Başyapıtlar, edebiyat meraklılarıyla uzman okurların severek okuduğu, üzerinde anlaştığı eserlerdir.

Mesela ‘yel değirmenleriyle savaş’ desem, herkeste aynı çağrışımı yapacaktır.

İşte Cervantes’in başarısı da budur.

‘La Manchalı Yaratıcı Asilzade Don Quijote’ bir başyapıttır;

Yıllarca elli altmış sayfalık çocuk kitabı muamelesi gören, yediden yetmişe herkese hitap edebilen, onlarca olay/öyküyle bezenmiş 906 sayfalık bir başyapıt.

***

1605-1615 yıllarında ‘şövalye romanlarına yergi olarak yazılmış’ ve modern romanın ilk örneği sayılmaktadır. Dostoyevski’den Faulkner’e onlarca yazarın izleyeceği bir yol açmıştır.

Kafasında tas, elinde sopa, sırtında paslı bir zırh, cılız atıyla bir şövalye karikatürü gibi olan Don Quijote;

Okunduğu ilk anda bir asilzadenin maceraları değil de, saflıkla bilgeliği bir arada barındıran yüreğini hep doğru çizgide tutan, sakarlıklarıyla eğlendiren, hatanın ne olduğunu bilmeden yeryüzündeki hataları düzeltmeye ahdetmiş bir zırdelinin saçmalıkları olarak düşünülebilir.

Kahramanımız sevimlidir, ödünsüzdür, romantiktir, hayalcidir. Eskiyi, idealizmi, mutlak bilgiyi sorgulamadan kabul etmeyi temsil eder.

Yaşamın ironilerini, çelişkilerini, uyuşmazlıklarını birlikte yaşadığı;

Don Quijote’yi gerçek dünyaya davet eden, sonu felsefi derinliklere ulaşan hiciv dolu gevezeliklerin sahibi; kurnaz, açgözlü, hinoğluhin, aptallığa hapsolmuş bir deli mi, boyundan büyük laflar eden bilge mi olduğu belli olmayan; öyküye dinamizm katan yoldaşı Sancho Panza ise yeniyi, pragmatizmi, deneyimin üstünlüğünü temsil eder.

Basit bir köylü kızından yaratılmış hayali sevgili Dulcinea ise, uğruna her şeye katlanılan ‘inanç’tır aslında.

Don Quijote için hayat, gördüğü şekliyle değil; düşündüğü, sıra dışı mantığıyla kendi yarattığı gerçeklikle (!) yaşanır.

***

Cervantes, kalemini bağnazlığın taşlaşmış anlayışına saplanmış bir aydınlanma mızrağı gibi kullanarak;

Feodalizmin tasfiye sürecine girdiği, burjuva ve birey kavramının oluşmadığı, her şeyin çığırından çıktığı, mevcut bütün değerlerin geçerliliğini yitirdiği, yerlerine de yenilerinin oturtulamadığı bir dönemin eleştirisini, bir delinin üzerinden ironik bir dille yapmaktadır.

Satır aralarında, çağının eşitlik ve özgürlüklerini baskılayan uygulamalara karşı bir başkaldırı hissedilir.

Yel değirmenlerini sistemin çarkları, Dulcinea’yı uğruna savaşılan dava, sahte dilli dük ile düşesi dolaplar çeviren günümüz politikacıları olarak düşünürsek eğer;

Don Quijote’yi, ironik bir felsefe kitabı sayabiliriz aslında.

***

Don Quite’de de saplantı haline gelen -her insanda var olan- yanılıp yenildiğinde yüzleşmek yerine bahane üretme alışkanlığı olsa da, okurken O’nun anlam arayışındaki kararlılığı karşısında, sahip olduğumuz kendi değerlerimizi sorgulama ihtiyacı duyarız.

Bir adım ilerleyemese de, hiç geri adım atmadan, hayatına ışık gibi kattığı bir ‘anlam arayışı’ içinde yıllardır yaşayan insanlar tanırız.

Gerçek dünyanın, hayal dünyasını her seferinde yerle bir ettiği bilinmesine rağmen, tüm düş kırıklıklarını omuzlayıp vazgeçmeksizin arzuladığı dünyanın peşinden giden saf şövalyeler yok mu hayatımızda?

‘Donkişotluk’ diye küçümseyip biraz gülerken biraz da gıpta ettiğimiz, gerçekler karşısında umutsuz mücadeleler veren gereksiz kahramanlar tanımadınız mı hiç?

Hayatla ilişkisine aldırmayan bir delinin akılcı konuşmasında; aklı başında birinin delice davranışlarında bu kitabın izlerini bulmamız pekâlâ mümkün.

Anadolu köylerinde ‘erkeğin yiğidine deli derler’ diye bir söz vardır.

Biliyoruz ki, çağımızın yanlışlarını gözümüze sokan ve değiştirilmesini sağlayanlar, deli kimlikli kişilerin gereksiz kahramanlıklarıdır.

***

Çok katmanlı yapısından dolayı Don Quijote’nin farklı zamanlarda üç kez okunması önerilir. İlki, kahkahanın dudakları kaplayıp duygulara sirayet edeceği gençlikte; ikincisi, mantığın hâkim olduğu orta yaşta; üçüncüsü, her şeye felsefe gözüyle bakıldığı yaşlılıkta.

Hala okumadınızsa, kitabı bulun ve okuyun. Daha önce okumuşsanız bu olgunluğa gelmişken bir daha okuyun.

Bu kitap için son sözü, sayfaların içinden alayım:

‘Çocuklar karıştırıyor, gençler okuyor, yetişkinler anlıyor, yaşlılar alkışlıyor.’