Günümüzde kitleleri büyük bir coşkuyla saran bir kahramanlık, bir varoluş hatta bir sevda öyküsüdür futbol… Forma aşkıdır, arma aşkıdır, adına ne derseniz deyin bir kimlik bir aidiyet duygusudur futbol…

O statlar o tribünler bazen bir düğün bazen bir hüzün evi ama çoğunlukla da bir ibadet mekânı gibidir…

1860 Yılında İngiltere’de doğan futbol, 1863 yılından itibaren oyun çizgileri, penaltı, korner, aut, faul, penaltı gibi belirli kurallar içinde oynanmaya başlayınca önce Avrupa’ya oradan da bütün dünyaya yayılarak günümüzün popüler sporu haline geldi…

Ülkemizde ilk kez 1877 yılında İzmir’de gayrimüslimlerin oynadığı bu oyun, 1900’lu yılların hemen başından itibaren önce İstanbul’da, 1923 yılında Cumhuriyet’in ilan edilmesi ve aynı yıl Yusuf Ziya Öniş’in başkanlığında “Futbol heyet-i Müttehidesi”nin (TFF) kurulmasıyla birlikte giderek Anadolu’ya hızla yayıldı…

***

 Futbolun Eskişehir’e geliş öyküsü ise kısaca şu şekilde gelişti…

1924 yılında Eskişehir’de görev yapan Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Paşa tarafından kurulan ve maçlarını Tahıl Pazarı’nda oynayan Sarı-Lacivert formalı “İdmanyurdu” kayıtlara geçen Eskişehir’in ilk futbol kulübü oldu…

1930 yılında Denirspor’un kurulması ve 10 yıl sonra 1940 yılında Ankara 19 Mayıs Stadı’ndaki final karşılaşmasında Fenerbahçe’yi 3-1 yenerek günümüzün Süper Lig Şampiyonluğunu kazanması bir anda futbolu Eskişehir’de en çok sevilen spor haline getirdi…

Ve bu görkemli şampiyonluktan tam 25 yıl sonra asıl hikâye 1965 yılının 19 Haziran’ında başladı…

Siyah-Kırmızı renklerden oluşan Eskişehirspor adında bir kulüp dünyaya gözünü açtı…

Bir anda bütün Eskişehir’in sevgilisi haline geldi…

Henüz kurulduğu yıl güçlü rakipleri arasından sıyrılarak bir ilke imza atan Eskişehirspor’un Süper Lig’e terfi etmesi şehrin sosyal, kültürel, eğitim ve ticari yaşamını da büyük ölçüde etkiledi…

 ***

Eskişehir’de 1965’li yılların başından itibaren hemen her alanda hızlı bir gelişim başladı…

Tabi bu gelişimin ana lokomotiflerinden biri de Eskişehirspor’du…

Çünkü Anadolu’da Eskişehirspor rüzgârı olanca hızıyla esmeye başlamıştı…

Siyah Kırmızılı sevda bütün kenti etkisi altına almıştı.  Hafta sonu iple çekiliyor, iç saha, deplasman hiç fark etmiyordu…

Taraftar renklerinin aşkıyla tribünlerde tek bir yürek, tek bir ses olmuştu…  

Kadın-erkek, çoluk-çocuk, işçi–memur, zengin–yoksul, köylü-kentli fark etmiyor, yediden yetmişe tribünlerde tek bir vücut oluyordu…  

Şehrin manifatura mağazalarında siyah kırmızı renklerde kumaş kalmamış annelerin, genç kızların, pedalla çalışan dikiş makinelerinde harıl harıl diktiği siyah kırmızılı bayraklar bırakın caddeleri, sokakları bile öylesine kaplamış ki, adeta gökyüzü kapanmıştı…

Her maçın arifesinde şehirde yaşanan hareketlilik Latin ülkelerindeki Fiesta şenliklerini aratmıyor. Maç günleri ise heyecan doruklara tırmanıyordu…

Doğal olarak bu büyük sevgiye duyarsız kalamayan “İsmailler, Nihatlar, Enderler, Kamuranlar, Fethiler, İlhanlar, Abdurrahmanlar, Vahaplar” yeni yeni destanlar yazıyordu…    

Başarı geldikçe sevgi büyüyor, sevgi büyüdükçe başarı geliyordu…

Özellikle “Abdullah Gegiç”in 1967-1968 sezonundan itibaren takımın başına gelmesi ile bütün ülkenin hayranlığını kazanan Eskişehirspor zirvelerde esmeye başlamıştı…

*   *   *

Tabi her güzel şeyin bir sonu vardı…

Mutlu ve başarılı yıllar doğal olarak uzun sürmedi…

Altın jenerasyonun giderek yaşlanması ve bir bir yolların ayrılması, yerlerine transfer edilen ya da genç takımdan kadroya katılan isimlerin aynı başarıya oldukça uzak kalması önce duraklama sonra da çöküş sürecini başlattı…

