"Kötülerin iş başında olduğu bir dünyada iyi olmak yetmez, kötülüğü ortadan kaldıracak önlemleri de almak gerekir. Bunun hangi yollarla ve nasıl yapılacağını düşünmek de kendini insan bilen herkesin vazifesiydi." (s. 153)

Dost sohbetlerinde sünnet anılarını ballandırarak anlatanlar da vardır, hiç bahsinin açılmasını istemeyenler de. Bazıları yaşadığı bu görsel zenginlik üzerinde çok konuşmak isterken, bazıları hiç hatırlamak istemez sünnet anılarını.

Çocuk belleğinin arka sayfalarında kalan düğün, şenlik, hediye, katılan dostlarla gülümseyen dudaklar, çocuk ruhunda yaşanan korkunun getirdiği endişe akla gelince uçlarından aşağıya doğru sarkıverir.

Sünnet nereden çıktı şimdi demeyin, elimdeki kitap bir sünnet hikâyesi. Surnâme, sünnet düğünü anlamına geliyor. “Sur” düğün, “surnâme” düğün kitabı demek.

Surnâme, “Osmanlı döneminde padişah çocuklarının doğum ve sünnet törenleriyle padişah kızlarının düğün törenlerini anlatan manzum, mensur ya da manzum-mensur karışık yazılan eserler” olarak tanımlanıyor.

***

Yıllardır divan edebiyatı üzerine çalışmalar yapan bir akademisyen “Prof. Dr. İskender Pala”; Şah & Sultan, Od, Mihmandar, Katre-i Matem, Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk gibi çok okunan eserlerinden sonra bir sessizlik dönemine girmiş, son kitabıyla okurunda memnuniyetsizlik yaratmıştı. Çok yönlü, çok katmanlı, bir o kadar da renkli Osmanlı hayatına dönüş olarak nitelenebilecek “Surnâme” adlı bu kitabıyla yeniden okurlarının gönlünü almayı başarmış görünüyor.

Yazar bir söyleşisinde, 1582 ve 1720’de gerçekleşen ve 15’er gün süren düğünleri temel aldığını, düğünler hakkındaki kitap, resim ve minyatürlerden esinlendiğini söylüyor. “Tarih boyunca zengin bir edebiyat türü olarak geliyor olması, biraz da genç okuyucuya böyle bir geleneğin varlığını anlatmak, hissettirmek” için kitabına bu ismi verdiğini ifade ediyor.

“Bazı okuyucularımın tamamen tarihi romanları çok özlediğini de hissettim. Onların da gönlünü yapmak gerekir. Tarihi roman bekleyen okurlarımız tarihin tam da içine gömülecek” sözleri de bizim yaptığımız yorumun kanıtı niteliğinde.

***

Hangisi olduğunu belirtmeden herhangi bir Osmanlı Sultanının, şehzadeleri için dillere destan olsun diye 15 gün sürecek şekilde tertiplediği sünnet düğünün etrafında ve içinde dönen, renkli görüntülerle bezenmiş bir tarihi kurgu var elimizde. Yazarımız, saat imgesi üzerinden devrin ruhunu ve arkada dönen çarkları kendisine özgü üslup ve kurguyla aktarıyor.

Kalpazanlık, hırsızlık, uluorta cinayet, baba katilinin kızına duyulan aşk, gözü kara kahramanlıklar, bedeni engelini zekâsı ve bilgeliğiyle aşan kardeş…

Karanlık geçmişte canları yanan ve intikamını zekice planlarla almayı kafaya koyan iki yetim, Nasrettin ve Nusrettin kardeşler ile yakınlarındaki Zeyrek Şaban, Dobra Hatun, Visal Banu’yla birlikte çağın kültürel ve sosyal ikliminin içinde yoğrulan, nefes kesen bir Osmanlı macerası içinde buluyoruz kendimizi. Her yönüyle garipleşen dünyada, hırsızı yakalamak için hırsızlıktan medet umulan bir macera.

Aylar süren düğün hazırlığı sırasında sadrazam ölünce, kazasker ile defterdarın o makama ulaşabilmek için entrikalarla dolu mücadelesine ve yaşanan ölümcül olaylar içinde karanlık geçmişlerinin ayaklarına dolanışına tanıklık ediyoruz.

30 kısım tekmili birden türünde bir kitap var elimizde. Her bölümün baş kısmında (biraz spoiler özelliği taşıyan) küçük hikâyecikler barındırıyor. Sayfaları süsleyen, okurun zihnine ve gözüne hitap eden başarılı karakalem çizimleri de kitaba ayrı bir tat katmış.

Düğün kitabı olması nedeniyle içinde sevinç, keyif ve eğlenceye de kapı aralayan bir tarafı var. Güç ve iktidar çekişmesinin içine, bir insan ve şehir hikâyesi ustaca yerleştirilmiş. Mutlu sona ulaşması da okurun huzurlu bir ruh haliyle kitabı kapatmasını sağlıyor.

400 sayfalık hacimli bir kitap olmasının ötesinde, yararlanılan kaynaklar listesi uzun ve zahmetli bir çalışmanın ürünü olduğunu kanıtlıyor.

***

Surnâme kurgusunda, hırsları için hile, ayak kaydırma, yalan dolan ile iş çeviren devlet görevlilerinin dürüstlük, hakkaniyet ve adalet karşısında yenilişini çizgi edinmiş kendine.

Zamanı belli olmayan bir dönem romanı olsa da, günümüz devlet yönetimi içinde örneklerine rastladığımız; mevki peşinde koşanlar, üstlerini kandırmaya çalışanlar, oyunlarının hiç ortaya çıkmayacağını zannedenler, şeytanla iş birliği yapanlar, adalet kavramını görmezden gelenler için ibretlik dersler barındırıyor.

Ne yazsa okurum diyebileceğim bir yazar olan İskender Pala, biraz tarz değişikliğiyle, tarih ile kurguyu ders verir nitelikte iç içe geçirerek sevgi, kardeşlik, dostluk, bağlılık, adalet, iyi yönetim gibi değer soslarıyla lezzet katmış kitabına.

Diline gelince…

Üslubu akıcı, anlaşılır ve bilgilendirici olsa da özlenen İskender Pala şiirsel anlatımının eksikliği hissediliyor. Ayrıca okuyanın yanına Osmanlıca sözlük alması da elzem görünüyor.

Tarihi roman meraklılarının kaçırmaması gereken bir eser. Dozu sayfalar ilerledikçe artan, soluksuz okunabilen bir maceraya hazır olun.

***

“Efendi, nimetler önünde hazır diye zorbalık edip semirme, işin sonunda zebun düşer yoldan kalırsın. Fazla naz ve nimet seni şişmanlatırsa nasıl menzil alırsın, ölümün dar kapısından dolu işkembeyle nasıl geçebilirsin?” (s. 109)