Eğitim ve Bilim Gücü Dayanışma Sendikası (Eğitim Gücü Sen) Eskişehir İl Temsilcisi Selinay Aktaş, Haberes Medya Genel Yayın Yönetmeni Ayhan Aydıner’e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Aktaş, eğitimcilerin en temel sorunlarının geçim sıkıntısı ve can güvenliği olduğunu belirterek; “Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmen maaşları milletvekili maaşlarından daha fazlaydı. Şimdi ise neredeyse açlık sınırına dayanmakta. Toplumda öğretmene verilen değer aldığı maaş ile doğru orantılı” dedi.

Eğitim ve Bilim Gücü Dayanışma Sendikası (Eğitim Gücü Sen) nasıl kuruldu? Kuruluşundaki amaç neydi?

1971 öncesi sendikalar bir yandan sendikal faaliyette bulunurken, diğer yandan ülkemizde gittikçe artan şiddet olaylarının tarafı olmakla suçlanmış ve üyeleri çeşitli yaptırımlara tabi olmuş ve memur sendikaları kutuplaşmanın, gerginliğin ve artan şiddet olaylarının tarafı olarak görülerek kapatılmıştır. Böylece ülkemizde oluşmaya başlayan sorunlu da olsa sendikal kültür sekteye uğramıştır. Memur sendikacılığı ağır bir yara almış ve bu yara hala kapanmamıştır. Sendikacılık üyelerinin sosyal ve ekonomik haklarını korumak ve geliştirmek için yapılması beklenirken; belli bir felsefi düşünceye sahip insanların bir araya geldiği yapılara dönüşme algısıyla karşı karşıya kalmıştır. Yani sendikalar, memurların siyasi partisi hüviyetine bürünme algısından kurtulamamıştır. Sendikalar gücünü üyelerinden ve yaptıkları sendikacılıktan alma sorunu ile karşı karşıyadır. Bu algı ise memurların sendikalara yeterli desteği vermesine engel olmuş, sendikalardan sivil toplum kuruluşu olma beklentisini boşa çıkarmıştır. Sendikalar memurların ortak sorunlarına bile birlikte çözüm bulmak için ortak hareket etme becerisi gösterememiştir. Bu da mevcut sendikaların varlık nedeninin sorgulanmasına neden olmuş, geçmişte var olan kutuplaşma biraz yumuşatılarak günümüze taşınmıştır. Neredeyse üye olunan sendikadan, üyenin siyasi tercihi bilinir olmuştur. Bu Türk memur sendikacılığının yumuşak karnıdır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin kabulü ile ortaya çıkan siyasi partilerin kurdukları ittifaklar ise sendikacılık yapılmasını sıkıntıya sokmuş, memurların ağırlaşan sorunlarına önceden ortaya konulan tepkilerin gerisine düşülmüştür. Sendikacılığı dilek ve şikâyet kutusu mertebesine düşürmüştür. Bu ise memurların sendikalara bakışını iyiden iyiye değiştirmiş, beklentileri sıfırlamıştır.

Ülkemizde sendikacılık artık sosyal medya aracılığı ile yapılarak göstermelikten öteye geçmeyen bir noktaya gelmiştir. Sendikalar aciz ve üstüne ölü toprağı serpilmiş görüntüsü vermektedir.

Gelinen bu noktada sendika kavramının ruhuna uygun; bütün çalışanları kapsayan, üyeyi temel alan, gücünü üyesinden alan, demokratik yoldan bütün yolları kullanarak sahada, alanda ve hukuki platformlarda mücadele edecek bir sendika ihtiyacı doğduğuna inanıyoruz. Tarafımız üyelerimiz, eğitim sistemi ve eğitimcinin yaşadığı sorunlarıdır. Eğitimin ve çalışanlarının sorunlarına gerçek manada eğilerek, eleştiri ve yakınmadan sıyrılarak; sorunları bilen, çözümler sunan nihayet sorunların çözümü için girişimlerde bulunan, en üst perdeden tepki ortaya koyan bir noktaya taşımak istiyoruz. Eğitim çalışanlarının gerçek ve samimi sesi olarak, nefes olmak istiyoruz.

