İnsanlar gördüklerine, duyduklarına ve yaşadıklarına anlam veren bir canlıdır. Bir şeyi iyi ya da kötü yapan şey bizim ona kattığımız yorumdur. Karşılaştığımız birçok durumları ve olayları kendi çerçevemizden değerlendirir ve anlamlandırırız. Olaylar aynı olsada tepkiler ve yorumlar kişiden kişiye değişebilir. Güzelliklere ve olumluya odaklandığımızda karşılaştığımız durum ve olayları da daha yapıcı yorumlarız. Bakış açımız değiştiğinde anlamda değişecek, anlam değiştiğinde ise olaya verdiğimiz tepkilerde değişecektir. Unutmamak gerekir ki inançlarımız tutumlarımızı, tutumlarımız da davranışlarımızı oluşturur… Günlerden bir gün zengin bir baba oğlunu fakir bir köye götürür. Babanın tek amacı oğluna insanların ne kadar fakir olabileceklerini göstermekti. Gittikleri köyde bir ailenin evinde bir gün geçirirler. Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sorar; - “İnsanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?” - “Evet!” - “Ne öğrendin peki?” Oğlu yanıt verir; - “Şunu öğrendim, bizim evde bir köpeğimiz var onların dört. Bizim bahçemizin ortasına doğru uzanan bir havuzumuz var, onların ise sonu olmayan bir deresi. Bizim bahçede ithal lambalar var, onların ise yıldızları. Bizim görüş alanımız on avluya kadar, onlar ise bütün bir ufku görüyorlar.” Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir söz bulamaz ve oğlu devam eder, Teşekkür ederim baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!” Hikâyede de olduğu gibi “algılama farklılığı” benzer olaylarda herkeste farklı sonuçlar yaratmaktadır. Ne kadar insan varsa o kadar farklı düşünce vardır. Bakış açımızı birçok etmenler oluşturur. Geçmişten gelen inanç kalıplarımız ve değerlerimiz, yargılarımız, sosyal ve kültürel yaşam şeklimiz vs... Bazen o anki psikolojik durumumuz, ruh halimiz, vücut kimyamız, ihtiyaçlarımız, sağlık ile ilgili durumumuz gibi hallerde o anki yorum şeklimizi etkiler. Çevremizde olanları içinde bulunduğumuz şartlara göre algılar ve şekillendiririz. Olayların çoğunu olduğu gibi değil o anda olduğumuz gibi yorumlarız. Abraham Maslow’un dediği gibi “Eğer elimizde bir çekiç varsa her şey gözümüze çivi görünür.” Resme baktığımızda bazılarımız vazo bazılarımız ise birbirine yaklaşmış iki insan profili görür. Oysaki resim ve olayda değişen bir şey yoktur. Hangi açıdan ve resme hangi zeminden bakarsak onu görürüz. Zemini beyaz gördüğümüzde vazo, siyah gördüğümüzde ise insan figürü görürüz. Zeminler bizim düşünce modellerimizi oluşturan temel etmenlerden birisidir. Farklı algılamanın sebebi ise kullandığımız zemindir. “Her doğrunun iki yüzü vardır, birini kabullenmeden önce, iki taraftan da bakmış olmak her zaman daha iyidir.” A. ClaudiusHayatımız boyunca farklı sıkıntılar ile karşılaşabiliyoruz. Bazen sıkıntıların üstesinden gelmeye çalışırken bazen de görmezden geliriz. Fakat sıkıntılarımızın önemli bir kaynağı olayın kendisinden çok olayı nasıl yorumladığımız ile ilgilidir. Bir olaya verdiğimiz anlam, kararlarımızı ve eylemlerimizi etkilerken, düşüncelerimiz ve yaptıklarımız ise kaderimizi oluşturacaktır. Küçük bir örnek verecek olursak: İki kişi var, ikisi de iflas ediyor. Biri sürekli kendisine acıma duygusunda ve kurban psikolojisinde sürekli dert yanıyor. Diğeri ise üzgün olsada dersimi