Pandemi Türkiye’sinde ne sağlık kontrol edilebildi ne de ülkenin ekonomik seyri… 

Canımızla sınandığımız bu süreçte maskelerle virüsten korunduk belki, ama eriyen maaşlar karşısında artan zamlar göğüs kafesimize bir yumruk gibi oturdu. Nefessiz kaldık…

Eğer insansanız insanla ilgili, canla ilgili hiçbir şeye kayıtsız kalmazsınız, kalmamalıydınız!

Bir ülkede yaşayan herkesin, hayati önem taşıyan hizmetlere eşit şartlarda ulaşması gerekirken eğitim ve sağlığı parası olanın ulaşabileceği bir hizmet hale getirdiniz. Ve, bu hayat pahalılığı içerisinde ülkede tek ucuz şey kaldı…

O da insan hayatı...

Gelir dağılımındaki adalet, yoksulluk, işsizlik, ekonomik krizle mücadele, fırsat eşitliği, toplumsal huzuru sağlamak konusunda ülkeyi yönetenlerin başarısızlığı pandemi Türkiye’sinde daha da  can yaktı. Öyle ki emekçiler giderek daha yoksullaşırken, kimileri zenginliğine zenginlik, gücüne güç kattı.

“Para tıpkı bayrak gibi ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler. Paranın itibarı, milletin itibarıdır” diyenler bugün Türk lirasının dolar karşısında pul olduğunu, milletin itibarının ayaklar altına alınırken sözlerinizi nasıl yuttuğunuzu da tutmadığınız sözleriniz gibi gördük.

Kendi yoksul, gönlü zengin millet olduk! Çok şükür, hep şükür…

“Komşusu aç iken kendi tok yatan bizden değildir” emrini dünyaya hâkim kılmayı bırakın, öncelikle kendi ülkemizde adaleti sağlamayı ilke edinseydiniz de, artan gıda zamlarının üstüne, elektrik, doğalgaz, akaryakıt zamlarıyla, emekçiyi açlığa mahkum etmeseydiniz.

Hal durum böyle iken, adaletin esamesinden bahsedemeyeceğimiz ülke sıfatındaki diktatoryada, sözde çoğunluğu oluşturduğunuz için yanlışlarınıza boyun mu eğecektik?

Eğmedik, yalvarmadık, diz çökmedik. Onurumuzla, emeğimize ve cumhuriyetimize sahip çıkma kararlılığımızdan zerre ödün vermedik. Her türlü hak arama mücadelesini baskılayarak,  sendikal hak ve özgürlükleri yok sayarak, giderek umudu tükettiğinizi sandığınız emek cephesini tehditle susturmayı iş edindiniz.

Kamu çalışanları devletin işini görürken siyasilere, ağababalarına boyun eğmesin diye tanınan devlet memurluğu güvencesi yok sayarak kadro iktidarı oluşturup, yasalara değil, iktidarınıza bağlı bir sistem  yarattınız.

3600 ek gösterge başta olmak üzere, çalışanlara, atama bekleyenlere, emekliye verilen sözlerin hesabını soramayan,  emekçinin hakkını toplu sözleşme masasında satan yandaşın ihaneti ortadayken isyan eden emekçiyi duymadınız, zulmettiniz.

Artık bu milletin emekçinin, işsizin, yoksulun, çiftçinin kendi dışında bir umut araması yanlış bence.

Giderek yitirmeyelim umudumuzu.

Umut biz olalım.

Çünkü umut bizim alın terimizdir.

Umut emeğimizdir.

Bilin ki emeğimizden, haklılığımızdan, yoksulun isyanından aldığımız gücümüz karşısında hiç bir sömürü düzeni var olmayacaktır. Yeter ki biz gücümüze inanalım.

Bizler bu ülkenin kamu emekçileri, işçileri, emeklileri, işsizleri, kadınları, yoksulları, anaları, babaları aynı acıları çekip aynı yoksunlukları yaşayıp aynı yok oluşa sürüklenmeyelim artık!

Güzel ülkemizde, en yüce değerimiz emeğimizin karşılığını alacağımız, adil ve eşit bir düzen için yaralarımızı saralım ve birlik olalım.

Gelir adaleti için, özgür düşünce için, çocuklarımızın geleceği için, kadın üzerinden yapılan siyasete geçit vermemek için, cumhuriyet devrimleri için, demokratik, bilimsel eğitim için, mürit değil, yurttaş olmak için, insan gibi yaşamak ve sevmek için.

Hak ettiğimiz insanca yaşam ve özgür bir gelecekte birlikte ve beraber olmak için;

İşçi sınıfı, birlik mücadele ve dayanışma gününde, aynı inanç ve ruhla alanlarda tek yumruk.

Yaşasın emek mücadelemiz

Yaşasın 1 Mayıs