Devletler adalet ile ayakta kalır ahlâkî çürümeyle çöker. Liyakat ve kariyerin başat değer olduğu, çalışanların insanca yaşama standartlarına ulaştığı, eğitim ve öğretmenliğin hak ettiği değeri gördüğü, sosyal adaletin toplumun bütün kesimlerini kuşattığı, eğitimde fırsat ve imkân eşitliğinin sağlandığı, gençlerin gelecek planlaması yaptığı, uzlaşıya ve işbirliğine önem veren, demokratik ve evrensel değerleri özümsemiş, günübirlik siyasi çekişmelerden uzak bir sendikal anlayışla hareket eden bir sendika olarak eğitim çalışanlarının huzuruna çıkıyoruz.

Samimi gayretimizle eğitim çalışanlarının sesi olmak, bütün ümitlerin tükendiği bir yerde ümit olmak, varlığını eğitim çalışanlarının huzuru ve refahını sağlamaya adamış olarak yola çıktık. Çıktığımız bu yolda eğitimin ve eğitim çalışanlarının sorunu var diyen, herkesin sustuğu yerde sorunlarınızın çözümü için “biz de varız” diyen cesurca çıkışımızla tüm eğitim çalışanları ve akademisyenlerimizin desteğini bekliyoruz.

Bütün mesele sorun varsa, çözümü de var diyebilmek, inançla yola çıkmış Eğitim ve Bilim Gücü Sendikası.

Eskişehir’de ve Türkiye’deki üye sayınız ne kadar?

Son mutabakat sonuçlarına göre Türkiye’de 13 bin 881 Eskişehir’de ise 209 üyemiz bulunmaktadır. Hatta üyelerimizin arasında İl Milli Eğitim Şube Müdürleri de vardır. Apolitik duruşumuza olan inançları ile bizi tercih etmişlerdir. İl Milli Eğitim bünyesinde bildiğim kadarıyla şube müdürü üyesi olan ikinci sendikayız. Bir diğerini zaten biliyorsunuz.

Türkiye eğitim sisteminde en büyük sorun nedir?

Sistemsizlik. Her gelen bakan yeni bir sistemi sonuçları sadece kendi memnuniyeti üzerine kurulu olan dolayısıyla da çıktısı evrensel olmayan, milli olmayan bir eğitim sistemi getiriyor. İstikrarsızlık, bilimsel dayanaklardan uzaklaşma, sistemsizliği doğruyor. Maalesef eğitim sistemimizin oturmuş bir vizyonu, felsefesi ve hedefi bulunmamaktadır. Yetiştirmeyi hedeflediğimiz insan modeli yalnızca kağıt üstünde bir vizyon olarak duruyor. Siyasi kaygılar nedeni ile sürekli olarak müfredatta yapılan değişikliklerde olumsuz durum olarak ortaya çıkıyor.

Hepimizin bildiği üzere daha önceden 5+3 8 yıl kesintisiz eğitim varken şimdi ise 4+4+4 12 yıllık kesintisiz eğitim olarak düzenlenmiştir. Bunun sonucunda ise çeşitli sorunlar ortaya çıkmıştır. Bunları sıralayacak olursak okula ihtiyaç duyulmaktadır. İlk ve ortaokullar aynı okul bünyesinde eğitim faaliyetlerini sürdürmek zorunda kalmıştır. Bazı yerlerde lise bünyesinde ortaokul açılmak zorunda kalmıştır.

Yapılan sistem değişikliği ülkemizde ara eleman sorununu ortaya çıkarmıştır. Çünkü artık çırak yetişmemektedir. Bu sorunda ülkemizde bu işlerle uğraşacak kişilerin yetiştirilmesini engellemektedir. Ülkemizde bu ihtiyaçlar yabancı uyruklular ile giderilmeye çalışılmaktadır.

Sistem ne kadar değiştirilse de sınava ve ezbere bağlı eğitim olmaktan çıkarılamamıştır. Böyle olunca da çocuklar çocukluğunu yaşayamamakta sürekli sınav stresi ile mücadele etmek zorunda bırakılmıştır.

Sistem değişikliği nedeni ile bazı branşlarda norm fazlalığı oluşmuştur ve günümüzde halen bu fazlalık sorun olmaya devam etmektedir. Oluşan fazlalıklar alan değişikliği vb. şekillerde çözümlenmeye çalışılmıştır.

