Son yıllarda özellikle ortaöğretimde hızla örgün eğitimden açık öğretime bir yöneliş hatta “kaçış” gözleniyor.

Aileden sonra en önemli eğitim kurumu tartışmasız okuldur. Çocuklar birçok rolü ve alışkanlığı ailede kazanmalarına karşın, gelişimlerinin tümünü bu çevrede tamamlayamazlar. Okul, öğretim faaliyetleri içinde yer alan karakter formasyonu ve yurttaşlık eğitimi ile ailenin bir tamamlayıcısı, devamı niteliğindedir. Ancak son yıllarda özellikle ortaöğretimde hızla örgün eğitimden açık öğretime bir yöneliş hatta “kaçış” gözleniyor.

Kuruluş aşamasında farklı nedenlerle liseye devam edemeyen ama okumak isteyen yetişkin yurttaşlara, eğitimlerini dışarıdan sürdürme olanağı tanıyan açık öğretim lisesi, giderek örgün eğitimin yerini almaya başladı.

AÇIK LİSELER BU KADAR NASIL BÜYÜDÜ?

Örgün eğitimden koparak açık liseye geçen “zorunlu eğitim çağındaki” öğrenci sayısının her yıl katlanarak artması, çocukların okulları neden terk ettiğini düşünmemizi gerektiriyor. Bu artışın nedenleri arasında liselere giriş sınavı ile istediği okula yerleşemeyen, meslek ya da imam hatip lisesine gitmek istemeyenler öne çıkıyor. 

Salgın sürecinde yaşanan olumsuzluklar, eğitime erişim sorunları ve artan ekonomik yetersizlikler çocukların okullardan uzaklaşmasına neden olmaya devam ediyor.

Okulların nitelikli/niteliksiz diye ayrılması ile yönlendirildikleri okullarda gelecek umudu bulamayanlar, üniversite sınavına hazırlanmak için dershaneye gitmeyi tercih edenler açık liseye geçiyor.

Bulunduğu yerde okul olmayan ve taşımalı eğitime bağımlı kalanların önemli bir bölümü de açık liseye yöneliyor.

MEB’in meslek liselerinde başlattığı Mesleki Eğitim Programı (MESEM) kapsamında, okulunu bırakıp “maaş” ve iş garantisi” verildiği için mesleki eğitim merkezlerine geçen on binlerce öğrenci 2 ay içinde iş bulamayınca sıkıntılar yaşamaya başladı. Örgün eğitimden ayrılan bu öğrenciler için de açık liseye gitmekten başka seçenek kalmıyor.

1 MİLYON 600 BİN ÖĞRENCİ AÇIK LİSEDE

2022 -Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na bu yıl başvuru önceki yıla oranla %24,36 artarak 3 milyon 243 bin 425’e ulaştı.

2022-YKS ’ye başvuran adayların okul türlerine göre dağılımını incelediğimizde karşımıza açık öğretim liselerinde okuyanların oldukça yüksek başvuru oranları dikkat çekiyor;

Adayların 1 milyon 6 bin 196'sı (yüzde 31,02) Anadolu lisesinden,

838 bin 9'u (yüzde 25,84) meslek lisesinden,

715 bin 683'ü (yüzde 22,07 ) açık öğretim lisesinden,

245 bin 981'i (yüzde 7,58 ) imam hatip lisesinden,  83 bin 591'i (yüzde 2,58) fen lisesinden YKS’ye başvuruda bulunmuş.  

Başka bir ifade ile, 2022-Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na başvuran öğrencilerin neredeyse dörtte biri açık öğretim liselerinde okuyanlardan oluşuyor.

Eğitimde 4+4+4 düzenlemesine geçilmeden önce açık öğretim liselerinde 900 bin öğrenci bulunuyorken, 4+4+4 sonrasında hızlı bir artış yaşandı. Üstelik açık öğretim liselerine açık ortaokullar da eklendi.

2020/ 2021 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle 1 milyon 580 bin 764 öğrenci açık öğretim kurumlarında okuyor.

YAŞ SINIRI GETİRİLMELİDİR

Mevcut sayılar ve oranlar, açık öğretim lisesinin istisnai bir okul olmak yerine giderek kalıcı ve temel bir eğitim kurumu haline dönüştüğünü gösteriyor.

Eğitimciler, öğrencilerin ve velilerin gözünde okulların gerekli bir eğitim kurumu olmaktan çıkmaya başlamasını, MEB’in açık liselerin zorunlu eğitim yaşı dışındakilere yönelik kurum özelliğinden uzaklaşmasına onay veren politikalar izlemesini gelecek açısından tehlikeli bir durum olarak değerlendiriyorlar.

 “ŞU OKULLAR OLMASAYDI!...”

 MEB’in yapacağı düzenlemelerle, zorunlu eğitim çağındaki öğrencilerin “özel durumlar dışında” açık liseye geçişi durdurulmalı, çocukların okullara olan güvenleri yeniden pekiştirilmeli ve örgün eğitime devamlarını sağlayıcı politikalar üretilmelidir.  

Örgün eğitimin işlevini sadece sınava hazırlamaya indirgeyerek çocukları okullardan açık liselere yönlendirmek; onların,  psikolojilerinin,  yeteneklerinin, yurttaşlık bilincinin ve sosyal gelişimlerinin köreltilmesi, dünyayı algılama alanlarının daraltılması anlamına gelir. Bu anlayışın sürdürülmesinden en çok kamusal eğitim ve sadece kamusal alanda eğitim görme seçeneği olan halk çocukları zarar görür. Bu durumda eğitimin tamamen piyasanın bir aracı haline dönüştürülmesinin önü iyice açılmış olur.

Öğrencilerin eğitime erişim sorunlarını, okullar arası nitelik farklılıklarını, fırsat eşitsizliklerini, ailelerin yaşadığı sosyoekonomik sorunları gidermeye çalışmak yerine, açık öğretime yönelmelerini teşvik ederek sorunların üzerini örtmeye çalışırsak ve örgün eğitimdeki okullarımızın adeta tasfiye edilmesine göz yumarsak; “Şu mektepler olmasaydı, maarifi ne güzel idare ederdim” diyen Maarif Nazırı Emrullah Efendi’den ne farkımız kalır?