22 Temmuz 1936 tarihinde, İsviçre’nin Montreux şehrinde imzalanan ve Türkiye'ye, İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde kontrol ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı veren uluslararası bir sözleşmedir. İngiltere, Fransa, Japonya, Romanya, Yugoslavya, Yunanistan, Bulgaristan, SSCB ve Türkiye tarafından imzalanan sözleşmeye İtalya sonradan katılmıştır.  Türkiye adına Dr. Tevfik Rüştü Aras, Suat Davaz, Numan Menemencioğlu, Asım Gündüz ve Necmettin Sadak tarafından imzalanan sözleşme yirmi dokuz maddeden oluşmakta, ayrıca dört ek madde ve bir de protokol bulunmaktadır.

Atatürk, 1 Kasım 1936 günü Meclisi açarken yaptığı konuşmada, Montrö Sözleşmesi’nden bahsederken, tarihte birçok kez tartışma ve tutku nedeni olan Boğazların, artık tam anlamıyla Türk egemenliği altında, yalnız ticaret ve dostluk ilişkilerinin ulaşım yeri haline girdiğini vurgulamıştır.   

Montrö, Türkiye'nin güvenliği, Karadeniz'e kıyıdaş devletlerin güvenliğinin yanı sıra,  bazısının NATO ve A B’ye üyeliği ile Karadeniz'e kıyıdaş olmayan devletlerin çıkarlarını da etkileyen, boğazları kullanan devletler için hak ve yükümlülükler doğuran üçlü bir denge üzerinde kurulmuş bir sözleşmedir. Öte yandan, uluslararası ilişkilerde siyasi antlaşmaların müzakere ve barışçı yollar ile günün şartlarına daha uygun bir kimliğe kavuşabildiğine dair bir örnek olması bakımından dikkat çekici bir belgedir.

Montrö Sözleşmesi ile kendi ülkesinin içinden geçen bir suyoluna ilişkin rejimin uygulanması ve denetimi sorumluluğu Türkiye'ye verilmiştir. Sözleşmenin felsefesi,  sadece bir “ulaşım-geçiş” sözleşmesi değil aynı zamanda, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ile Türkiye’nin ve Karadeniz devletlerinin güvenliğinin korunmasını kapsamaktadır. İkinci Dünya Savaşı’nda, Montrö Sözleşmesi’ni imzalayan devletlerin hemen hepsi savaşa sürüklenmesine rağmen, sözleşmeyi olağanüstü bir dikkat ve titizlikle uygulamayı sürdürmüş ve bu büyük savaşın dışında kalmıştır.   Bundan dolayı Montrö bu bölgede barış ve güvenlik içinde gerekli dengeyi sağlayan önemli bir mihenk taşıdır.

Montrö Sözleşmesi'ni yürürlükteki B.M. Deniz Hukuku Sözleşmesi'ndeki, uluslararası boğazlardan geçiş rejiminden ayıran bir özellik savaş durumunda geçişin barış zamanından farklı hükümlere tabi olmasıdır. Sözleşmede Boğazlardan geçiş ve ulaşım serbestîsi; ticaret gemileri, savaş gemileri ve uçaklar ayırımı yapılarak düzenlenmiştir. Ayrıca barış zamanı, Türkiye’nin tarafsız olduğu savaş zamanı, Türkiye’nin muharip olduğu savaş zamanı ve Türkiye’nin kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidine maruz görmesi durumları da göz önünde bulundurularak ayırım yapılmıştır. Sözleşmenin sağladığı güvencelerden ilki, Sözleşme’nin boğazlarda bir anda bulunabilecek yabancı savaş gemilerini sayı ve tonaj olarak kısıtlamasıdır. İkinci olarak da Karadeniz’de bir anda bulunabilecek yabancı savaş gemisi miktarını (tonaj olarak) ve kalış süresini kısıtlamaktadır.