Ülkemizde yasalar ve kanunlar neredeyse tam olarak hazırlanmış iken bunların uygulanabilirliği ise halen tartışılmaktadır. Mesela eğitimde fırsat eşitliği: bu kavram yasalarda gayet güzel açıklanmış ve kuralları konulmuştur. Fakat bu hali ile hala internetin telefonların çekmediği köylerde ikamet eden çocuklar ile şehir merkezlerinde ikamet eden ve her türlü teknolojiye ve eğitime her an ulaşabilecek durumda olanları aynı sınava tabi tutulmaları ne kadar doğru bu açıdan da analiz edilmeli diye düşünüyorum

Yüksek öğretimde niteliğin düşürülmesi ve üniversiteyi bitirenlerin bile iş bulmakta zorlanması ülkemiz açısından ilerleyen yıllarda olumsuz sonuçlara neden olabilir diye düşünüyorum çünkü neredeyse her ilde üniversitenin açılması buralarda görev yapacak olan hocaların liyakatsiz bir şekilde görev almaları ve neticesinde plansız programsız açılan bölümlerden mezun olan gençlerimizin işsiz kalmaları bu gençleri yabancı ülkelere göç etmek gibi olumsuz düşüncelere itmekte ülkemize duyulan güveni sarsmaktadır. Beyin göçü ise hali hazırda hala ülkemiz için büyük bir sorun olarak görülmektedir. Bunların hepsinin nedeni ülkemizde yaşanan çeşitli siyasi çekişmeler kariyer ve liyakate önem verilmemesi olarak söylenebilir.

Eğitimin bir diğer sorunu da alt yapı sorunudur. Okul sayılarının arttırılması sınıf mevcutlarının azaltılması için daha çok çalışılması gerektiğine inanıyorum. Bazı okullarda sınıflar 45-50 kişi çünkü bölgede tek okul var. Bunu Eskişehir’de de görüyoruz. Okulların temizlik, güvenlik, kırtasiye ihtiyaçları okulların kendi imkanlarına bırakılıyor. Bir okul eğer meslek lisesi değilse ve döner sermayesi yoksa nerden imkan elde edebilir? Okullar uzun zamandır sahipsiz bırakılıyor.

Eğitimcilerin bugün yaşadığı sorunları anlatır mısınız?

Eğitimcinin en temel sorunu geçim sıkıntısı ve can güvenliği sorunlarıdır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde temel ihtiyaçlarını gidermekte bile zorlanırken öğretmen nasıl olacak da kendini gerçekleştirmek için diğer basamaklara sağlıklı ulaşacak ve öğrencilerimizin de kendilerini gerçekleştirebilmelerini sağlayacak? Yoksulluk sınırının altında maaşlar öğretmen için utanç vericidir. Özellikle İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerde kirasını ödemekte zorlanan öğretmen vardır. Barınma en temel ihtiyaçtır. Temel ihtiyaçlarını gidermek konusunda kaygı duyan hiçbir çalışandan verim bekleyemezsiniz. Yetkili sendikanın son toplu sözleşme şovundan sonra bu durum artık öğretmeni isyan ettirir noktaya getirmiştir. %10’un bile altında zamlar, iyileştirilmeyen dile bile getirilmeyen özlük hakları öğretmenlerin verimini düşürmektedir. Öğretmen sinemaya, tiyatroya, konsere gidebilmeli, hobiler edinebilmelidir. Ancak sadece geçinmekle ilgilenirken böyle bir kişisel gelişime bütçe ayıramamaktadır. Toplumda öğretmene verilen değer bence aldığı maaş ile doğru orantılıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmen maaşları milletvekili maaşlarından daha fazlaydı. Şimdi ise neredeyse açlık sınırına dayanmakta. Toplumda öğretmene verilen değerin azalması tamamen ekonomik sebeplerden dolayıdır. Bu nedenle öğretmenlerin mali haklarında iyileştirme yapılmalıdır.

Can güvenliği konusuna gelince okullarda son yıllarda yaşanan şiddet olaylarının bir an önce önüne geçilmelidir. Her okula bir güvenlik görevlisi istihdamı mutlaka sağlanmalıdır.

