Eğitim İş Eskişehir Şube Başkanı Fadime Arslan, Haberes Medya Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Aydıner’e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Arslan; “Öğretmenler açlık ile yoksulluk sınırı arasında yaşamaya mahkûm edilmektedir. Öğretmenler odası ücretli, sözleşmeli, uzman, başöğretmen diye ayrılmıştır. Atanmayan 1 milyon öğretmen varken 19 bin liraya okullarda ücretli öğretmenler çalıştırılmaktadır” dedi.

Eğitim İş Nasıl Kuldu? Kuruluşundaki amaç neydi?

Eğitim İş 1990’da tüm kamu emekçilerinin haklarını aramak için Türkiye’de kurulan ilk sendikadır. Eğit Sen’le 1995’te birleşmiş, Eğitim Sen adını almıştır. Yaşadığı fikir ayrılıkları nedeniyle 2005’te onlardan ayrılarak Eğitim İş sendikası olarak mücadelesine devam etmiştir. Sınıf ve emek mücadelesinde laik, bilimsel, karma, kamusal eğitimi savunup Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkarak “tam bağımsız Türkiye” anlayışıyla yoluna devam etmektedir. Eğitimin içeriği yöntem ve hedefleri ezbercilikten uzak olmalı; biat etmeyen, sorgulayan, okuyan, araştıran bireyler yetiştirmelidir. Eğitim devlet tarafından parasız olarak eşitlik ilkesine göre verilmelidir. Eğitim kurumlarında ticarileşme ve özelleşme olmamalıdır. Eğitim hakkı ana okuldan üniversiteye kadar hiçbir ayrım gözetmeksizin tamamen parasız olmalıdır. Okul ortamı katılımcı, eşitlikçi, özgürlükçü, güvenli bir yapıya sahip olmalıdır. Öğretmen ve öğrencilerin hakları korunmalıdır. Eğitim sisteminin Köy Enstitüleri ve Fakir Baykurt ‘un yurtsever ve mücadeleci eğitim anlayışıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, egemenliğini, ulus ve ülke bütünlüğünü koruyacak nitelikte bireyler yetiştirmeye odaklanması gerekir. Eğitim İş de tam bu ilkelere göre hareket etmektedir.

Eskişehir’de ve Türkiye’deki üye sayınız ne kadar?

Eğitim İş olarak Eskişehir’de 2200, Türkiye’de 150 bin üyeye sahibiz. Birleşik Kamu İş Konfederasyonu olarak Türkiye’nin üçüncü büyük sendikasıyız. Yeni eğitim emekçilerinin aramıza katılmasıyla da sayımız her geçen gün artmaktadır. Etkili sendikayız, yetkili sendika da olacağız!

Türkiye eğitim sisteminde en büyük sorun nedir?

Türkiye’de eğitim sisteminde o kadar çok sorun var ki biz hangisini söyleyeceğimizi bilemiyoruz. İkili eğitim, kalabalık sınıflar, eğitimin piyasalaşması ve dinselleşmesi, ücretli öğretmenler, durmadan değişen eğitim sistemi, liyakatsiz atama ve görevlendirmeler, mobbingler, eğitimde fırsat eşitsizliği bunlardan bazıları. Tüm bunlar varken bizim bugünlerde üzerinde en çok durduğumuz konu eğitimin piyasalaşması ve dinselleşmesidir. Bugün devlet okullarında okumak bile lüks haline geldi. Kayıt parasıyla başlayan çile okul aidatları, fahiş kantin fiyatları, servis ücretleri ile devam ediyor. ÇEDES projesi ile din görevlilerinin okullara sokulması, öğrencilere pedagojik olarak uygun olmayan etkinliklerin yapılması, “manevi danışman” adı altında aldığı eğitimin ne olduğu belli olmayan kişilere görev verilmesi en çok üzerinde durduğumuz konulardır. Eğitim İş olarak en temel ilkelerimizden biri bilimsel ve laik eğitimdir. Okullarda proje adı altında yapılan birçok çalışma bilimsel, çağdaş ve laik eğitime aykırı çalışmalardır. Zorunlu seçmeli din dersi dayatması ile öğrenci ve veliler zor durumda bırakılarak veliler özel okullara kayıt yaptırmaları için teşvik edilmektedir. Parası olan çocuğunu istediği eğitimi veren okullara göndermekte bu da öğrencilerin aldığı eğitim arasında derin uçurumlar oluşturmaktadır. Okullarda resim, müzik gibi derslere gereken önem verilmemektedir. Okulların resim ve müzik atölyeleri yoktur. Okul kütüphaneleri güncellenmemekte, olanların çoğu da kullanıma açılmamaktadır. Spor salonu olan okul sayısı bir elin parmaklarını geçmeyeceği gibi okullarda spor derslerinde toptan başka bir malzeme kullanılmamaktadır. Spor salonu olan yerlerde spor salonu kullanımı için okullar sıraya girmekte, müdürler öğretmenlerinin kullanması için program hazırlayacağız diye uğraşmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk: “Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuştur” der. Bizde okullarda sanat ve kültür adına neredeyse hiçbir faaliyet yoktur.

