Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, “Bastırılmayı bekleyen mutlaka döner” demiş. Bastırılmaya çalışılan her şey insanın iç dünyasında birikir, bir gerilim ve kaygı yaratır. O kaygı da bir şekilde yolunu bulur ve çıkar. Çünkü sıkıştığı alandan çıkmaya ihtiyacı vardır. Bunlar yaşantımızda psikolojik veya fizyolojik sorunlarla ortaya çıkarken bazen de rüyalarımızı etkileyerek konforsuz bir gece geçirmemize sebep olabilir.

Derinlerimize ittiklerimiz, sakladıklarımız, söylemesek de olur dediklerimiz, unuttuklarımız, içimize attıklarımız bir şekilde kendi varlığını gösterir. Bunlar çoğu kez sözel olarak kendilerini göstermeseler de bedenimizde veya davranışlarımızda kendilerini var ederler. İnsanın ruhsal yapılanması ve mekanizması işte böyle çalışır...

Duygusal olarak zorlandığımız zamanları, çözemediğimiz sorunları, konuşmak isteyip de konuşamadığımız durumları bir düşünün. Nasıl da köşeye sıkışmış ve huzursuz hissederiz öyle değil mi?

Kimileri duygularını çok kolay dile getirebilirken kimileri de bunları karşı tarafa anlatmakta zorlanabilir. Çoğu kez de anlaşılamamaktan ya da yanlış anlaşılmaktan çekinir.

Bir çoğumuzun hayat yolculuğunda zorlandığı durumlar, duygular ya da bir tür travma yaşadığı dönemler olmuştur. Hayat elbette dümdüz değil... Ayrılıklar yaşar, ölümlerle yüzleşir ya da fiziksel ve duygusal olarak ciddi acılar içinden geçeriz.  Bazen umutsuzluğa kapılır, inandığımız tüm şeyleri sorgularız. Bazen de tecrübelerimizle yeni umutların ve başlangıçların alanına gireriz.

Zaman zaman geriye doğru yolculuk ettiğimizde, bazı anıları ve anları zihnimize taşıdığımızı fark ederiz. Bazen tüm bu zihnimize taşıdıklarımız bize o an bizimle ilgili önemli şeyler söyler. Yeniden bunu yapılandırmamız, unutmamamız ya da bırakmamız gerektiğini hatırlatır.

Bu durumların bazılarının üstesinden gelmek daha kolay olurken bazılarını da bir ömür boyu taşırız. Bazen hallettiğimizi düşündüklerimiz hiç beklemediğimiz bir anda karşımıza çıkar.  Yeniden ve yeniden deneriz. Kendimizi tanıma yolculuğu da bu tekrarlara yeniden bakabilme gücünü kendimizde bulabilmektir. Bu yolda da üzerinden atlayacağımızı ya da düşüp takılacağımız engellerin neler olduğunu keşfedip ona göre tekrar atlamayı deneriz. Bazen kendimizi çok fazla zorlamamayı öğrenir biraz kenara çekilip onları izlemeyi seçeriz. Ama unutmamak gerekir ki bunların hepsi bizim kendimize özgü ve uygun bulduğumuz çözümlerdir...

Çözümlerimiz kendimize özgü ve bize uygun olsa da benzer ya da farklı zorluklardan geçen insanların da aktardığı deneyimleri dinlemek bize umut ve ışık olabilir. Bunu anlatan ve dinleyen olarak çift taraflı olumlu etkisinin olduğunu söylemek mümkün. Bazen deneyimlerimizi aktarmak, onları seslice söylemek bir başkasına ışık olurken, aynı zamanda fark etmesek de başkalarının hayatlarına dokunarak iyileşiriz. Hayatta hiçbirimiz tek başımıza var olamayız ve hepimiz birbirimize görünmez ince bir tel ile bağlıyız. Bazen buna bilinç dışı deriz, bazen enerji... Bunu birçok biçimde adlandırabiliriz...

Acıya temas etmek ve paylaşmak kolay değildir. Fakat kendi zorlanmalarını ve deneyimlerini, bu süreçlerden nasıl çıktığını paylaşmanın başkaları için bir umut kaynağı olabileceğini unutmamak gerekir. Başka hayatlara kendi deneyimlerimizle dokunduğumuzda, iyileştikçe daha da iyileşebileceğimizi ve bunun bir halka gibi genişleyebileceğini zihnimizin bir köşesinde tutmak gerek...

Deneyimlerimizi aktararak bir başkasının hayatına dokunabilmenin yanında onları dinlemek, anlamak ve kendilerini anlatmaları için onlara alan yaratmak da yapacağımız görünmez dokunuşlar arasındadır.

Dinlemek çok etkili bir iletişim kaynağıdır. Bir hayata dokunurken, insanların ihtiyaçlarının yalnızca tavsiye almak olmadığını, her şeyden önce herkesin yargısızca dinlenmeye ihtiyacı olduğunu, ancak duyulduklarını hissettiklerinde bize yer açabileceklerini unutmamak gerek. Eğer başkasının hayatına dokunmak istiyorsak, en önemli rehberimizin karşımızdakini anlamak ve bunun için kararlı olmak olsun...

Kişiyi yargısızca dinlemek, anlamaya çalışmak, kendini ifade etmesi için alan yaratmak onun için hiçbir şey yapmadığımız anlamına gelmez. Belki o an en büyük destek dinlemektir. Kişi anlattıkça kendi iç dünyasını duyabilecek, duydukça anlayacak ve anladıkça da kendine iyi gelebilecek çözümleri kendi üretecektir...

Yazımın başlarında birbirimize görünmez ince bir tel ile bağlı olduğumuzu söylemiştim. Negatif ve pozitif duyguların yarattığı enerji alanı çevresindeki her şeyi etkiler. Bizlerde çünkü birbirimizle bir şekilde etkileşim ve iletişim halindeyiz.  Bize yansıyan her şey bizi etkiler.  Bu nedenle bir başkasının hayatına dokunmak demek aynı zamanda kendi hayatımıza da dokunmak demektir...

Sevgiyle kalın...