Savaş zamanında, Türkiye savaşan değilse, savaş gemileri sözleşmede belirtilen koşullar içinde, Boğazlar ‘da tam bir geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğünden yararlanacaklardır. Savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin boğazlardan geçmesi yasak olacaktır. Bunun istisnası olarak, Karadeniz'e kıyıdaş olan ya da olmayan savaşan devletlere ait olup da bağlama limanlarından (üslerinden) ayrılmış bulunan savaş gemilerinin bu limanlarına (üslerine) dönmelerine sözleşme izin vermektedir.

Barış sırasında Boğazlardan geçişte bulunabilecek bütün yabancı deniz kuvvetlerinin en yüksek toplam tonajı 15.000 tonu aşmayacaktır. Karadeniz'de bulunmalarının amacı ne olursa olsun, kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemileri bu denizde yirmi-bir günden çok kalamayacaklardır. Savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi için, Türk Hükümeti'ne diplomasi yoluyla bir ön bildirimde bulunulması gerekecektir. Bu ön bildirimin olağan süresi sekiz gün olacaktır; ancak, Karadeniz kıyıdaşı olmayan devletler için bu süre on beş gündür.

Asya ve Avrupa’yı coğrafi olarak birbirinden ayıran İstanbul ve Çanakkale Boğazları,  her daim stratejik bir öneme sahip olmakla birlikte, değişen jeopolitiğiyle ve Asya-Avrupa arasında bir enerji geçiş koridoru olması sebebiyle, geçmişte olduğu gibi günümüzde de ilgi odağı halindedir. Soğuk Savaş sonrasında, Karadeniz’in siyasal coğrafyası köklü bir değişim göstermiştir.  Bu değişime paralel olarak, bölgede yeni jeopolitik ve jeostratejik dengelerin oluşması, diğer yandan da ortaya çıkan güvenlik sorunu, sözleşmenin uygulanması sorumluluğunda daha nazik bir nitelik kazanmaktadır. Boğazların sahibi olarak Türkiye, Montrö Rejimini uluslararası hukukun genel olarak kabul gören kuralları çerçevesinde yorumlayarak, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazlar Tüzüğü’nü taviz vermeden uygulamayı sürdürmelidir.

Sözleşmenin 28. maddesinde yürürlük süresi belirlenmiş olup, her milletlerarası antlaşma ve sözleşmede olduğu gibi Montrö’de ruhunu ve menşeini, önce Devletler Hukuku’ndan ve sonra da bu hukukun bir parçası olan Deniz Hukuku’dan almaktadır. Bir milletlerarası örf ve adet hukuku kuralının mevcudiyeti için gereken şartlar, Boğazların tamamıyla Türkiye’nin iç suları niteliğinde olması, dolayısıyla ülkemizin bir parçası olması, seksen altı yıl gibi oldukça uzun sayılabilecek bir süredir sorunsuz uygulanan bu sözleşme için de gerçekleştirmiştir. Dışişleri Bakanlığı diplomatları bu süre içinde; askeri yetkililerle, hukukçularla ve denizcilik alanındaki teknik uzmanlarla işbirliği içinde, konunun gerektirdiği ciddiyetle çalışmışlardır. Taraf devletlerin dışında bütün devletlerce, Sözleşme hükümlerine aynen ve hiçbir itiraz ileri sürülmeksizin uyulmuş ve uygulama yerleşmiştir. Türkiye, egemen bir devlet olarak mevcut uygulamayı da dikkate alarak Sözleşme’nin geçiş ve seyrüsefere dair bütün esaslı hükümlerini bir örf ve adet hukuku kuralı olarak uygulama hakkına ve gücüne sahiptir. Boğazlar ile Karadeniz için önemli istikrar ve denge belgesi olan bu Sözleşme’nin korunması, hem bölge ülkelerinin, hem de son dönemde ortaya çıkan gelişmeler bağlamında bütün uluslararası toplumun menfaatinedir. Bu anlayış içinde yapılacak uygulama, oluşan istikrar ortamının korunması Dünya barışına katkı sağlamaktadır.