1965’li yılların başından itibaren Anadolu’nun bozkırında yetişen nadide bir orkideydi Eskişehirspor...

Adı “Osman Nihat Akın”

1905-1959 yılları arasında yaşamış, beste ve güfteleriyle Türk Sanat Müziğine sayısız eserler kazandırmış ülkenin önde gelen bir musiki üstadı...

Geçmişte yaşanan mutlu, başarılı ve huzurlu yıllara özlem duyan, birbirinden güzel, duygu dolu güftelerin arasında bir tanesi var ki;

 “Bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik” sözleriyle başlayan...

Ve 58 yıldır tükenmeyen bir büyük sevdanın hüzün mısralarını yansıtan... 

***

İşte ünlü bestenin yukarıdaki ilk sözleri;

Mazide kalan o unutulmaz takımın zaferlerini...

Anadolu’da futbol destanı yazan o görkemli takımın mazisini...

Altın çerçeve içine yazılan şanlı bir tarihin esintilerini...

Ve Siyah Kırmızılı renklere gönül vermiş bütün Eskişehirsporluların son yıllarda yaşadığı dramı...

Özetle, geçmişe duyduğu büyük özlemi ne de güzel ifade etmiş...      

1965’li yılların başından itibaren Anadolu’nun bozkırında yetişen nadide bir orkideydi Eskişehirspor...

Oynadığı futbolla taraflı tarafsız bütün sporseverlerin beğenisini kazanan, yalnızca saha içinde değil tribünlerde de rakiplerine büyük üstünlük sağlayan bir takımın adıydı Eskişehirspor...

Özellikle futbolun profesörü Abdullah Gegiç’le birlikte modern futbolun ülkemizdeki ilk öncülerinden olan ve futbol otoritelerince Anadolu’da futbol ihtilali yapan takım olarak adlandırılan futbol sihirbazlarının adıydı Eskişehirspor...

Tribünleri büyük bir coşkuyla saran bir kahramanlık, bir varoluş hatta bir sevda öyküsünün adıydı Eskişehirspor... 

Forma aşkıydı, arma aşkıydı, adına ne derseniz deyin bir kimlik bir aidiyet duygusunun ta kendisiydi Eskişehirspor...

***

Kırmızı Şimşeklerin henüz kurulduğu yıl güçlü rakipleri arasından sıyrılarak Süper Lig’e terfi etmesi şehrin sosyal, kültürel, eğitim ve ticari yaşamına da büyük katkı yapmıştı…

Anadolu’da Eskişehirspor rüzgârı olanca hızıyla esmeye başlamıştı...   

Siyah Kırmızılı sevda bütün kenti etkisi altına almıştı.  Hafta sonu iple çekiliyor, iç saha, deplasman hiç fark etmiyordu…

Taraftar renklerinin aşkıyla tribünlerde tek bir yürek, tek bir ses olmuştu…  

Kadın-erkek, çoluk-çocuk, işçi–memur, zengin–yoksul, köylü-kentli   yediden yetmişe tribünler tek bir vücut haline gelmişti...   

Şehrin manifatura mağazalarında satılan siyah kırmızı renklerde kumaş tükenmişti...

Annelerin, genç kızların, pedalla çalışan dikiş makinelerinde harıl harıl diktiği siyah kırmızılı bayraklar caddeleri, sokakları öylesine kaplamıştı ki   adeta gökyüzü siyah kırmızı olmuştu... 

Her maçın arifesinde şehirde yaşanan hareketlilik Latin ülkelerindeki Fiesta şenliklerini aratmıyor, maç günleri ise heyecan doruklara tırmanıyordu…

***

Bunun doğal sonucu başarılar üst üste gelmeye başladı. 1971 yılında önce Türkiye Kupası ardından Cumhurbaşkanlığı Kupası ( Süper Kupa) kazanılmıştı...

