“… korkarım biz de aradığınızı bulamayacaksınız, bizler, yani yoksul ve yaşlı emekliler soframızda bir parça ekmek bulabilirsek mutlu oluyoruz. Deli gibi yukarılara çektiğiniz fiyatlarınıza ayak uyduramayız artık… bizim gibilerin zamanı geçti.” (s.39)

Her yazımın başına kitaptan bir alıntı koyma alışkanlığım, yazılarımı takip edenler tarafından biliniyordur. Ele alınan kitapta güzel bir anlatım olunca da alıntı seçmek epeyi zor oluyor. Bu kitapta ise “altını çizmek istemediğim cümle o kadar az ki” desem yeridir.

Bu kez “bizlerin bugünlerdeki yaşantısına da gönderme yapan bu alıntıyı kullanayım” dedim.  Hoşlanmayanlar kusuruma bakmasın artık!

Yok, yok! Kitaptaki serzenişler ülkemizden değil.

Tıpkı şimdi ülkemizde olduğu gibi, Birinci Dünya Savaşı dönemlerinde Almanya’da da ağır bir enflasyon yaşanmış; benzeri fırsatçılar, kapkaççılar, mevcut siyasi ve ekonomik ortamdan yararlanarak her şeyin sahibi olmaya çalışan yeni zenginler türemiş.

Mevcut siyasiler de halkın milli ve manevi değerlerini kullanarak iktidarlarını sürdürmek istiyorlarmış.

***

Elimde Dünya edebiyatının en çok konuşulan ve tanınan yazarı olan Stefan Zweig’in iki novella ve bir kısa hikâyeden oluşan kitabı var.

“Sahaf Mendel”.

72 sayfalık bu “Stefan Zweig” klasiği, sadece bir öyküsü için bile alınıp okunabilecek değerde.

Duygusal vuruculuk ve tokat gibi inen toplumsal gerçeklik taşıyan öyküler; savaşın ve sonrasındaki ekonomik buhranların, insanları nasıl olup da yaşam yıkıntılarının içine çektiğini; böylesi durumlarda insan sevgisi ve saygısının tek ilaç olduğunu açıkça hissettiren bir anlatıma sahip. Psikolojik, hatta nevrotik öykülerden oluşmuş diyebiliriz; aynı zamanda oldukça trajik.

***

Kitaba da adını veren “Sahaf Mendel” öyküsünde; canlı bir kütüphane gibi güçlü hafızasıyla, kendi halinde, kitaplarla iç içe süren bibliyomanyak (mecanin-i kütüp) bir hayatın, kitaplar âleminin gizli mihrabı sayılan Yahudi asıllı Mendel’in hayatına giriyoruz.  Savaşlarda öne çıkan ırkçılık anlayışının verebileceği zararı da gözler önüne seren bir kurguyla sunuluyor. Rus sivil tutuklularının kaldığı toplama kampında geçen iki yıldan sonra, ne Mendel eski Mendel’dir, ne de Viyana eski Viyana.

Hayatın acımasızlığından kaçıp günlerini bir kahvenin köşeciğinde geçiren Mendel’in ömrü de; tıpkı “kitaplar, insan hayatını ölümden sonra da birleştiren ve bizi unutmayan, hayatın en büyük düşmanına karşı koruyacak biricik araçtır” diyen yaratıcısı Zweig gibi,  hazin bir sona varıyor.

 “Görülmeyen Koleksiyoner”de, gözleri görmeyen ama koleksiyonundaki resimlerine olan tutkusuyla hayatının geri kalanını sürdürmekte olan, savaş sonrası birden patlak veren ve ailece yaşanan buhran içinde koleksiyonunun ne hale geldiğinden haberi bile olmayan yaşlı antikacının evine misafir oluyoruz.

Kısacık ama okuyanı en çok etkileyen “Unutulmayacak Bir İnsan” adlı öykü olmuştur herhalde. Neden ve niçin kollamadan çevresine yardım etmeye çalışan, sürekli insan sevgisi biriktirmeyi amaç edinmiş Anton’un hayata bakışı içimizi ısıtıyor. Farkında bile olmadan, Anton’un taşıdığı iyilik ve yardımlaşma meşalesinin kıvılcımlarının size ve çevrenizdeki tüm sevdiklerinize de ulaşmasını arzuluyorsunuz.

Yazarımız Zweig, okurun gönlünde unutulmazlar sınıfına girer de, öykü kahramanları girmez mi? Biri kitap, diğeri resim, bir diğeri insan koleksiyoneri olan kahramanlarımız Mendel, Herwarth ve Anton, benim zihnimde ve gönlümde şimdiden yer edindi.

***

Stefan Zweig…

61 yıllık ömrüne; roman, şiir, öykü, deneme, oyun, biyografi gibi farklı türlerde yetkin ürünler katmıştır. Viyana doğumlu yazar, Avrupa’da gerçekleşen hızlı değişim çağının tanığıdır. Uzun yıllar Salzburg’da yaşayan yazar, Nazilerin baskısıyla ülkeyi terk edip önce İngiltere’ye, sonra Brezilya’ya yerleşmiş; iki yıl sonra da eşiyle birlikte intihar etmiştir.

Biyografi yazarlığıyla tanınırken, birikimlerini hikâyeleştirmesiyle başka bir alana yayılmış; anlatımındaki sadeliğiyle öne çıkmıştır. Eserlerinde, anlaşılmanın en etkili yolu olan, kalemden kâğıda aktarma gibi oldukça güç bir yolu seçmiş, yalın bir dil kullanmıştır.

Birileri “sadeleşmenin ihtişamı” dese, insanın aklına hemen Stefan Zweig gelir.

***

Öğretmen eskisi olmaktan aldığım cesaretle, henüz yazarımızın kitaplarıyla tanışma fırsatı bulamayan gençlere seslenmek istiyorum.

Stefan Zweig ile tanışmayan gençler!

Yazarla tanışmak istiyorsanız, onun dünyasına girmek istiyorsanız bu az hacimli kitabını sıkılmadan okuyacağını, sonrasında da tutkulu bir Zweig okuru olacağını temin ederim. Zira Zweig, kitapları tekrar tekrar okunacak bir yazardır.

Benden söylemesi…

***

“Dünyada tüm insanlar birbirine güvense polise, mahkemelere, hapishanelere ve hatta… paraya gerek kalmaz.” (s.58)