Bazı insanlar bir görevi yapar… Bazı insanlar bir makamdan geçer… Bazı insanlar ise bir şehrin kaderinden geçer. Yılmaz Büyükerşen işte onlardan biri…

O, yalnızca bir belediye başkanı olmadı.
O, Eskişehir’in öğretmeni oldu,
mimarı oldu,
sanatçısı oldu,
abisi oldu,
vicdanı oldu.

Bir şehri yalnızca yollarla, binalarla büyütemezsiniz.
Bir şehri ruhuyla büyütürsünüz.
Ve Büyükerşen, bir şehri ruhuyla büyüten nadir insanlardan biri oldu.

--------

Bir Tahta Evden, Bir Dünya Kentine

Bir zamanlar “öğrenci kenti” bile denmeyen Eskişehir,
bugün Avrupa’nın örnek gösterdiği bir şehir olduysa;
Porsuk Çayı artık utanç değil gurursa,
tramvay sadece ulaşım değil medeniyetse,
müzeler, parklar, heykeller birer şehir nefesiyse…
işte orada Yılmaz Büyükerşen’in imzası vardır.

Bugün insanlar
“Eskişehir gibi şehir” diyorsa
bu bir tesadüf değil,
bir ömrün emeğidir.

----------

Bir Cumhuriyet Duruşu

O, makamı kullanmadı.
Makamına anlam kattı.

Bilimi savundu, sanatı korudu,
kadını güçlendirdi, genci özgürleştirdi,
çocuğun hayalini incitmedi,
yaşlının duasını yarım bırakmadı.

Cumhuriyet’e sadece sözle değil,
yaşayışla sahip çıktı.

Ve belki de en büyük Cumhuriyet duruşunu
giderken gösterdi…

--------

Vefa: Bir Şehrin Borcudur

Vefa, bazı şehirlerde sadece bir sokak ismidir…
Bazı şehirlerde ise bir borçtur.

Eskişehir’in Yılmaz Büyükerşen’e borcu
sadece yollar, parklar, tramvay hatları değildir.
O borç;
özgüvenedir,
kültüredir,
aydınlığadır,
umudadır.

Bu şehir,
kendi kaderine sahip çıkmayı,
güzellikten utanmamayı,
karanlığa razı olmamayı
Yılmaz Hoca’dan öğrendi.

İşte bu yüzden
Eskişehir, ona sadece teşekkür etmez…
vefa borcunu kalbinde taşır.

--------

Bir Şehri Emin Ellere Bırakmak

Her emek gibi bu emek de
bir gün tamamlanacaktı.
Bir şehir, bir ömür boyunca büyütülür,
sonra emanet edilir.

Yılmaz Büyükerşen,
Eskişehir’i ardında enkaz bırakarak değil,
korku bırakarak değil,
ayağa kalkmış, özgüveni olan,
genciyle kadınıyla yürüyen bir şehir bırakarak devretti.

Ve o emaneti,
bir Cumhuriyet kadınına,
çalışkanlığıyla, zarafetiyle, inadıyla,
bu şehrin hikâyesini bilen bir isme bıraktı:

Ayşe Ünlüce’ye…

Bu sadece bir devir-teslim değildi…
Bu, bir anlayışın, bir vicdanın,
bir zarafetin el değiştirmesiydi.

Büyükerşen, Eskişehir’i
sadece tecrübeye değil,
yüreğe de teslim etti.

------

Bir Kadın Dokunuşuyla Devam Eden Hikâye

Şimdi Eskişehir’de
aynı raylardan tramvay geçiyor belki,
aynı Porsuk akıyor belki…
Ama artık bu şehrin adımlarına
bir Cumhuriyet kadınının ritmi karışıyor.

Ayşe Ünlüce,
emanet bilinciyle,
öğretilmiş bir kent ahlakıyla,
“ben” demeden, “biz” diyerek
bu hikâyeyi geleceğe taşıyor.

Bu bir son değil…
Bu bir devamdır.

--------

Bir Şehrin Hafızasında

Bazı insanlar görevden ayrılır, zamanla silinir.
Bazı insanlar ise
yıllar geçse de şehrin hafızasında kalır.

Caddelerde ismi yazmasa da,
duvarlarda posteri asılı olmasa da,
her tramvay geçtiğinde,
her çocuk parkta güldüğünde,
her Porsuk kıyısında bir çay içildiğinde
bir Eskişehirli şunu içinden bilir:

“Bu şehrin hamurunda Yılmaz Hoca vardır…”
“Ve o hamuru, Ayşe Ünlüce’nin ellerine emanet etmiştir…”