Ayrıca öğretmenlerin neredeyse büyük çoğunluğu şehir merkezlerinde görev almak istemektedir. Bu da ilçelerde ve köylerde yaşayanların çocukları açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Eğitimde fırsat eşitliği ilkesi tam da burada devreye girmesi gerekir. Çünkü bu çocuklarımızın da ülkemizin imkanlarından tam manası ile faydalanması gerekmektedir. Eğitim alma hakları da bunların başında gelir. Ancak kırsal bölgelerde ilçelerde öğretmen için ne bir lojman bulunmakta ne de ulaşım giderleri sağlanmakta. Öğretmeni kimlerce uzağa göndermek için barınma ya da ulaşımda mutlaka bakanlığın bizzat desteğinin olması gerekir. Bugün Han ilçesine Eskişehir’den gidiş geliş yapan bir öğretmen en az 12 bin 500 Lira yol parası vermektedir. Hangi bütçe bu yükü kaldırabilir? Ülkemizi yönetenlerin bu tür sorunları ivedilikle çözmeleri gerekmektedir. Bunun için de buralarda görev yapacak öğretmenlere farklı ekonomik kazanımları sunulmalı ve buradaki ihtiyaçların bu şekilde çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Gerçekten çalışan çalışmak isteyen ve işini layıkı ile yapmaya çalışan öğretmenlerimize hak ettiği değer verilmeli bu arkadaşlarımızı motive edecek ödüllendirme sistemi devreye sokulmalıdır. Ama bu yapılırken sürekli aynı isimlere aynı nedenlerle ödül verilmemesine de dikkat edilmelidir.

Bir de yine emekli öğretmenlerin maaşlarındaki düşüşten kaynaklanan emekli olamamaları durumu vardır. İstatistiklere baktığımızda tarihin en düşük emekli öğretmen sayısını görmekteyiz. Kadrolar emeklilikle boşalmadıkça da yerlerine yeni öğretmen alımları yapılamamakla birlikte öğretmenler yer bile değiştirememektedir. 4.,5. Zorunlu hizmetine dönen öğretmenler var. Öğretmenin puanı 300’ün üzerinde ancak yer değiştiremiyor. Şehir merkezlerinde görev yapan öğretmenlerden çok fazla sayıda norm fazlası öğretmen olması bu arkadaşlarımızın tam anlamı ile mesleki görevlerini yerine getirmelerine engel olmaktadır. Çünkü tam olarak nerede görev yapacaklarının belirsizliği sürekli olarak farklı okullarda görevlendirilmeleri, resen atama ile il merkezinin haricindeki ilçelerde görev verilmesi kaygısı bu arkadaşlarımızı olumsuz anlamda etkilemektedir. Üstelik çoğu kez sendika olarak usulsüzlük tespit ettiğimiz resen atamalar ve görevlendirmeler olmaktadır. Haksızlığa uğrama ihtimalinin kaygısıyla öğretmenler işlerine odaklanamamaktadır. Biz sendika olarak tüm hukuki yollarla ve uzlaşmacı diyaloglarımızla hem milli eğitim müdürlüklerine hem de öğretmenlerimize yol gösterici olmaktayız.

Okullarda idarecilik yapan arkadaşlarımızın iş yükü gereğinden fazladır. Çünkü okul idaresi okulun ihtiyacı olan her şey ile ilgilenmek zorundadır. Temizlik malzemesinden tutun da servise kadar her şeyin sorumluluğu okul idarelerindedir. Bu da okullarda görev yapan müdür ve müdür yardımcılarını çok zorlamaktadır. Bu tür şeylerle uğraşmaktan gerçek işleri olan eğitim ile ilgilenmelerine engel olmaktadır. Bu nedenle okul idareleri ile yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Okullarda sürekli olarak proje yapılması öğretmen arkadaşlarımızdan talep edilmektedir. Okullar şu anda Milli Eğitim Müdürlükleri aracılığı ile proje çöplüğüne dönüştürülmüş durumdadır. Bu duruma acilen bir çözüm bulunması gerekmektedir. Bir de yapılan projeler de amaç gerçekten ülkemiz ve çocuklarımız adına faydalı işler yapmak olmalıdır. TÜBİTAK yetkilileri de zorla üretilen ve sırf sayıdan ibaret olan bu projeleri geri çevirmektedir.

