“Emperyalist ülke istihbarat örgütlerinin, sömürmeye devam etmek istedikleri ülkelerin içinde karışıklıklar çıkartmakta kullandıkları birkaç önemli silahtan biri etnik meseleler. Buna din ve mezhep gibi ayrımları da ekleyince, gelsin terör, silah, kan, gözyaşı.” (s.275)

70’li yıllarda, terörün,  sağ-sol çatışmalarının en şiddetli günlerinde yaşamıştık gençliğimizi. Siyaset vardı ve insanlar kamplara bölünmüştü.

Devrin güzelliklerini de, hüzünlerini de, sıkıntılarını da gördük. Gelişime ve yeniliğe açık gençlik olarak, kurulu düzene adapte olamamıştık. Zamanla egemen sınıflar, yeni yeni ufku açılmaya başlayan gençliği, kurmaya çalıştıkları sömürü düzenine engel olarak gördüler. Taşıdığı fikrin olgunluğuna henüz ulaşamamış gençliğe karşı demir yumruklarını gösterdiler. Yıldırdılar, sindirdiler.

12 Mart, 12 Eylül derken, kendi istedikleri gibi çalışan, halka değil, sadece kendilerine hizmet eden emperyalist çarkları taşıdılar ülkemize.

Bu arada karmaşadan yararlanan yabancı istihbarat örgütleri, bir taraftan ülkede var olan genç dinamizmin, her gün farklı birinin adını duyduğumuz siyasi oluşumlarla bölünmesini sağlarken; bir taraftan da terör örgütlerini ülkemize taşıdılar.

İlk bölücü oluşumlara o zaman diliminde tanık olduk. İlk Ermeni terör örgütünün adını o zaman duyduk. Büyükelçilerin, devlet adamlarının ve aydınların suikastlara kurban verildiği bir dönem yaşadık.

Bu günden bakınca her şey daha net görünüyor.

***

Elimde “Osman Balcıgil”in; konusu tam da anlattığım dönemde geçen, okurun karşısına üç farklı karakterle çıkan bir kadını anlatan, “Melek Terörist Fahişe” adlı kitabı var. Ülkenin karışık durumundan yararlanmaya çalışanlarla ülkeyi kurtarmaya çalıştıklarını iddia edenlerin karşı karşıya geldikleri, “Devlet, Mafya, Terör Üçgeni”ninde geçen bir olaylar dizisi.

Hikâye, gençlerin yurt dışına gidip de neden dönmediklerini araştırmak için Londra’ya giden gazetecinin “peep show”da çalışan Holly ile tanışmasıyla başlıyor. Sonrasında, kendisiyle yapılan dizi yazının yarattığı atmosferden yararlanan Holly, İstanbul’da Matilt Manukyan’a ait genelevde Lili adıyla çalışan bir hayat kadını olarak karşımıza çıkıyor. Zamanla gazeteci ile olan ilişkileri ilerliyor. Bu dönemde Türkiye’de yaşanan siyasi olaylar da, -bizim nesle o günleri hatırlatırcasına- bu ilişkiler ağının dekoru olarak satırlara yansıyor.

Gazeteci, genelevde çalışan 14 yaşındaki bir kız çocuğunun Holly ve yanındaki Ferit tarafından yurt dışına kaçırılmasına tamamen insani duygularla yardım ediyor. Aynı gün Matilt Manukyan’ın arabasına bombalı saldırı düzenleniyor.

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın olaya el atmasıyla, bizim gazeteci Holly ve Ferit’in Ermeni terör örgütü Asala ve JCAG’ın silahlı üyeleri olduğu, kendisine yanaşarak amaçlarına ulaştıklarını, oyuna getirildiğini, küçük kızın yanı sıra Matilt Manukyan’ın paralarını da çalıp kaçtıklarını öğreniyor.

Bu kez istihbaratla birlikte çalışmaya başlıyor. Vatikan Büyükelçisi Taha Carım’ın öldürülmesi sonrası, sadece teşhis amacıyla Atina’ya gönderiliyor. Orada Holly ve Ferit’e düzenlenen saldırının içinde yer alıyor. Gerçek adının örgüt lideri Agop Agopyan olduğunu öğrendiği Ferit öldürülürken, terörist olmasına rağmen Holly’nin öldürülmediğini anlıyor.

Böylece, Londra’da başlayan İstanbul’da demlenen hikâye, Atina’da son buluyor.

***

Osman Balcıgil’in tüm eserlerinde olduğu gibi, tarihi olay ve kişilerin ışığında gelişen, okuyanı polisiye, aşk, siyaset” üçgeninde sürükleyen bir kurguyla karşı karşıyayız. Adeta okuru ters köşeye yatırma amacıyla yazılmış denebilecek olan kitap, altın vuruşunu da sonunda yaparak noktayı koyuyor.

Ülkemizin her dönemde, sıkıntılı durumlarla ve adı farklı olsa da yasadışı oluşumlarla baş etmeye çalıştığını, sık sık kimin güvenilir kimin güvenilmez olduğunun anlaşılmadığı kaos dönemlerinin yaşandığını; buna rağmen her dönem aşkın ve insani ilişkilerin de var olduğunu anımsatan bir eser olmuş. Okur, yazarın rahat anlatımıyla kitabın içinde ilerlerken, o dönemi kanlı canlı yaşadığını hissediyor.

Zihinlerde bir tek soru kalıyor. Kitabın başkişisi Holly melek mi, terörist mi, yoksa fahişe mi? Gerçek adı ne; Holly mi,  İris mi, Lili mi?

Ne demişti Tolstoy: “Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele her zaman yenidir.”

Kitabın adı uygun ama arka kapaktaki açıklamalara bakarak Matilt Manukyan’ın hayatını okuyacağınızı düşünmeyin. Önemli bir figür olmasına rağmen kitapta az yer alıyor.

Ben heyecanla ve merakla okudum. Akıcı, yormayan ve yer yer “vay beee” dedirten bir roman. Konusu ve yazarın kendine has gazeteci üslubu olağanüstü etkileyici. Bu kitabı herkesin -özellikle bizim neslin- mutlaka okumasını isterim.

***

“Bugün dünyaya vicdansızlar egemense, emin ol üç maymunu oynayanlar yüzünden.” (s.192)