Kural ne demektir? Davranışlarımıza yön veren, toplum içinde düzeni sağlayan, insan olmanın sorumluluğunu hatırlatan ilkeler bütünüdür. Dinî, ahlâkî, nezâket ve hukuk kuralları olarak sınıflandırılırlar belki, ama gerçekte hepsi birbirini tamamlayan, birbirinin içinde eriyen kavramlardır. Birini yok saydığınızda, diğerinin anlamı eksilir. Çünkü insan, kurallarla sınırlanmaz kurallarla insandır.
Son yıllarda toplumu gözlemlerken içimi burkan bir manzarayla karşılaşıyorum.
Kuralların, sanki hayatın yüküymüş gibi görülmeye başlandığı bir çağdayız.
Toplum, özgürlüğü “sınırsızlık” sanıyor. Oysa sınırsızlık, en başta insanı kendine yabancılaştırmaz mı?
Peki, toplum neden kurallara uymaz? Hiç düşündünüz mü?
Çünkü birey olarak önce kendimizi merkeze koymaya alıştık da ondan.
Kural, artık “bizi koruyan ortak değer” değil “bana engel olan duvar” olarak algılanıyor memlekette.
‘’Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’’ sorusunu herkes bir yerden bir şekilde duymuştur diye düşünüyorum.
Oysa kuralsız bir toplumda, özgürlük değil kargaşa büyür. Ahlâk zayıflar, saygı silinir, vicdan sesini kaybeder.
Ve işte toplumsal çürümenin başladığı nokta tam da burasıdır.
Son dönemlerde bunun en acı yansımalarından biri gençlerde görülüyor.
Henüz 18–22 yaş aralığındaki gençlerin suça karıştığını, birbirlerine ya da kendilerine zarar verdiklerini sıkça duyuyoruz.
Bir toplumun gençleri suça bulaşıyorsa, orada sadece bireysel bir hata yoktur. Büyük bir boşluk vardır.
O boşluk, kaybolan değerlerin, unutulan kuralların boşluğudur.
Çünkü genç, önce evde sınırı öğrenir sonra toplumda kuralı.
Sınır konmamış bir çocukluk, sınır tanımayan bir gençliğe dönüşür.
Bu yüzden aileyi güçlendirmek, sadece ekonomik ya da duygusal bir mesele değildir ahlâkî bir zorunluluktur.
Hepimiz çocukluktan itibaren bir aile terbiyesiyle büyürüz.
“Çocuk ailenin aynasıdır.” der büyüklerimiz.
Aile, bireyin karakterini şekillendirir; toplumun da temelini oluşturur.
Aile çözülürse toplum da dağılır.
O yüzden kurallara uyan, adaleti gözeten, saygıyı önemseyen bir toplum istiyorsak ilkönce aileleri güçlendirmeliyiz.
Çünkü iyi birey, önce iyi bir ailede yetişir.
Kurallar özgürlüğü kısıtlamak için değil, birlikte yaşamanın düzenini sağlamak içindir.
Kuralsızlık yalnızca kargaşa üretmez aynı zamanda iyiliğin, sevginin, adaletin kökünü kurutur.
Bir toplumun yaşama gücü, o toplumun kurallarına duyduğu saygıyla ölçülür.
Bir yerde kurallar unutulmuşsa, orada vicdan da sessizleşir.
Oysa çözüm, büyük sözlerde değil küçük davranışlarda gizlidir.
Bir “lütfen” demekte, bir “özür dilerim “de, bir başkasının hakkına saygı duymakta gizli değil midir?
Kurallar, o zaman birer zorunluluk değildir hayatın doğal bir parçasıdır.
Bir tebessümle başlar bazen, bir selamla büyür, bir vicdanla kök salar.
Unutmayalım!
Kurallar, insanı sıkıştırmak için değil insanlığı korumak içindir.
Ve belki de insan olmanın en sade tanımı budur.
Kuralı ezberlemek değil, anlamını yaşamaktır.
KURALLARA UYALIM UYMAYANLARI UYARALIM 😊