Bu memlekette bir Dayı var… Hani kahvede çayı karıştırırken bile memleketi kurtaran, Masaya oturur oturmaz “Bakın şimdi ben size bi’ şey diycem!” diye cümleye giren… İşte o Dayı, son günlerde yine yükselmiş: “İstanbul–Antalya otobanı geliyor! Hem de Kütahya’dan geçiyor! Var mı ötesi? Helal olsun bize!”
He Dayı, helal olsun da…
Sen bir gel bak buraya. Eskişehir’in ortasından geçen çevre yolu var ya…
Hani çevre yoluna “çevre” demişler de, çevresini bulamamışlar…
Orası ne olacak?
Şimdi bak Dayı, biz hizmete karşı değiliz.
Yapılan yolun, köprünün tapusunu cebimize vermiyorsunuz ama 'helal hoş olsun' deriz.
Vatandaşa yapılan her hizmet kutsaldır, eyvallah.
Ama kutsalın da bir sırası var Dayı!
Önce milletin can güvenliğini sağlarsın, sonra otobanın maketini çıkarırsın.
Ama siz ne yaptınız?
Eskişehir’in ortasını tır garajına çevirdiniz,
Üstüne bir de “otoban geliyor” diye hava attınız.
Yahu bu şehirde tır şeritte gidiyor, servis araya sıkışıyor,
Kamyon egzozu okul yolunun dekoru olmuş!
Bir de çıkıp otoban anlatıyorsunuz.
Dayı, Eskişehir’in çevre yolunda kaza sayısını toplayıp bir kenara koysan,
Yeminle söylüyorum, Sağlık Bakanlığı onu ayrı hastalık olarak sınıflandırır.
“Eskişehir Çevre Yolu Sendromu” diye ICD kodu çıkarırlar!
Ama mesele şu:
Bu şehrin yıllardır yapılmayan çevre yolunun vebali kimde Dayı?
Yoksa senin o meşhur “Ben bilirim, ben yaparım” tayfasında mı?
Ha, cevap vermiyorsun…
Duyuyorum ama gelmiyorsun.
Niye?
Çünkü bu vebal öyle “geçiş garantili” bir vebal değil.
Bu vebal öyle “açılış kurdelesi keseriz, unutur gider” vebali değil.
Bu vebal:
Her kazada bir annenin yüreğine düşen kor,
Her çocuğun elinde kalan boş ayakkabı,
Her şoförün gözünde kalan o son fren izi…
Sen otobanı anlat dur Dayı…
Ama bil ki:
Eskişehir’in vebali öyle bir vebal ki,
Onu taşıyanın sırtı kambur olur,
Vicdanı da asfalta yapışır kalır!
Ve sen merak etme Dayı…
Bu millet unutmaz.
Unutursa da ben buradan hatırlatırım!