Atatürk, yıllar önce Nutuk’ta çok açık bir uyarıda bulunmuştu: Cumhuriyet’e saldıranların başında, kendini “Cumhuriyetçi” diye tanıtanlar çıkacaktı. Ve bugün, Türkiye’nin Cumhuriyeti’nin karşısına dikilenlerin maskesini gördükçe, bu öngörünün ne kadar isabetli olduğunu bir kez daha yaşıyoruz.

Etrafımıza bakın! Cumhuriyet Bayramı’nda en önde poz verenler, kürsülerden “biz de cumhuriyetçiyiz” diye nutuk atanlar, aslında Cumhuriyet’in özüne, yani laikliğe, özgürlüğe, eşit yurttaşlığa ve bağımsızlığa en ağır darbeleri indirenler değil mi?

Türkiye’nin Cumhuriyeti bir rozet değildir!
Türkiye’nin Cumhuriyeti, bir sabah tören alanında çekilen fotoğraf değildir!
Türkiye’nin Cumhuriyeti, milletin iradesini tek bir kişinin dudağına hapsetmemektir!
Türkiye’nin Cumhuriyeti, talimatla değil adaletle işleyen bir yargıdır!
Türkiye’nin Cumhuriyeti, düşüncesini özgürce söyleyebilen gençtir, eşit haklara sahip yurttaştır, özgürlüğün tadını bilen millettir!

Ama ne görüyoruz?
“Cumhuriyetçiyim” diyenler meclisi bir onay makamına indiriyor.
“Cumhuriyetçiyim” diyenler yargıyı partizanlığa kurban ediyor.
“Cumhuriyetçiyim” diyenler basını susturuyor, düşünceyi cezalandırıyor.
“Cumhuriyetçiyim” diyenler laikliği aşındırıyor, özgürlükleri törpülüyor.

Ve sonra da çıkıp Atatürk’ten, Cumhuriyet’ten söz ediyorlar… İşte asıl tehlike burada! Atatürk’ün işaret ettiği ikiyüzlülük tam da budur: Cumhuriyet düşmanları çoğu zaman “cumhuriyetçi” maskesi takar!

Ama bu ülkenin gençliği var! Bu ülkenin vicdanı var! Türkiye’nin Cumhuriyeti’nin gerçek sahipleri var!
Bugünün aydın çocukları, yani yarının büyükleri, bu maskeleri bir bir düşürüyor. Onlar gerçeği görüyor; çünkü açlık, yoksulluk, baskı ve eşitsizlik gerçeği saklamaz.

O yüzden hiç kimse karamsarlığa kapılmasın. Türkiye’nin Cumhuriyeti, sahte sahiplenicilerle değil, gerçek koruyucularıyla yaşayacak. O gerçek koruyucular ise her zaman bu toprakların vicdanı, bu milletin özü ve Cumhuriyet’in evlatları olacaktır!