ticaretini ele geçirme rekabeti ve mücadelesi olarak cevabı bulmuş oluruz.
Baharat o eski çağ dönemlerinde günümüzün petrolünün sahip olduğu ticari ve ekonomik güce sahipti...
Baharatın kıymetini ve tadını keşfeden Romalılar bu değerli malı Avrupa’ya yayılmasına da vesile olmuşlar. Böylelikle Avrupa’nın tatsız, tuzsuz ve baharatsız yemekleri daha lezzetli şifalı olarak değişime uğramış.
Bu damak tadına olan tutku Batılıyı artık harekete geçirmiş ve  baharat ticareti uğruna keşifler çağını başlatmış. Bu keşiflerde sonrasında Rönesansı ve reformları tetiklemiş. O dönemde Venedikliler Avrupa piyasasında baharat ticaretini elinde tutuyordu. Diğer Avrupa ülkeleri de  bu zengin ticaretten hissesini almak üzere gemiler ile denizden keşiflere girişmiş ve baharat ticareti rekabeti savaşları da beraber getirmiş. Akdeniz,15.yüzyıldan 18.yüzyıla kadar denizler baharat savaşlarının rekabet alanına dönüşmüştü.
Uzak Doğu ürünü olan baharatın ticaretini önce Çinliler başlatmış. Daha sonra baharat kervan ticareti ile Arapların eline geçmiş. Baharat yolu kervanların geçtiği eski İpek Yoludur.
Denizlere egemen olan baharata egemen oldu. Baharata egemen olan kıtalara egemen oldu.
Baharat sayısız keşif ve buluşun kaynağı da olmuştur. İnsanoğlunun yüzyıllardan beri sofrasında  eksik olmayan yemeklerine lezzet katan bu baharatın tarihin önemli olaylarına da ciddi yön verdiğini bilmiş oluyoruz.