Eskişehir’deki eğitim kalitesini nasıl buluyorsunuz?

Eskişehir’de eğitim eğer rakamlara bakacak olursak LGS ve YKS’deki başarı sıralamasının Türkiye’de ilk beşe girdiğini görüyoruz. Ancak eğitim akademik başarıdan ibaret değildir. Öğrencilere pek çok beceri okullarda kazandırılır. Bu konuda da şehir öğrencilere okullardan bağımsız olarak güzel imkanlar sunmaktadır. Bu noktada Eskişehir öğrencilerini şanslı buluyorum.

Eğitim anlamında ise kademe kademe değerlendirmenin daha kolay olacağını düşünüyorum.

Okul öncesi olarak ilimizde okullaşma oranı gayet yüksek seviyelerde diyebilirim. Okul öncesi kurumu sayısı da ilimizin ihtiyacını karşılayacak seviyede.

İlkokullar olarak ise il merkezinde okul sayısı yeterli durumda görünüyor. Fakat bazı okullarda öğrenci sayısı çok fazla. Meserret İnel Milli Zafer, Ticaret Borsası İlkokulu gibi okullara farklı mahallelerden de öğrenciler gelmek istemekte buda öğrenci sayısının fazla olmasına neden olmaktadır. Önceki yıllarda bazı okullarda bazı öğretmenler için okul aile birliklerine ekstra bağışlar talep edilmekteydi. Bu da velileri baya bir zorlamaktaydı. Buna çözüm olarak ise kura sistemini getirdiler ama inşallah çözüm olur beklentimiz bu yönde.

Ortaokullarda da ilkokullara benzer bir tablo söz konusu. Hata bu sene bazı okullarda kayıt için iki yüz bin lira gibi rakamlar telaffuz ediliyor ki inşallah doğru değildir. Ayrıca ilimizde bazı bölgelerde okul sayısındaki yetersizlikten dolayı binaların yönetmeliklere uygun olmamalarından dolayı yıkılması nedeni ile okul sayısı yetersizdir. Bu durum ikili eğitime geçilmesine bazı okulların diğer okulların bünyelerinde eğitim vermesine neden olmuştur. Buda öğrencileri velileri ve öğretmenleri zor durumda bırakmaktadır.

Lisede ise nitelikli lise sayısını nüfusa oranladığımızda az buluyorum. Çünkü Fatih Fen, EAL, Borsa İstanbul Fen, Mehmet Şengül Fen Liseleri ve Sosyal Bilimler Liseleri olmak üzere toplamda 5-6 tane nitelikli lise olması çoğu öğrencinin bu okullardan faydalanamamasında sebep olmaktadır. Bir de buraya bazı proje okullarını da katabiliriz.

Özel eğitim anlamında ise bina olarak yeterli durumdayız diye düşünüyorum fakat planlamada eksiklikler söz konusu. Bunların önüne geçilmeli diye düşünüyorum.

Kırsal ilçelerde ise bazı okullarda 30 öğrenci ile birleştirilmiş sınıflar varken bazı okullarda ise 3-4 öğrenci ile açık tutmaya çalışıyorlar. Okul türleri sayılarında dengeli bir dağılım yok.

Nüfusu az ve dağınık olan yerleşim yerlerinde şu an ilkokul sınıfları açılma şartı 51 öğrenci bu birçok okulda kırsalda birleştirilmiş sınıflara neden oluyor. Hâlbuki bakanlığın yapacağı bir düzenleme ile öğrenci sayısı daha aşağılara çekilebilir. Okulöncesindeki rakamlara çekilebilir.

Türkiye’de sendikacılık yapmak zor mu? Bu konuda yaşadığınız güçlükler neler?

Türkiye’de sendikacılık yapmak kalıplaşmış algıları yıkmaya çalışırken gerçekten zorluyor. Ancak hiç ümitsizliğe kapılmadan yola devam etmek hep düsturum olmuştur. Apolitik sendikacılık anlayışımızı okullarda anlattığımda bana sendikanın apolitik olamayacağını politik olması gerektiğini iddia eden öğretmenlerle karşılaşıyorum. Halbuki sendikacılık kanununa göre tüm sendikaların da tüzüklerinin ilk maddeleri arasında yer alır sendikaların apolitik olduğu. Zamanla başta da söz ettiğim gibi politikleşen sendika anlayışı nedeniyle üyelerin bile aklında aynı anlayış var sendika apolitik olamaz deniyor. Hayır efendim sendika apolitik bir anlayışla büyür. Hiçbir partinin oluşumun arka bahçesi olmadan biz 4 yılda son mutabakattan sonra aldığımız üyelerle birlikte şu an 18 bin üyeye ulaştık. Çünkü gücümüzü hukuktan alıyoruz, üyeden alıyoruz.