aldım diyerek yoluna devam ediyor ve bu sefer öğrendikleriyle yeniden deneyebiliyor. Biri yenilgi derken, diğeri öğrendim diyor. Yaşadığımız bazı olaylar ve durumlar farklı bir bakış açısı ile yeniden değerlendirdiğimizde yeni bir anlam keşfederiz. Olay aynı kalsada değişen şey sadece bizim yorumumuz olacaktır. Gün içerisinde büyüttüğümüz düşüncelerimize baktığımızda da durum çok da farklı değil aslında. Düşüncelerimize odaklandığımızda en çok neyin üzerinde yoğunlaştığımızı ve bu düşüncelerimizi hangi bakış açısı ile var edip değerlendirdiğimizi görebiliriz. Daima şikâyet eden bir sese odaklandığımızda onun sürekli negatif fikri olduğunu fark ederiz. Peki o sese katlanmayı mı yoksa değiştirmeyi mi tercih edersiniz? Kimse kendisini rahatsız eden duygu ve düşünce ile yaşamak istemez. Bu nedenle buna vereceğimiz cevap değiştirmekten yana olacaktır. Peki bunun için sadece istiyor muyuz? Yoksa değiştirmek için farklı bakış açıları deniyor muyuz? Mesela, izlemekten keyif almadığınız bir X kanal var ama ısrarla onu izlemeye devam ediyorsunuz. Aklınıza değiştirmek gelmiyor çünkü bunun sizi mutlu etmediğinin farkında bile değilsiniz. Ama aynı zamanda biliyorsunuz ki; başka kanallarda var. Değiştirmek için kumandaya uzanır mıydınız? Yoksa aynı kanalı izlemeye, aynı düşünceleri üretip durmaya devam mı ederdiniz? Bir sorunla karşılaştığınızda görmezden mi geliyorsunuz, neden bu oldu diye mi soruyorsunuz yoksa bunun etkisini nasıl daha iyi bir hale getirebilirim mi diyorsunuz? Sorduğumuz sorular odağımızı ve hislerimizi etkiler. İyi hissettiğimizde enerjimiz ve hayata bakışımızda değişir.

Hayattaki diğer olasılıkları da görmeye başlarız. Kendinize arada küçük bir çalışma yapmayı deneyebilirsiniz. Belirli bir konu seçin ve üzerinde bakış açınızı değiştirin. Elde ettiğiniz sonuçlar hakkında hayal kurun. Kurduğunuz hayalde hissettiğiniz duygu ve düşünceler sizi nasıl hissettiriyor? Mutlu hissettiriyorsa eğer yeni bir pencereden bakma zamanınız geldi demektir. Yaşamakta olduğumuz olaylara da tarafsız bir gözle dışarıdan baktığımızda ve kendimizi izlemeye başladığımızda olaya ve kendimize daha farklı bir açıdan bakarız. Bir kişi kendisini taraf tutmadan gözlemlerse neyi neden yaptığının ve yaşadıklarının farkında olur ve farklı bir bakış açısı geliştirir. Hep aynı şeye kızmanın ve sinirlenmenin enerjinizi ne kadar çok düşürdüğünü fark edersiniz. Haklı ya da haksız olmanız bir şeyi değiştirmez. Daha sonra kendinize şu soruyu sormalısınız: “Bu yorucu düşünceleri nasıl daha yumuşak hale getirebilirim?” Bu defa çözüm aşaması devreye girer. Yeni bakış açısı keşfeder içinizde daha sıcak duygular uyandırabilecek yönler keşfedersiniz. Bakış açımızı değiştirdiğimizde, etrafımızdaki güzellikleri de görmeye başlarız. Bizi mutlu edecek detaylara kendimizi daha çok açarız. Bence sihirli anahtar budur. Kendimize yapabileceğimiz en büyük iyilik bizi mutsuz eden duygu ve düşünceler karşısında bakış açımızı değiştirmek ve “yaşam sandığımızda” çok daha fazla alternatiflerimizin olduğunu keşfetmektir. Tolstoy’un dediği gibi “Mutluluk yaşadığın hayat tarzında değil, hayata bakış tarzındadır.” Sıklıkla kızdığınız şeylerin hayatın akışı içerisinde süzülüp gitmesine izin verebilmeniz dileği ile mutlu ve sevgiyle kalın…