Pandemi başladığından bu yana yaşadıklarımız iktidarın sorunların çözümü konusundaki yetersizliğini gösterdi. Maske dağıtımından hasta sayısının açıklanmasına kadar pek çok konuda olanlar hafızamızda. Yaşananların bir kısmını iş bilmezliğe verebiliriz. Fakat büyük bir bölümü halktan uzak ve sorunlardan habersiz olmanın neticesidir. Bu tedbirler, sokağa çıkma yasakları, kapanan binlerce iş yeri, işsiz kalan milyonlar yapılan bunca fedakarlık salgın kontrol altına alınsın ve yayılmasın diye olmadı mı? Maskesini takmayana, sosyal mesafeye uymayana, düğün yapana, kına yakana cezalar yazılmadı mı? Bir taraftan böyleyken Adalet ve Kalkınma Partisinin İl Kongrelerinde binlerce insanın bir araya gelmesi ne demektir? Bu parti ‘iktidar partisi’ diye hastalıktan muaf mı? Alınan bir kararla siyasi partilerin kongre yapmasının önünde bir engel nasıl olmayabilir?  Benzer tüm faaliyetler ve hatta çok daha küçük olanlar yasaklanır ve uymayanlar son derece yüksek para cezaları ile cezalandırılırken bu yapılan akıl ve mantıkla açıklanabilir mi? Hadi bunu yapanlar yapıyor tamam da katılanlar gidip o kalabalıklara karışanlara, hastalığa davetiye çıkaranlara ne demeli? Kimse ‘tedbirler alınıyor’ bahanesinin arkasına sığınmasın. Aynı partinin hükümetinin Sağlık Bakanı vatandaşa ‘sosyal mesafeye dikkat edelim, mecbur olmadıkça evden çıkmayalım’ derken örnek olması gerekenlerin yaptıklarına ne denir bilemedim. Sonuç olarak Çumhurbaşkanı Erdoğan; halkı kalabalıklardan uzak durmaya ve tedbirli olmaya çalışırken, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Erdoğan; ‘salgına rağmen salonlar tıklım tıklım’ diyerek partililerine teşekkür ediyor.

/////////////////////////////////////

Muhalefet Sağ Olsun

Bazı otomobillerin arkasında görürüz 'Babam sağ olsun' yazar. Otomobil baba tarafından alındığı için bir nevi teşekkür anlamı taşır. AKP'de bir yerlere 'Muhalefet Sağ olsun' diye yazdırsa yeridir. Düşünsenize yaklaşık 19 yıldır iktidardasın, ülkenin, işsizlik, enflasyon, terör, yüksek faiz, cari açık gibi kronik sorunlarından hiç birini çözememişsin. Avrupa Birliği hayal olmuş, komşularla ilişkiler bozuk, eğitim keşmekeş olmuş. Ve benzeri birçok sıkıntıya rağmen halen anketlerde oy oranın % 40’lardaysa bu senin başarından çok muhalefetin başarısızlığıdır.

/////////////////////////////////////

Memleket Hareketi

Muharrem İnce CHP'den ayrılıyor, Parti kuracak. CHP'yi eleştiriyor. CHP'liler bu duruma çok kızıyorlar. Bu durum duygusal olarak anlaşılabilir ama mantıken çok doğru değil. Muharrem İnce CHP de yapılanları doğru bulsa partiden ayrılmaz. Ayrıca başta AKP olmak üzere diğer partiler oy veren seçmenden oy almak içinde eleştirmek zorunda. Sadece AKP’yi eleştirerek oy almak mümkün olsa; yıllardır eleştiren CHP alırdı. Yeni kurulan bir parti doğal olarak her partiden oy almayı hedefler. Bu sebeple kızacak küsecek bir durum yok. Hatta saray komplosu gibi saçma sapan suçlamalar hiç hoş değil. Muharrem İnce başarılı bir siyasetçidir. Cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında yaptığı konuşmaları gözyaşları içinde dinleyen çok insan biliyorum. Muharrem İnce'yi kararı sebebiyle hak etmediği şekilde eleştirmek doğru değil. Partisini kurduktan sonra iktidara karşı özlenen muhalefeti yapacağından eminim. Muharrem İnce muhalefeti değil iktidarı yıpratır. Halkın desteğini alıp partisini güçlendiremezse yapacak bir şey yok ama başarırsa kötü mü olur?

/////////////////////////////////////

Dışarıdaki Güçler mi İçerideki Beceriksizler mi?

