Hepimiz gün içerisinde birçok duyguyu bir arada yaşarız. Mutluluk, sevinç, üzüntü, öfke, kaygı vs. Bazen olumsuz duyguların içerisinde o kadar çok kalırız ki günümüzü özetlediğimizde, o duyguya bağlı kalarak “bugün çok mutsuzdum, öfkeliydim, kaygılıydım” gibi cümleler kurarak günü yorumlarız.

Yaşadığımız bazı olumsuz durumların üzerine düşünceler, yorumlar ve hikayeler ekleyerek, içinde bulunduğumuz bir duyguyu bazen öfkeye dönüştürebiliriz.

Öfke kimi zaman başka bir duyguya eşlik ederken, kimi zaman da en merkezdeki duygu olarak yaşamımızda yer alır. Kimi zaman bizi harekete geçirir, kimi zaman sıkıntı veriri, kimi zaman da içinde olmak istemeyeceğimiz durumların ortasına koyar bizi.

Öfke birçok sebepten ortaya çıkabilir. Bazen bir çocuğun yoğun öfkesini hissederken, bazen de kendimizi mutsuzluğa bitişik bir öfkeyi deneyimlerken bulabiliriz. Bazen yaşanan bir adaletsizliği hissederken, bazen de karşımızdakinin sınırlarını ihlal edecek öfkeyi yaşayabiliriz...

Öfkenin belirme sebepleri arasında birkaç örnekler sayabiliriz. Örneğin, bazen beklenmedik bir olay kurduğumuz tüm planları bozduğunda, başkalarının seçim ve davranışları bizim beklentimiz dışında olduğunda, ilişkilerde beklentimiz karşılanmadığında, küçük anlık olumsuz düşünceleri durup durup başka olumsuz şeylerle beslediğimizde, bir sorun olduğunda ve bu sorunu dile getirmeyip biriktirdiğimizde, kendimizi ikinci plana attığımızda kendimizi öfke içerisinde bulabiliriz.

Okuduğum bir makalede, öfkeyi başka şeylerle beslemezsek eğer ortalama 90 saniye süreceğini ve ardından hafifleyerek geçeceği yazıyordu. Bazen bizi kötü etkileyen durum ve olaylara farkında olmadan takılır kalırız. Geçmiş bir durumu tekrar tekrar düşünerek olumsuz düşüncelerle pekiştiririz. Sürekli suçlama, yargı, eleştiri içeren düşüncelerle kendi kendimizi tetikleyebiliriz. Bu da öfkenin şiddetini arttırdığı gibi daha uzun sürmesine de sebep olabilir.

Peki öfke yok edilmesi gereken bir duygu mu?

Tabii ki hayır... Tüm duygular gibi onu da yaşamak gayet doğaldır. Ancak kontrolü öfkeye bırakmamak, başka hikayelerle, düşüncelerle beslememek ve akıp gitmesine engel olmamak şatıyla...

Öfkelendiğimizde her olumsuz duygu gibi insan zihni iki uç davranıştan birine yönelir. Biri duyguya kapılıp hemen harekete geçmek diğeri ise duygunun yüzeye çıkmasını engellemek üzere baskılamak... Öfkeyle hareket ettiğimizde, tepkisel güçlü çıkışlar yapıp kendimize ve çevremize zarar verebiliriz. Öfkeyi baskıladığımızda ise olmadık bir yerde ve zamanda bir kişiye karşı yersiz bir tepki olarak yüzeye çıkabilir.

Peki öfkeyi nasıl yönetmemiz gerekir?

Öfkeyi tanımak, anlamak ve hissetmek kadar öfkenin yükseldiği zamanlarda sakinleşme becerisi kazanmak da bir o kadar önemlidir. Yukarıda bahsettiğim zihnin yöneldiği iki uç davranışın dışında başka bir yol daha vardır. Öfkeyi hissetmek, deneyimlemek için kendimize izin vermek ve bu duyguya biraz daha şefkatle yaklaşıp kaynağını sağlıklı bir şekilde tanımaya çalışmaktır. Çünkü öfkemiz eylemleri yönetirse yıkıcı davranışlara sebep olabilir. İlişkilerde, çalışma hayatında çatışma sırasında aklıselim çözümler yaratma becerimizi kaybederiz. Öfkeli her insan düşüncelerini hissettiği duyguya göre yönlendirir. Düşünceler duyguların yakıtıdır. Düşüncelerimizi öfkeyle beslersek, etkilerini hem fiziksel hem de ruhsal olarak fazlaca hissederiz. Halbuki olaylara biraz daha mesafeli bir şekilde baksak öfkeye kapılıp gitmemeyi, yangını körüklememeyi öğreniriz.

Öfkeyi yargılamadan ya da değiştirmeye çalışmadan ona tanık olmak ve anlamak mümkün mü?

Denizde dalgalar gibi yoğunlaşıp azalan bir şeydir öfke. Masmavi ve buz gibi. Bugüne kadar öğrendiklerinle yüzebilir ya da bunları kullanmayarak boğulabilirsin.? Bazen öfke buzdağının görünen kısmına benzer. Dışarıdan çok öfkeli, kızgın görünen birisi bazen kendisini yalnız, çaresiz, eksik, suçlu, bağımlı ya da kaygılı hissediyor olabilir. Öfke bazen o kadar baskın ve yoğundur ki altta incinen kısmı göremez hale gelebiliriz. Kendini ne kadar iyi tanırsan incinen tarafını da o kadar iyi yatıştırabilirsin.

