Şoförlük… Kulağa kolay gelir. Direksiyon sallamak, vites değiştirmek, yol almak… Oysa bu meslek, sadece bir direksiyonun başında geçirilen saatlerden ibaret değildir. Bu, evinden çok yolları gören, kahvaltısını direksiyonun başında yapan, hayatı farların aydınlattığı asfaltlarda geçen insanların sessiz ama güçlü hikâyesidir.

Gün daha doğmadan kalkar şoför. Eşi, uyku mahmuru gözlerle hazırladığı küçük kahvaltıyı eline tutuşturur. O kahvaltı çoğu zaman kırmızı ışıkta, yol kenarında, direksiyonun ardında yenir. Çocukların yüzü görülmeden çıkılır evden; vedalar kısa, hasretler uzundur. Şoför bazen kendini unutur ama yükünü, yolcusunu, sorumluluğunu asla unutmaz.

Toplu taşımada, serviste, lojistikte ya da uzun yolda… Hepsi bu hayatın görünmeyen kahramanlarıdır. İnsanları işine, okuluna, evine ulaştırır; ekmeği, ilacı, gıdayı bir şehirden diğerine taşır. Yolların hep içindedirler ama çoğu zaman hayatın hep kıyısında kalırlar. Çünkü bu meslek, sabırla, özlemle ve alın teriyle yazılmış bir yaşamdır.

Haftalarca evinden uzakta kalır kimisi. Bir kamyon kabininde, uğultulu rüzgârın eşliğinde uyur. Kimi zaman eşinin doğumuna yetişemez, kimi zaman çocuğunun mezuniyetinde alkışlayacak bir baba eksik olur. Kimi zaman da en acı gününde, bir yakınının cenazesine bile zamanında varamaz. Evde ise her gece aynı dua edilir:
“Allah’ım, sağ salim dönsün…”

Ve sonra şu soru sessizce düşer yollara:
Bunca fedakârlığın, bunca emeğin karşılığı gerçekten veriliyor mu?
Çoğu zaman cevap acıdır: Hayır. Direksiyon başında canı pahasına çalışan bu insanlar, ay sonunu getirmek için çabalayan, emeği çoğu zaman görünmeyen, unutulmuş insanlardır.

Oysa şoförlük, sadece direksiyon çevirmek değildir. Aile özlemiyle yoğrulmuş, yollarla imtihan edilmiş, sabırla taşınan bir hayattır. Bu ülkenin yükünü omuzlayan, yolların sessiz kahramanlarıdır onlar.
Ama evden uzak, hayattan uzak yaşamaya mahkûm edildikleri sürece…
Bu hikâye hep eksik kalacaktır.
Tıpkı yolun sonunda kavuşulamayan bir sarılma gibi.