“Dünyanın iç yüzünü görmek, onu açıklamak, onu aşağılamak büyük düşünürlerin işidir belki. Ama benim için tek önemli şey, dünyayı sevebilmektir; onu aşağılamamak, ona ve kendime hınç ve nefret beslememek, ona, kendime ve bütün varlıklara sevgiyle, hayranlıkla ve huşuyla bakabilmektir.” (s. 143)

Kim bilir?

Belki hepimiz yaşadığımız hayattaki kavşakları, sapakları kullana kullana, güzergâhı bilinmeyen düşünsel bir yolculuk ve değişim içindeyizdir.

Hepimizin; özümüzden çıkıp mutluluk aradığımız, bulduğumuzu mutluluk sandığımız, yakından bakınca hüsrana uğradığımız, hayat yolunun yorgunu olarak yıpranmışlıkları sırtlanıp tekrar özümüze dönmeye çabaladığımız zamanlar olmuştur.

Bazılarımız bunun farkındadır, bazılarımız değildir.

Tıpkı Hintli Siddhartha gibi…

***

Elimde, Nobel ödüllü Alman yazar “Hermann Hesse”nin, bitirince “ne anladım ben şimdi, acaba aradığıma ulaştım mı?” diye düşündüren romanı, “Siddhartha” var.

Hayatında var olan boşluğu oldukça yoğun hisseden ve bu duyguyla arayışa giren tüm çağımız insanlarının içinde debelendiği gibi; dine, hazza, bilgeliğe, öğrenme ve keşfetmeye, yaşamı anlamlı kılan ipuçlarını yakalamaya götüren, varış noktası olmayan bir öğreti yolculuğunun hikâyesi.

Kalabalığın getirdiği tezatlara karşın, günümüz yaşam koşulları içinde kendi kendine kalabilmenin getirdiği huzuru fark edebileceğiniz; anlamlar deryasına dalıp gizli sırları görebileceğiniz, insansız bir dünyanın açlığını doğayla, ırmakla, ağaçla, tefekkürle doyurup yaşam sevgisinin tekrar içinizde filizlenmesini sağlayabileceğiniz muazzam bir eser.

Bir dönem Hindistan’da yaşamış, Uzakdoğu kültürüne düşkünlüğü bilinen yazar, inanç yolculuklarına kitaplarında bolca yer verir. Budizm ile ilgilenmiş, Uzakdoğu öğretilerini irdelemiş ama aynı zamanda herkesin sorgusuz sualsiz peşine takıldığı öğretileri ve dini inanışları eleştirebilmiştir.

***

Herkesin malumu, hayat bir su döngüsü gibi sürer gider. Ayşe Şasa’nın söylemiyle “Biliyor musun, hayat senin için bitti zannedersin, yeniden başlar, bitti zannedersin, yeniden başlar...” Yaşadıklarımız bir çeşit düşünsel devinimdir.

İnsanın kendi benliğini ortadan kaldırmaya çalışmasını da, ruhbanlık deryasına dalmasını da, dünya zevklerinin içinde debelenmesini de aynı sayfalar içinde anlatmış yazarımız. Kendisini ve kendisine uygun olan yolu, düşünceyi ararken, tıpkı bir kuşun yuva yapmak için ağaç ağaç gezmesi gibi, farklı yollara sapan, kendini yeniden bulan bir adamın hikâyesi.

Hayatı sorgulayarak kendine doğru yaptığı düşünsel yolculukta, kahramanımızın sürekli bir yeniden uyanış ve yola çıkış içinde olduğunu görüyoruz.

***

Kitap boyunca Siddhartha’nın yaşamın engebeli yollarında yaptığı kendini bulma yolculuğuna eşlik ediyoruz.

Delikanlılık çağında yaşamın anlamını sorgulamaya başlayan Siddhartha, arkadaşıyla birlikte baba evini terk eder ve hayatın sırlarını çözmek üzere yollara düşer. Bir süre Buddha’da kalır, aradığı orada yoktur. Arkadaşını bırakarak yoluna devam eder.

Yolculuğu sırasında kahramanımız, dünya görüşleri birbirinden farklı insanların arasına karışır ve gerçek bilgeliğe ulaşmaya çalışır. Yaşamın tadını sonuna kadar çıkarmaya çalıştığında da, dünya nimetlerinden el etek çekerek bu sırra kavuşmaya çalıştığında da bir türlü amacına ulaşamaz. Sonunda bütün öğretilerin yetersiz olduğunu, asıl bilgeliğin yaşamın içinde öğrenileceğini fark eder.

Önceleri kendini farklı görse de, sonunda hiç kimsenin bir diğerinden farklı olmadığını, yaşamın tüm unsurlarının katkısıyla mükemmelleştiğini anlar. Yaşlılık döneminde, bu birlikteliğin en güzel örneğini veren doğa ile buluşur.

“…yumuşak sertten güçlüdür, su kayadan güçlü, sevgi zorbalıktan güçlüdür” (s. 118) anlayışı ışığında evrenin dingin sesiyle kaynaşır. Irmakla dost olur, ırmakla konuşur, ırmağın öğütlerini dinler.

***

Okuması kolay, anlaması zor olan bir eser var elimizde.

Sadece Siddhartha’nın arayış yolculuğunu anlatıyor sandığımız kitap, ana karakter üzerinden bütün insanlığı anlatıyor aslında. Hayatımızı sürdürürken zihnimize “İnsan olmak ne demek?” sorusunu büyük puntolarla yazan, okuruna özel bir bakış açısı sunan, farklı bir başyapıt.

Kısacası, Siddhartha bize, aradığımızı güzel bir sorgulamanın ardından yaşadığımız hayatın içinde bulabileceğimizi söylüyor.

Romanın kahramanıyla birlikte özünüzü aramak için duygusal bir yolculuğa çıkmaya hazır olun. Kendi içinize bakmaya, tek bir gerçek üzerinde durmamaya, tek bir görüşe saplanıp kalmamaya, dünyanın bilinmeyen taraflarını keşfetmeye, dolayısıyla kendinizi öğrenmeye hazır olun.

***

“Bilinmesi gereken şeyleri insanın kendisinin tatması iyidir” diye geçirdi içinden. “Dünya zevklerinin ve dünya malının insana hayır getirmeyeceğini daha çocukken öğrendim. Hanidir biliyordum bunu, ama ancak şimdi yaşadım. Ve şimdi biliyorum, belleğimle değil, gözlerimle, yüreğimle, midemle biliyordum böyle olduğunu. Ne mutlu bana ki, biliyorum artık!” (s. 99)