Şimdi kendinizle ufak bir çalışma yapmaya ne dersiniz?

Öncelikle rahat edebileceğiniz bir alan seçin.  Rahat bir nefes alın ve son zamanlarda sizi nelerin öfkelendirdiğini düşünün.

Eminim tüm yaşadıklarınız filim şeridi gibi gözlerinizin önünden geçiyordur. Hangi düşüncelerinin öfkeni alevlendirdiğini yakalamaya çalış. Öfkeyi sarı renk gibi düşünürsek, yoğunluğu arttıkça koyu sarı, turuncu en üstte ise ateş kırmızısı olduğunu hayal edin.

Kızgınlığını fark ettiğinde nerede yükseldiğini izle. Sarı olan öfken ne olunca kırmızıya dönüşüyor? Kendine neler söylediğinde öfken daha da yükseliyor? Nerede belirginleşiyor, öfkeni nerede hissediyorsun? Bu nahoş duyguyu bastırmak istediğini fark ediyorsan bastırmadan onu izle. Zihninde otomatik düşünceler beliriyor olabilir. Yorumlar, yargılar, eleştiri, suçlama vs. Tüm bunlara gözlemci ol.

Sakin bir şekilde tüm bunlara tanık olduktan sonra, hissettiğin öfkenin etrafında başka hangi duyguların olduğunu fark et. Mesela kaygı, gücenmiştik, kırgınlık, üzüntü, yalnızlık, çaresizlik gibi eşlik eden başka duygular var mı? Tetikleyicilerini bul ve neler olabileceğini bir kâğıda not al ya da kendi içinde bunu birkaç kez tekrar et. 

İçindeki öfkeli senle temasa geçip tüm bunları belirledikten sonra, onunla sohbet etmeyi dene. Tamamen yargısız, net ve açık bir şekilde.

Ona sor; “Bana ne söylemek istiyorsun? Bu soru ile öfkene sebep olan içsel ya da dışsal çatışmayı anlayabilir, onu dile getirebilir ve bu şekilde öfkeyle eylemlere geçmeni önleyebilirsin. Burada yapıcı bir iletişim için gözlemlediğin durumu, olduğu haliyle dile getirebilirsin. Bu durum sende hangi duyguları ortaya çıkartıyor tespit edebilirsin. “Senin gerçek ihtiyacın ne? Neye ihtiyaç duyuyorsun?” sorusuyla, karşılanmayan ihtiyaçlarını fark edebilir, İhtiyaç duyduğun her ne ise bunun duygusunu bulabilirsin. Bunu tespit ettikten sonra “Birlikte nasıl bir yol bulabiliriz?” sorularıyla, bu ihtiyacı karşılamak için başka neler yapabileceğini listeleyebilirsin.

Öfke her zaman zararlı mıdır?

Meydana çıkan öfkeli benlik bize karşılanmamış ihtiyaçlarımızı, artık tahammül edemeyeceğimiz yükleri ve değiştirmemiz gereken hayat seçimlerimizi fısıldar. Bunları duymaya gönüllü olursak, öfkeden pekâlâ öğrenmemiz gerekeni çıkartabiliriz.

 Onu doğru kullandığımızda, baskılanmadığımızda, bizi yönetmesine izin vermediğimizde değişim ve dönüşüm için öfkenin enerjisinden faydalanabiliriz. Sağlıklı bir öfke, hayatımızda bize zarar veren durumları dönüştürme, değiştirme ve harekete geçme için bize güç vererek yaratıcı enerjimizi uyandırabilir. Kendimiz için daha verimli ve iyi olan yollara yönelmemize sebep olabilir. Hatta alanımızı koruma ve doğru sınırlar belirlemek için bize alarm sistemi gibi destek sağlayabilir. Bazen de fazlasıyla tahammül gösterdiğimiz durumlarla ilgili, bize iç görü sağlayabilir. Çünkü bize ait olmayan sorumluluklar, üstlendiğimiz bazı yükler öfkemizi tetikliyor olabilir. İç görü sağladığımızda, kaynağa indiğimizde bunları bırakma, dönüştürme gibi adımlar atabilir, kendimizi iyi hissettirebilecek kararlar alabiliriz. Bazen zorlayıcı duygularımız bizde kendimize dair en sade gerçekleri gösterebilir. Öfkelenmekten korkmak yerine sadece onunla ne yaptığımıza dikkat etmek gerekir...

Hepimiz içten içe hayatı kontrol etmek isteriz. Oysa bu mümkün değil. İnanmak istediğimizin aksine, sabit bir benlik hali yok. Sabit kimlik, sabit bir ilişki ve sabit koşullar yok. Hayat andan ana dönüşüyor. Fikirler, duygular, öncelikler, tercihler değişiyor. Şirketler, kurumlar, topluluklar, stratejiler değişebilir. Mevsimler, doğa, iklim andan ana değişirken, insanların değişken doğasını hatırlayarak aynı kalmasını bekleyemeyiz. Ancak zihnimizin doğası hep bir adım sonrasını bilmek istediği için durumları, insanları, koşulları sabitlemek ister. İşler istediğimiz gibi gitmediğinde, içimizde öfke yükseliyorsa işte tam da bu yüzdendir. Tüm bunları korumak istediğimizdendir. Sabit bir benliğin, bir kimliğin, bir ilişkinin ya da imajın zarar gördüğüne inanmaktan olur. Oysa zaten sabit olan bir şeyin olmadığını hatırlamak, zaman zaman öfkeyle başa çıkmakta bize destek olur. Her şey her an değişir...

Mutlu kalın...