Ülkede işler kötüye gidince sebebi dış güçler oldu hep. Döviz yükselince dış güçler saldırıyor, bizi çekemiyor deyip geçtiler. Hesap kitap bilmeyenler de inanır hemen bu bahanelere. Sormak gelmez akıllarına ‘bu döviz yükselirken dış güçler yükseltiyor da döviz düşerken kim düşürüyor’ diye. Başarılar hep Adalet ve Kalkınma Partisinin başarılı kadrolarına ve özelliklede Genel Başkanlarına bağlandı. Başarısızlıkların ve kötü giden işlerin hep bir bahanesi ve sorumlusu vardı; dış güçler. Bu dış güçler kötü olan her şeyin sebebiydi. Dövizi onlar yükseltiyor komşularımızla aramızı Onlar bozuyordu. Onlar öyle güçlü öyle becerikliydiler ki istedikleri her şeyi yapabiliyorlardı. İktidar kötü giden her şeyi dış güçlere bağladı ama kim olduklarını asla açıklamadı. Öğrenemedik bu hayatımızı zindana çeviren dış güçlerin kim olduğunu. Ne kadar garip değil mi üç laflarından biri dış güçler ama bir türlü kim olduğunu açıklamıyorlar. İşin hikaye kısmını bir tarafta bırakırsak dünyada kimse kimsenin çok iyi olmasını istemiyor. Doğal olarak herkes dost olduğu kadar düşman. İktidar, iktidarını sürdürmek için gerçekler yerine algı operasyonları ile halkı yanlış bilgilendiriyor. İşler iyi gittiğinde iktidar ülkeyi çok iyi yönettiği için böyle olurken işler kötüye gittiğinde dış güçler yüzünden olduğu için iktidarın hiç suçu günahı olmuyor. Yaptıklarının hesabını halka vermek yerine herkesten çok onlar bağırıp onlar ağlıyor. Bu iktidar ülkeyi doğru düzgün yönetmeyi beceremedi ama mağduru oynama konusunda çok başarılı. Kısa bir süre öncesine kadar Merkez Bankasının faiz artırmasına karşıydı bunlar. Hatta o kadar karşılardı ki döviz rekor üstüne rekor kırdı. Merkez Bankası dövizin yükselişini durdurmak için net rezervlerini tüketti. Çok ciddi döviz satışları yapıldı ama inatla Merkez Bankasının faiz artırmasına müsaade etmediler. Aslında bir kaç puan artış yeterli olacakken inat yüzünden bir anda işler tersine döndü. Ekonomiden sorumlu bakanı affettiler. Merkez Bankası Başkanını görevden aldılar. Bir anda faiz %10,25 den %17 ye yükselttiler. Hatta Merkez Bankası başkanı her fırsatta yakın zamanda faiz düşmez hatta icap ederse yükseltiriz diyerek ülkeye sıcak para gelsin diye elinden geleni yapar oldu. Kasamızdaki paranın gidişini sessizce seyrettik. Şimdi dışarıdan gelsin diye adeta yırtınıyoruz. Tüm bunlar oldu neden oldu? Anlamadık hesap soranda olmadı hesap verende. Ekonomi biliminin gerçekleri yerine kendi fikirlerini uygulamaya çalışanlar ülke ekonomisini duvara toslattı. İktidar dediğin yaptığı doğru işleri sahiplendiği gibi yanlışlarını da sahiplenecek. Öyle dış güçler falan demekle olmuyor.

/////////////////////////////////////

Faiz-Döviz-Enflasyon

Hayatımızın her alanında karşımıza çıkan faiz döviz enflasyon üçlüsü başımızın belası. Döviz artınca enflasyon artıyor. Enflasyon artınca faiz. Önceki iktidarlar da bunlarla mücadele etti diyeceğim ama ülke nüfusunun büyük çoğunluğu AKP iktidarından başka iktidar görmedi. Görenler de hayal meyal hatırlıyor. İktidar yıllardır bu üçlüyle mücadele etse de başarılı olamadı. Faiz oranları da, döviz fiyatları da enflasyonda son derece yüksek. Hal böyle olunca ekonomi bozuluyor, işsizlik artıyor. Fakirlik alıp başını gidiyor. Bu üçlüyle mücadele ederken dürüst davranmak şart. Enflasyonu açıklarken doğru ölçüp açıklamak şart. Çünkü faiz enflasyona göre oluşuyor. Enflasyon gerçekçi değilse faiz de hatalı oluyor. Faiz doğru olmayınca yatırımcı parasını faiz yerine başka enstrümanlarda değerlendiriyor. Sonra döviz yükseliyor, çarşı pazar karışıyor. AKP iktidarlarında hep yüksek cari açık verdik, lazım olan dövizi borçlandık. Borcumuz artınca ödemek için daha da çok borçlanıyoruz. Yüksek borçlanma ihtiyacı aldığımız borcun faizini de yükseltiyor. İşte bu tabloda faizler %17’lere kadar yükseldi. Faiz %17 enflasyon %15 (gerçek enflasyonun %30 olduğunu söyleyenler de var) olunca yerli yatırımcı % 2 para kazanıyor. Yabancı yatırımcı da %17 faiz alıyor ama onun ülkemizdeki enflasyonla ilgisi olmadığı için o dövizini bozdurduğu fiyata bakıyor. Ve tabi faiziyle beraber parasını alıp giderken dövizi kaça alacağına. Yabancı yatırımcı döviz düştükçe parası artıyor. Bir de faizden kazanıyor. Yani reel faiz denilen faiz yabancı için ülkemizde son derece yüksek. Doların 8,5 TL’si olduğu dönemde dolarını bozdurup faize yatıran yabancı şimdi parasını tekrar dolara çevirse; sadece dolardaki düşüşten %18 e yakın kazançlı üstüne bir de faiz geliri var. Ülkemizin bu salgın hastalık şartlarında yüksek faizle işi zor. Borçlarımız gün geçtikçe artıyor. Enflasyonla mücadele sadece Merkez Bankası politikalarıyla başarılı olamaz. Devletin de özellikle tasarrufla destek vermesi lazım. Aksi halde bu faizler uzun süre sürdürülemez.