Ülkemiz, dört tarım ürününde üretiminde dünya birincisi, bunlar; Fındık, incir, kiraz ve kayısı, Dünya fındık üretiminin yüzde 67’sini, incir üretiminin yüzde 27’sini, kiraz üretiminin yüzde 26’sını, kayısı üretiminin de yüzde 23’ünü sağlamakta, Dünya ikincisi olduğumuz ürünler; Ayva, haşhaş tohumu, kavun ve karpuz, Dünya üçüncülerimiz; mercimek, antep fıstığı, kestane, vişne, salatalık, Dördüncüler; Ceviz, zeytin, elma, domates, patlıcan, ıspanak, biber, İlk onda olanlar; Üzüm, soğan, nohut, çay, Dünya buğday üretiminde yüzde 3 payla ilk onda yer alırken, makarnalık buğday üretiminde üçüncü sırada yer alıyoruz.

Ülkemiz dünya un ihracatında dünya birincisi dünya un ihracatının üçte birini gerçekleştiriyoruz, makarna ihracatında ise dünya ikincisi, O zaman ilk soru şu; ‘biz neden buğday, mercimek, nohut, ithal ediyoruz.’ Eğer dünyanın en büyük un üreticisi iseniz ve müşteriniz varsa buğdayı alacaksınız un yapıp satacaksınız üretiminiz buna yetmiyorsa ithal edeceksiniz. Bunu yapmanız buğday üretiminde kendi kendinize yetmiyorsunuz anlamına gelmez. Dünyanın ikinci büyük makarna üreticisi iseniz kaliteli buğday karışımlarına ihtiyacınız vardır ve ihtiyacınız olan eksik ürünleri de diğer üretici ülkelerden sağlayacaksınız.

Paketlenmiş bakliyat ürünlerinde Orta Doğunun en büyük tedarikçisi iseniz ihtiyacınız olan ürünü kendi ülkenizden yeterli miktarda bulamıyorsanız bakliyat ithal edeceksiniz ve paketleyip satacaksınız. Ancak ülkemizde tarım ürünü ithal etmek kötü bir şeymiş gibi gösterilmektedir. Halbuki özendiğimiz Hollanda’nın diğer ülkelerden ithal ederek dünyaya pazarladığı tarım ürünü miktarı yaklaşık 23 milyar dolar yani bizim toplam tarım ürünü ihracatımızdan daha büyüktür.

Dünyanın en büyük kesme çiçek üretimi uzak doğuda yapılırken dünyanın en büyük kesme çiçek satıcısı Hollanda’dır. Tarım ürünlerini pazarlama, en az üretmek kadar zordur, belki daha zordur. Burada önemli olan kriter şudur; eğer tarım ürününü üretmeyi bilmiyorsanız o ürünü pazarlamakta başarılı olamazsınız. Tarımla uğraşanlarla konuştuğunuzda en büyük sorunlarından birinin yetişmiş kalifiye insan gücü olduğunu görüyorsunuz. Maalesef köylerimizde genç kalmadı, yetiştirdiğimiz ürünü hasat etmeye insan bulunamıyor. Covid 19 sürecinde gördük ki çay hasadını Gürcistanlılar olmadan yapamayacak hale gelmişiz. Kalifiye iş gücü isteyen kiraz hasadı için eleman bulunamıyor. Afganlılar olmasa hayvan otlatacak çoban yok.

Tarımla uğraşmak meşakkatli iş, gün ağarırken işe başlayacaksınız, işiniz ne zaman biterse o zaman eve döneceksiniz. Çünkü tarladaki ürün beklemez, gecikmeniz ya da ihmaliniz bir yıllık emeğinizin yok olması demektir. Bir de bunlara doğal afetleri ilave etmeniz gerekir ki böyle bir durumda bir yılınız heba olmuştur. Yani tarımla uğraşıyorsanız bir yılda aldığınız ürün sizi en az iki yıl götürmesi gerekir ki kar etmiş olasınız. Maalesef gençlerimiz, tarıma yönelip ‘’Kendi İşini Yapmak ‘’ yerine, şehirlerde daha renkli ortamlarda, mağazalarda ürün pazarlamacılığı yapmayı ya da kafelerde kahve servisi yapmayı düşük ücretli olsa bile tercih ediyorlar.

Sonuç, köylerde tarlalarımız ekilemiyor boş, devlet elindeki tarım arazilerini neredeyse bedavaya kiralayacak vatandaş bulamıyor ve ‘’SAMAN İTHAL EDİYORUZ.” Şehirlerde oturanlar olarak, her ihtiyacımız olan tarımsal gıda ürününü en kaliteli ve en ucuz olarak temin edilsin istiyoruz. Bilmemiz gerekir ki “böyle bir dünya yok.’’ Tarımsal sektörde üreten sayısı düştükçe fiyatlar artacaktır. Risk alıp kendi ürününü üreten kendi hayvanını yetiştiren bunun karşılığını alacaktır. Veterinerlikte okuyan bir genç devlet memuru olmak için değil kendi hayvanlarını yetiştirmek için okumalıdır. Aynı şekilde bir ziraat mühendisi kendi ürününü yetiştirebilmelidir. Tarım vazgeçilemez stratejik bir sektördür. Ürettiğiniz her tarım ürününün hem ülkeniz de hem de dünyada alıcısı vardır.

Yukarıda dünyada söz sahibi olduğumuz ürün örneklerini verdim ki ülke olarak bunlara ilave yapabilecek potansiyele sahibiz. Tarımsal ürünlerde üretim ne kadar çok ise yurtdışı alıcı bulma ihtimaliniz o kadar çoktur. Genelde yurtdışı alıcılar ihtiyaçlarının tamamını bir tedarikçiden bulmayı tercih ederler. Problem üründe değil çalışacak insandadır. Eğer bu gün gençlerimiz gönüllü olarak köye dönüp ‘’milletin efendisi’’ olmaz ise, yarın profesyonel tarım şirketlerinin çalışan işçisi olarak tarım alanlarına dönecekler. Üstelik o şirketler, gençlerimizi çalıştırarak elde ettiği ürünü parasıyla gene onlara satacaklar. Çünkü profesyonel şirketler köyü de köylüyü de onların oluşturduğu dayanışma kültürünü de bilmezler. Onların bildiği sadece paradır ve ekonomi boşluk kabul etmez.

SAYGILARIMIZLA.