1965-1975 yılları arasında 10 sezon ilk sıraları zorlamasına rağmen çeşitli lobilerin gücünü kıramayan Kırmızı Şimşekler 3 kez Süper Lig şampiyonluğunun eşiğinden döndü…

65 yıllık Süper Lig’de 30 sezon mücadele eden 1968-69, 1969-70 ve 1971-72 sezonlarını 3 kez 2’ncilikle bitiren Kırmızı Şimşekler’in bu başarısına henüz ulaşan başka bir Anadolu takımı olmadı…

1970 yılında o zamanki adı Fuar Şehirleri Kupası bugün ise Avrupa’nın             2 nolu kupası olan UEFA Avrupa Ligi’ni en çok kazanan (7 kez) İspanyol devi Sevilla’yı 0-1 ve 3-1‘lik skorlarla deviren Anadolu Yıldızı, adını Avrupa’da da duyurmuştu... 

1974-1975 sezonunda Balkan Kupası Finaline kadar yükseldi ve Yugoslav rakibi FK Radnicki karşısında her iki maçta da 1-0 ve 1-2 skorlarla mağlup olarak Balkan ikincisi oldu...

***

Tabi her güzel şeyin bir sonu vardı…

Mutlu ve başarılı yıllar doğal olarak uzun sürmedi…

Altın jenerasyonun giderek yaşlanması, bir bir futboldan kopmaları, yerlerine transfer edilen ya da genç takımdan kadroya katılan isimlerin aynı başarıya oldukça uzak kalması önce duraklama sonra da çöküş sürecini başlattı…

1980’li yılların başından itibaren dünya futbolu “Endüstriyel Futbol” denilen yeni bir akımın etkisine girmeye başladı...

Futbolun alışılagelen amatör ruhu, forma aşkı, arma aşkı gibi kutsal değerlerini yok ederek parayı en büyük egemen güç haline getirdi...

Profesyonel menajerlerin piyasaları astronomik şekilde yükseltmeleri sonucu değerlerinin çok üstünde transfer yapma gafletine düşen   kulüplerin çöküşleri giderek hızlandı…  

Mali durumu zayıf, parasal kaynakları yetersiz olan ve geleceğini planlayamayan kulüpler ayakta kalabilmek için büyük borçların altına girdiler...

Bunun doğal sonucu olarak da Türk futboluna hizmet etmiş onlarca köklü kulüp tarih sahnesinden bir bir silindi…

***

Ülke futbolunu son derece olumsuz şekilde etkileyen bu süreçten Eskişehirspor’da nasibini aldı...

Özellikle son yıllarda göreve gelen deneyimsiz, vizyonsuz, öngörüsü olmayan yöneticilerin elinde birbiri peşi sıra sürekli irtifa kaybeden Anadolu Yıldızı’nın da çöküşü kaçınılmaz oldu…

Bırakın Beşiktaş’ı, Galatasaray’ı, Fenerbahçe’yi bir zamanlar adı İspanya’nın Sevilla’sı, İtalya’nın Fiorentina’sı, Hollanda’nın F.C Twente’si, Almanya’nın F.C Köln’ü ve Fransa’nın Olimpik Marsilya’sı gibi Avrupa devleriyle anılan Anadolu Yıldızı, 2022-2023 sezonunda 3. Lig’den de düşerek 58 yıllık tarihinde kısa adı BAL olan Bölgesel Amatör Lig’in yolunu tuttu..    

Ne var ki; bunca başarısızlığa ve son yıllarda sürekli düşüş yaşamasına rağmen siyah kırmızlı renklere olan büyük tutku ve genç taraftarların bu sevdayı yaşatmak için adeta yarış içinde olması, Eskişehirspor’un gelecek adına umutlanacağı tek argüman haline geldi...

*** 

Yazımıza Osman Nihat Akın’ın ünlü bir bestesiyle başlamıştık. Yine onun muhteşem bir eseriyle noktayı koyalım...

“Körfezdeki dalgın suya bak göreceksin

Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde

Mehtâb iri güller ve senin güzel aksın

Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde...”

Özetle; O büyük sevda o büyük rüya, bütün çöküşe, bütün olumsuzluklara rağmen tıpkı ünlü bestecinin yüreğinden dökülen büyülü nağmeler gibi...

“VELHASIL O RÜYA DURUYOR YERLİ YERİNDE...”