Eğitimcilerin bugün yaşadığı sorunları anlatır mısınız?

Eğitimciler en başta itibar kaybı yaşamaktadır. Öğretmenin veli ve öğrenci gözünde hiçbir itibarı kalmamıştır. CİMER’e yapılan incir çekirdeğini doldurmayan şikâyetler yüzünden öğretmenlerimiz çoğunlukla haksız yere suçlanmakta ve öğretmenlerimizin çalışma motivasyonu düşmektedir. İncir çekirdeğini doldurmayan suçlamalar yüzünden İl Disiplin Kurulu da çoğu zaman boşuna meşgul edilmektedir. Öğretmenler açlık ile yoksulluk sınırı arasında yaşamaya mahkûm edilmektedir. Öğretmenler odası ücretli, sözleşmeli, uzman, başöğretmen diye ayrılmıştır. Atanmayan 1 milyon öğretmen varken 19 bin liraya okullarda ücretli öğretmenler çalıştırılmaktadır. Bugün okulunu bitiren bir öğretmen yine komik ücretlere Öğretmen Akademilerine gönderilmekte, Akademiden sonra yine öğretmenlik mesleğini yapamayabileceği söylenmektedir. MEB iller bazında eşit bir atama yapamadığı için norm kadro fazlası öğretmenlerimiz her dönem ilçelere atanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmakta, aile bütünlüğü hiçe sayılmaktadır. İlçelerde çalışan öğretmenlerimiz il merkezlerine gelememektedir. Öğretmenler okullarda şiddet ve mobbinglere uğramaktadır.

Eskişehir’deki eğitim kalitesini nasıl buluyorsunuz?

Tüm fırsat eşitsizliğine, ikili eğitime, kalabalık sınıflara, güvenliksiz okul ortamına, öğretmen açığına, güçlendirme çalışması yapılacak deyip yapılmayan okullara, liyakatsiz atama ve görevlendirmelere rağmen Eskişehir’de başarı, Türkiye ortalamasını yakalar. Ancak bize sunulan raporlara baktığımızda bu başarıda her yıl bir önceki yıla göre düşüş olduğunu üzülerek görüyoruz. Durmadan değişen eğitim ve sınav sistemi, “Biz yaptık olducu anlayış” bilimsel ve çağdaş eğitimin terk edilmesi, alandaki öğretmenlerin değil; masa başındaki akademisyenlerin dinlenerek raporlar hazırlanılması, müfredat oluşturulması ve bunların zorla öğretmenlere dayatılması bu gerilemenin başlıca sebepleridir. Öğretmenlerin özverili çalışması, Eskişehir velilerinin çocuklarının eğitimi konusunda çok hassas olması, dişinden tırnağından artırdıklarını çocuklarının eğitimi için harcaması olmasa tablo çok daha vahim olurdu. Eskişehir’de özel eğitim okulları ve destek eğitim sınıfları birçok ilden çok daha iyi. Özel eğitim almak için özellikle Eskişehir’e tayin isteyen aileler var. Özel eğitim öğretmenleri büyük bir fedakârlıkla çalışmaktadır. Bu başarıda en büyük pay da öğretmenlerimize aittir.

Türkiye’de sendikacılık yapmak zor mu? Bu konuda yaşadığınız güçlükler neler?

Sürekli değişen gündemde basın açıklamaları, eylem, etkinlikler yapmak, sınıf ve emek mücadelesi vermek, yanlışa karşı durmak, eğitim emekçilerinin sorunlarını anlatmak çok zor. Eğer bunları yapan bir sendikacıysanız Türkiye’de sendikacılık yapmak zor. Yani bizim için zor. Sendikacılık çok büyük özveri, kişilerle iyi bir iletişim, cesaret ve sabır istiyor. Kurumlara gittiğimizde bazen yöneticiler bize hoş geldin, bile demiyor. Bazen başka sendikadan arkadaşların sözlü saldırısına maruz kalıyoruz. Bazen başka sendikacıların iftiralarına uğruyoruz. Örgütlenmede bize en çok neden tek sendika değilsiniz, deniliyor. Tüzük ve yönetmeliklerimiz, duruş ve anlayışımız, örgütsel mücadele tarzımızdan kaynaklanan farklılıklar olduğu için tek sendika olamadığımızı anlatıyoruz. Türkiye’de örgütlenme oranı Avrupa ülkelerinin çok gerisinde. Grev hakkımızın olmaması hükümetle yürütülen TİS sürecinde sendikaların çok da varlık gösteremeyeceği kanısını oluşturmaktadır. Çoğu eğitim emekçisi sendikaların hiçbir işe yaramadığını söyleyerek örgütlenmek istememektedir. Çoğu idareci öğretmenlere belli sendikaya üye olmaları için baskı yapıp tehdit, korkutma ve vaatlerle öğretmenlerin kararlarını etkilediği için içinde bulunduğumuz siyasi konjonktüre uygun davranmayı seçerek sendikaya üye olanlar da bir hayli fazladır.

