Tarihin gördüğü 11 acımasız diktatör sıralamasına baktığınızda, Mao, Hitler ve 2. Leopold ardından 4. sırayı Josef Stalin alır.

Bu sıralamayı oluşturan kişiler acımasızca katliam yapmak, insan öldürmek ve yok etmek konusunda gözü dönmüş elini binlerce insanın kanına bulamış liderlerdir. Stalin’in bir öncesindeki 3. Leopold ismini hatırlamayanlar için bir bilgilendirme yapmak gerekebilir.  2. Leopold 1865-1909 yılları arasında yaşamış bir Belçika hükümdarıdır. Sömürgeciliği katliamlar ile mümkün kılmış, Kongo halkına yaptığı insanlık dışı eziyetler ile tarihe geçer.

Josef Stalin, Lenin’den sonra Sovyetler Birliği’nin ikinci lideridir. Asıl adı, Yosif Visaryonoviç Cugaşvili olup ülke içindeki devleti sıfatı,  Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri olarak geçer. Aynı zamanda II. Dünya Savaşı'nda galip ülkelerden birinin başkomutanı olarak da anılan Stalin, 1930'lu yıllarda Sovyet ekonomisindeki büyük kalkınmanın arkasında ki kişi tanımını alır. Aslen Gürcü olup, eğitimine rahip okulunda başlar. Bir kaza sonucu sol kolunu sakatlar ve bu kol ile ömrünü geçirir. Bununla beraber sosyal hayatının hep bir sorunu olarak kalır. Gürcü Ortodoks Rahip okuluna gitmeye hak kazansa da  “otoriteye karşı başkaldırıp huzursuzluk çıkardığı” için 1899 yılında okuldan atılır. Lenin’e hayranlığı onun eserlerini okuyarak başlar. 1 Mayıs gösterilerini, petrol işçi grevlerini,  banka soygunlarını örgütler.  1903 yılında Bolşeviklere katılır.  1922 yılında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri seçilir. Lenin'in 21 Ocak 1924'teki erken ölümünden sonra yönetimi devralır.  1927'de kabul edilen I. Beş Yıllık Plan çerçevesinde sanayi ve tarım alanında belirlenen planlar ile kalkınmaya hız kazandırır.  İlerleyen dönemlerde 4500 fabrika ve 3000'e yakın sanayi tesisi kurulur. Böylece 1940 yılı sonrasında SSCB ağır sanayi üretimi 1913'tekinin 12 katına ulaşır.

Peki Stalin zulmü ne zaman ve niye başlar? Muhtemel bu bir şüphecilik politikası olarak başlar. 1937-1938 yılında daha da belirginleşen bu durum, önce tutuklamalar, sürgünler ve sonrasında katliamlar ile sürer. Bu iki yıllık süre içerisinde tutuklanan ve öldürülen insan sayısı tüm Sovyet döneminde tutuklanan insan sayısından neredeyse altı kat daha fazladır.  Düşünürler, yazarlar, gazeteciler hapishaneleri doldurur. Stalin’in iktidarda kaldığı 28 yıl içinde ölen insan sayısı 50 milyonun üzerinde olduğu bilinir. Tanımları da “halk düşmanı, rejim karşıtı” olmalarıdır. Sibirya, sürgün ve katliamların adeta simgesidir.

Bu kurgular ile yıllarca beyinleri yok eden Stalin’in ölümü ise kendi beyninden olur. Aslında sağlığı 2. Dünya savaşı sonralarında kötüleşmeye başlar. Sigara içmesi, kötü beslenmesi, geçirdiği kalp krizi buna bir neden olabilir. 1953 de 74 yaşında felç geçirir. Bilinç ve solunumu kötüdür. İdrar kaçırır. Sağ tarafı tutmamakta, muhtemel zarar beyin sol büyük damarındadır. Kısa bir süre sonra ölür. Cesedi daha sonra belirsiz bir yere götürülür ve otopsi yapılır, ardından halkın gözü önünde mumyalanır.  7 Mart 1953'te Pravda'da özel bir bültende Stalin ile ilgili şu bilgiler verilir.

 "J. V. Stalin'in Vücudunun Patolojik incelemesinde, sol serebral hemisferin subkortikal merkezlerinin bulunduğu bölgede büyük bir kanama görüldü. Bu kanama beynin önemli bölgelerini tahrip etti ve solunum ve dolaşımda geri dönüşü olmayan değişikliklere neden oldu”

Yani beyinde felci oluşturan bir kanama vardır.

Liderin daha eski sağlık durumuna bakıldığında, akla gelen en önemli şey, paranoyaları ile beyninin o anki durumu arasında bir ilişki olup olmayacağıdır.

Olabilir mi?

Bugüne kadar gizli kalmış olan ve Stalin 1953'te hastalıktan yatağa düştüğünde onunla ilgilenen doktorlardan Alexander Myasnikov'a ait günlüklerde, ünlü diktatörün acımasızlığının ve paranoyak davranışlarının, beyninde tespit edilen hasardan kaynaklanmış olabileceğini bilgisine rastlanır. Myasnikov'a göre Stalin'in beyninde oluşan hasar, karar verme ve içselleştirme yeteneğini etkileyebilir. Dönem lideri Hitler’in durumunun da hastalığı ile ilişkisi uzun yıllardır tartışılmaktadır.

Ne yazık ki bu durum onca insanın, onca aklın yaşadıklarını geri döndüremez.  Ne yazık ki!!

Akıl ve sağ duyu ile kalın,

Sevgiler...