1965-1975 yılları arasında 10 sezon ilk sıraları zorlamasına rağmen çeşitli lobilerin gücünü kıramayınca 3 kez Süper Lig şampiyonluğunun eşiğinden döndü…

63 yıllık Süper Lig tarihinde 1968-69, 1969-70 ve 1971-72 sezonlarını 3 kez 2’ncilikle bitiren Kırmızı Şimşekler’in bu başarısına henüz ulaşan başka bir Anadolu takımı olmadı…

 Ancak 1970-71 Sezonunda arka arkaya önce Bursaspor’u 2-0, 10 gün sonra da Galatasaray’ı 3-2 yenerek kazandığı Türkiye Kupası ve Cumhurbaşkanlığı Kupası (Süper Kupa) Anadolu Yıldızı’nın 57 yıllık tarihindeki en büyük tesellisi oldu…

1981-82 sezonunda ise 16 yıl süren ilk Süper Lig macerası sona eren Eskişehirspor ilk büyük travmayı yaşıyor, Göztepe ve Diyarbakırspor ile 2. Lig’in yolunu tutuyordu…

Özellikle 1980’li yılların başından itibaren bütün ülkelere hızla yayılan “Endüstriyel Futbol” anlayışı önce amatör ruhu ardından renk aşkı, forma aşkı, gibi kavramları yok ederek parayı futbol dünyasının tek egemen gücü haline getirdi…

***

Mali durumu zayıf, parasal kaynakları yetersiz olan ve geleceğini planlayamayan kulüpler ayakta kalabilmek için büyük borçların altına girerek ederinden çok daha pahalı transferler yaparak kulüplerini çöküşlerini hızlandırdı…

Bunun doğal sonucu olarak da Türk futboluna hizmet etmiş onlarca köklü kulüp tarih sahnesinden bir bir silindi…

İşte; Eskişehirspor’da son yıllarda göreve gelen deneyimsiz, vizyonsuz, öngörüsü olmayan yöneticilerin elinde birbiri peşi sıra sürekli irtifa kaybederek adeta “Mazisini arayan takım” haline geldi…

Bırakın Beşiktaş’ı, Galatasaray’ı, Fenerbahçe’yi bir zamanlar adı İspanya’nın Sevilla’sı, İtalya’nın Fiorentina’sı, Hollanda’nın F.C Twente’si, Almanya’nın F.C Köln’ü ve Fransa’nın Olimpik Marsilya’sı gibi Avrupa devleriyle anılan Anadolu Yıldızı, 2022-2023 sezonunda 3. Lig’de mücadele etmeye hazırlanıyor…

Şimdiye kadar yalnızca 1992-93 sezonunda 1 kez 3. Lig’de oynayan Kırmızı Şimşekler, Türkiye profesyonel liglerinin 2001-2002 sezonundan itibaren   Süper lig, 1. Lig, 2. Lig, 3. Lig şeklinde yeni bir yapılanmaya gitmesiyle aslında ilk kez 4. Kategoride yer alacak…

Özetle; bunca başarısızlığa ve son yıllarda sürekli düşüş yaşamasına rağmen Eskişehirspor sevdasının azalacağı yerde aksine her geçen gün büyümesi, özellikle genç taraftarların bu sevdayı yaşatmak için adeta yarış içinde olması, Eskişehirspor’un gelecek adına umutlanacağı tek yol olarak gözükmektedir …

***

Türk sporunun usta kalemlerinden Fenerbahçeli merhum İslam Çupi, Es Es ile ilgili bir köşe yazısında aynen şu ifadeleri kullanmıştı; “Eskişehirspor apoletleri küflenmiş futbolumuzun Avrupa’ya açılan penceresidir…”   

Aynı Çupi, gönül verdiği Fenerbahçe için şampiyonluk hasreti çektiği ve kupasız kaldığı bir sezon sonunda şunları söylemişti: “Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluklarla, kupalarla ölçülemez. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz…”

Tabi Fenerbahçe’nin geçmişte olduğu gibi sonraki yıllarda da şampiyonluklar ve çeşitli kupalar kazandığını varsayarsak, usta kalemin bu vecizesinin (Özdeyiş) sanki Eskişehirspor’a tıpatıp uyduğunu düşünmeden edemiyoruz…

Çünkü bir zamanlar oynadığı futbolla bütün futbolseverlerin gönlünde taht kuran, son yıllarda adı başarısızlıklarla özdeşleşen Eskişehirspor’un 57 yıllık tarihinde 2 büyük kupası olduğunu ve bu sevdanın hala dalga dalga yayıldığını gördükçe dudaklarımızdan ister istemez benzer ifadeler dökülüyor…

“ESKİŞEHİRSPOR’UN BÜYÜKLÜĞÜ ŞAMPİYONLUKLARLA, KUPALARLA ÖLÇÜLEMEZ. ONUN BÜYÜKLÜĞÜ BAŞKA BİR BÜYÜKLÜKTÜR İŞTE, ADI KONAMAZ…”