Türkiye ve Eskişehir’de eğitim yöneticilerinin atamalarının adaletli olduğunu düşünüyor musunuz?

İlk yönetici atamalarında adilane sonuçlar görüyoruz ancak söz konusu proje okullarıysa veya görev yenilemeyse çeşitli duyumlar alıyoruz. Kendi üyelerimizden şikayet almadık ancak malum sendikaya üye olanların çekişmeli değerlendirmeler yaşadıklarını duyuyoruz. Bu açıdan yeniden görevlendirme ve proje okulları görevlendirmelerinin tamamının liyakate dayalı olduğunu söylemem mümkün değildir.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ile ilgili düşünceleriniz neler?

İyi yönetici kötü yönetici yoktur. Her yönetici bakanlığını üst basamaklara taşımak ister. Eğitim öğretimdeki makamların da öncelikli amacı budur. Kullanılan araçlar sıklıkla sorun gibi görünse de bireysel iletişimde sorun yaşadığımız kimse olmadı. Paydamız öğrenci ve öğretmen olduğunda her kurum anlaşma yolunda destekçidir. Önemli olan paydaların değişmemesidir. Paydanız çeşitlenirse tartışma ve yanlış anlaşılma artabilir. Örneğin paydanız x sendika olursa da sorun ya da x cinsiyet. Bu sebeple temel paydamız öğrenci veliler öğretmen eğitim çalışanları kısmında kalmalı daha da çeşitlenmemelidir. Bizim kişiler ile ilgili bir derdimiz hiçbir zaman olmadı ancak makamlar her zaman kıymetlidir. Bakan Yusuf Tekin’in kendi eğitim ve eğitimci anlayışını tüm ülkeye yaymaya çalıştığını görüyoruz fakat aldığı kararların derin etkiler bırakacağını tahmin ediyorum. Zamanla bu kararların zararımıza olduğunu da görebiliriz. Biz bakanlıkta öğretmen destekleyici bir bakan görmek istiyoruz. Öğretmene kıymet veren itibarına saygı duyan bir Milli Eğitim Bakanı velinin gözünde de öğretmenin saygınlığını arttırır. Kendi dünya görüşü yerine evrensel değerleri eğitimin içine aşılamış bir bakan Milli Eğitimi şaha kaldırır. Cumhuriyet değerlerine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkan bir bakan da milli değerleri yeni nesillere aşılamış olur. Özellikle cinsiyete bakılmaksızın okullaşma oranı arttırmak için çabalayan bir bakan ülkenin geleceğinin daha sağlıklı şekillenmesine yardımcı olur. Sayın bakandan temennilerimiz bu yöndedir.

Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürü Sinan Aydın ile ilgili düşünceleriniz neler?

Dediğim gibi bizim kişilerle bir derdimiz hiç olmadı. Ancak makamların hakkını verip veremediklerine bakarız. Evet İl Milli Eğitim Müdürümüzü sıklıkla sahalarda görüyoruz. Ama sorunların çözümsüz kaldığını da görüyoruz. Daha etkili yöntemlerle sorunların kalıcı olarak çözülmesi beklentimiz. Bu noktada istişareye açık bir sendikayız. Yardımcı olabileceğimiz her konuda yardıma hazır olduğumuzu kendisine de ilettik. Temennimiz istişareye açık, mevzuata saygılı ve tutarlı bir İl Milli Eğitim Müdürü ile çalışmaktır. Yine birkaç haberinizde sayın İl Milli Eğitim Müdürümüzün özellikle kadın öğretmen ve idarecilerle ilgili talihsiz açıklamaları makama olan tüm güveni sarssa da İl Milli Eğitim Müdürlüğümüzün bu talihsiz açıklamaları telafi eden çalışmalar yapacağına inanıyoruz.