Aynaya baktığınızda kimi görürsünüz? Kendi yüzünüzü mü, yoksa yaşadığınız toplumun suretini mi? Aslında her biri diğerinin yansımasıdır. Bir toplum, bireylerinin toplamıdır. Bireylerin davranışları da toplumun karakterini oluşturur. O yüzden “Toplum insanın aynasıdır” sözü, sadece güzel bir özdeyiş değildir. İçinde yaşadığımız gerçekliğin en net ifadesidir. Haksız mıyım?

Sokakta yürürken, bir kaldırımın ortasına park etmiş bir arabanın yanında duran tekerlekli sandalyedeki birini görürsünüz. Belki o an sadece öfke duyarsınız ama aslında o manzara bir fotoğraftan ibaret değildir. Bu manzara bir toplumun medeniyet testidir. Engelli rampasının önüne park eden o araç, sadece bir sürücünün umursamazlığını göstermez, bir toplumun duyarsızlığını da temsil eder. Çünkü o davranışı yapan kişi kadar, onu görüp hiçbir şey demeyenler de bu aynada görünürler. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Toplum olmak, aynı sokakta yaşamak değildir. Toplum olmak, birbirinin varlığını hesaba katmaktır. Eğer bir toplumda insanlar birbirinin hakkına, alanına, yaşamına saygı duymuyorsa orada “biz” kavramı çoktan erimiştir. Geriye sadece bir arada yaşayan ama birbirine yabancı bireyler kalır. Ve ne yazık ki, biz bu yabancılığa alıştık.
Toplu taşıma araçlarında yaşlı birine yer vermemek, bir çocuğun ya da hamile kadının ayakta kalmasına kayıtsız kalmak, metro kapısı açılmadan içeri dalmaya çalışmak. Bunlar küçük şeyler gibi görünür. Ama işte o “küçük” şeyler, bir toplumun büyük fotoğrafını oluşturur. Çünkü toplumlar gündelik davranışlarla şekillenir.
Toplum olmanın ahlakı, işte o küçük anlarda belli olur. Kimin önce bineceğini bekleyebiliyor muyuz? Birinin önceliğine saygı gösterebiliyor muyuz? Yoksa “önce ben” diyen bir içgüdüye mi teslimiz?
Hayvanlar da yaşamak için birbirleriyle yarışır. Ancak insanı hayvandan ayıran şey, bilincidir. Düşünme, empati kurma, ölçülü davranma yeteneğidir. Biz toplum olarak, ne yazık ki bu bilinci giderek kaybediyoruz. Herkes haklı, herkes mağdur, herkes öfkeli. Ama kimse aynaya bakmak istemiyor. Öyle değil mi?
Çünkü aynada, görmek istemediğimiz bir yüz var. Bencil, tahammülsüz, duyarsız bir yüz. Kim o?
Bir toplumu güçlü yapan, sadece ekonomisi, teknolojisi ya da siyaseti değildir. Onu ayakta tutan şey, vicdanıdır. Vicdanın yerini çıkar, nezaketin yerini kibir, empatinin yerini bencillik aldığında toplum çürümeye başlar. Etrafına şimdi daha başka bakıyorsun değil mi?
Bugün bunu her alanda görüyoruz. Mesela; trafikte, markette, sosyal medyada, sokakta. Herkes konuşuyor ama kimse dinlemiyor. Herkes eleştiriyor ama kimse düzeltmiyor. Herkes “toplum bozuldu” diyor ama kimse “ben ne yapıyorum?” diye sormuyor.
Bir toplumu değiştirmek, bir aynayı temizlemek gibidir. Eğer cam kirliyse, görüntü de kirli olur. Biz aynayı değil, yansımasını suçluyoruz. Oysa o yansımada gördüğümüz şey biziz.
Bir ülkenin kaldırımları, çöpleri, toplu taşıması, kamuya ait alanları, hatta sosyal medya dili bile o toplumun kimliğini ele verir. Düzen sadece kanunla sağlanmaz, düzen, vicdanla sağlanır ve yaşatılır.
İnsanlar, hak ettikleri gibi yönetilirler. Bu cümle, kulağa sert gelir ama gerçektir. Eğer bir toplumda adalet arayışı zayıfsa, eğer insanlar hak ve sorumluluk bilincini taşımıyorsa, yöneticiler de o aynanın bir yansıması olarak ortaya çıkar. Çünkü yönetenler, yönetilenlerin içinden çıkar. O yüzden yönetenleri eleştirmeden önce, yönetilenlerin aynasına bakmak gerekir.
Bir toplum, dürüstlükten uzaklaştığında yönetim de yavaş yavaş aynı rengi alır. Çünkü kimse kendisinden daha iyi bir aynaya sahip olamaz.
Toplum, en çok da sessiz kalanların eseridir. Kötülük çoğu zaman bağırmaz, yayılır. Ve iyilik, suskun kaldıkça körelir. Engelli rampasına park eden birini görüp sessiz kalmak, sokakta hayvana eziyet eden birini “aman karışmayayım” diyerek geçmek, otobüste yaşlı birine yer vermemek. Bunlar sadece birer olay değil birer sessizliktir. Ve her sessizlik, yeni bir duyarsızlığın kapısını aralar.
Bir gün aynaya baktığımızda, belki de en acı gerçekle karşılaşacağız. “Biz, birbirine tahammül edemeyen bir topluma dönüşmüşüz.”
Ama işin güzelliği ne biliyor musunuz? Aynayı değiştiremeyiz ama kendimizi değiştirebiliriz. Çünkü toplum, bireylerin toplamıdır. Bir kişi değişirse, bin şey değişir.
Küçük bir nezaket, küçük bir farkındalık, küçük bir vicdan. İşte toplum olmanın temeli bunlardır. Ne yazık ki bu temelleri kaybettiğimizde, geriye sadece binalar kalır, şehirler kalır, kalabalıklar kalır. Peki, toplum nerde kalır?
Toplum, insanın aynasıdır. O aynada görmek istemediğimiz ne varsa, önce kendimizde düzeltmek zorundayız. Çünkü bir gün o aynaya baktığımızda, sadece kendimizi değil, çocuklarımızın geleceğini de göreceğiz. Ve o geleceğin nasıl olacağını, bugünkü davranışlarımız belirleyecek.
Belki de artık durup aynayı silme zamanı gelmiştir.