Türkiye ve Eskişehir’de eğitim yöneticilerinin atamalarının adaletli olduğunu düşünüyor musunuz?

Son zamanlarda yapılan atamalar sınavla ve puan sıralamasına göre yapıldığı için daha adaletli. Ancak her şeye bir kılıf bulunuyor. Özellikle görevlendirmeler konusunda hala büyük sıkıntılarımız var. Liyakatsiz görevlendirmeler, hak etmeden bir yere gelen yöneticilerin kurumu yönetememelerinden kaynaklı sorunlar öğrenci, öğretmen ve velileri etkilemekte, eğitimin kalitesini düşürmektedir. Özellikle proje okullarındaki görevlendirmelerde hiçbir kritere bağlı kalınmaması büyük bir sorun teşkil etmekte, öğretmenlerin kafasında adalet ile ilgili soru işaretleri bırakmaktadır. Normal tercihle giden bir öğretmen arkadaşımıza burası proje okulu oldu, denilmekte ve öğretmen arkadaşımız bir anda kendini norm kadro fazlası olarak ilçe emrinde bulmaktadır. Ondan sonra da norm fazlası öğretmen olarak atama beklemektedir. Resen atamalarla kilometrelerce uzağa gitmek zorunda bırakılmaktadır.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ile ilgili düşünceleriniz neler?

MEB’in Türkiye’de yürüttüğü eğitim politikalarında başarılı olmadığı eğitimdeki birçok sorunun hala çözülemeyişinden anlaşılıyor. Tam gün eğitime geçememişiz. Çocuklarımız tuvaletteki çeşmeden su içiyor. Beslenme çantaları boş. Öğrenciler elli kişilik sınıflarda eğitim görülüyor. Her dört çocuktan üçü okula aç gidiyor. Okullarda güvenlik yok, okulların fiziki şartları uygun değil. Spor salonu, müzik, resim atölyeleri, laboratuvarlar yok. Müfredata bilimsel eğitim yerine gerici eğitim sokuluyor. Pedagojiden anlamayan kişiler manevi danışman sıfatıyla okullarda geziyor. Mevsimlik işçi olarak çalıştırılan çocuklarımızın eğitim hakkı ellerinden alınıyor. MESEM’deki çocuk işçiler ihmal ve tedbirsizlik yüzünden hayatını kaybediyor. Taşımalı eğitim ile çocuklarımız kilometrelerce yol gidip gelmek zorunda kalıyor. Aynı bina içinde eğitim gören üç okul var. Güçlendirme ve yıkım kararı çıkan okulların akıbeti hala belli değil. İki okul tek binaya sıkıştırılıyor. Okulların duvarları yıkılıyor. Tamir eden yok. Öğrencilerin güvenliği hiçe sayılıyor. Okullarda hijyen sağlanamıyor. Okul tuvaletlerinde sabun, tuvalet kâğıdı olmayan hatta su akmayan okullar var. Hatta öğretmen, öğrenci, personelin tuvaletini ortak kullandığı okullar var. Müfredat ve eğitim sistemi durmadan değişiyor, Eğitim kalitesi her geçen gün düşüyor. Öğretmen odalarını ücretli, sözleşmeli, uzman, başöğretmen diye böldüler. Eşit işe eşit ücret yok. Bir öğretmen asgari ücretten daha az bir ücretle kamuda çalıştırılıyor. Öğretmenin özlük hakları korunamıyor, ekonomik koşulları günden güne kötüleşiyor. Öğretmenler idarecilerin baskı ve mobbingine maruz kalıyor. Liyakatsiz atamalar ve proje okulundaki görevlendirmelerde şeffaflık yok. Kriter yok. Her şey idarecilerin keyfiyetine bırakılmış durumda. Bu tabloya bakarak Milli Eğitim Bakanının başarılı olduğunu, iyi şeyler yaptığını söyleyemiyoruz.

Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürü Sinan Aydın ile ilgili düşünceleriniz neler?

Geneldeki sorunlar Eskişehir’de de var. Bu sorunları iletmek için zaman zaman İl Milli Eğitim Müdürümüz ve İlçe Milli Eğitim Müdürlerimiz ile görüşüyoruz. Yerel bazlı bazı sorunlara çözüm bulunuyor ama birçok sorunda onlar da topu Bakanlığa atıp bir şey yapamayacaklarını, istersek mahkemeye başvurabileceğimizi söylüyorlar. Biz de Genel Merkez ve Eskişehir Şube olarak üyelerimizin haklı olduğu her konuda mahkemeye başvuruyoruz.