Eskişehir’in tek Fonksiyonel Wellness Koçu Gülden Tok Haberes Dergisi’nin 66’ncı sayısına konuk oldu. Yazarımız Cem Aksu’nun sorularını yanıtlayan Tok; “Sağlıkta dönüşüm, yalnızca hastalıkların tedavisi değil; kişinin yaşam tarzını, alışkanlıklarını ve zihinsel yaklaşımını değiştirmesidir. Sağlığı ‘tam bir iyilik hali’ olarak görmek gerekir” dedi.

Kendinizden bahseder misiniz, nerede doğdunuz, nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Kütahya’da doğdum, fakat üniversiteyle birlikte Eskişehir’e taşındım ve 26 yıldır burada yaşıyorum. Eskişehir’in kültür ve sanatla beslenen ruhu kişiliğimi şekillendirdi. Hep meraklı, sorgulayan, araştıran ve çok okuyan bir yapım vardı. İnsanların hikâyelerini dinlemeyi, onları anlamayı ve bir şeyler paylaşmayı çok seviyordum.
Çocukluğumda müzik, kitaplar ve doğa hayatımın merkezindeydi. Çok kitap okur ve müzik dinlerdim. O zamanlar çocukluk evde değil dışarıdaydı. Bu bana insanın yalnızca bir bedenden ibaret olmadığını; zihni, ruhu ve çevresiyle bir bütün olduğunu öğretti. Bugün danışanlarımla yaptığım çalışmalarda, o yıllarda edindiğim gözlemler bana yol gösteriyor.

Mühendislik alanında okumanıza rağmen alan dışı çalışmaya sizi iten sebep neydi?
20 yılı aşkın süre aktif ve yoğun olarak özel sektörde çalıştım. Bu dönem bana analitik düşünmeyi, sistematik bakış açısını ve çözüm üretme disiplinini kazandırdı. Ama en önemlisi bana araştırma disiplini öğretti: bilimsel makaleleri okumayı, veriye dayalı düşünmeyi, güvenilir kaynaklara ulaşmayı ve nasıl araştırma yapılacağını öğrendim. Bugün hâlâ bu disiplini kullanarak kendimi geliştiriyor, güncel bilimsel çalışmaları takip ediyorum.
2018’de annemi kaybetmemle birlikte hayatımda bir kırılma yaşadım. Onun kronik rahatsızlıkları bende de görülmeye başlamıştı. Eğer yaşam tarzımı değiştirmezsem aynı kaderi yaşayacağımı biliyordum. Genetik faktörlerin etkisini biliyordum ama epigenetik faktörlerin yaşam tarzı seçimlerinin bu gidişatı değiştirebileceğini öğrenmem, yönümü değiştirdi. Ve fonksiyonel tıpla tanıştım. Kök nedenlere odaklanmayı, hastalıkların yalnızca semptomlarını değil, arkasındaki asıl sebepleri görmeyi, beslenme, uyku, stres ve çevresel faktörlerin sağlığımız üzerindeki gerçek etkisini fark etmeyi öğrendim. İşte bu bakış açısı, beni mühendislikten fonksiyonel wellness koçluğuna taşıyan en güçlü adım oldu. Önce kendime koçluk yapmaya başladım. Beslenmemi, uyku düzenimi, stresle başa çıkma yollarımı değiştirdim. Spor hayatıma girdi, kas kitlem arttı, kan değerlerim normale döndü. Ruhsal olarak ise çok daha sakin, empatik ve pozitif bir insana dönüştüm. Öz-şefkatimi ve öz-bakımımı yeniden şekillendirdim.
Ve dedim ki: “Kendime yardım edebildiysem, neden başkalarına da faydalı olmayayım?” Bu düşünceyle fonksiyonel wellness koçluğu yolculuğuma başladım. Bugün mühendislikten gelen disiplinimi, araştırma kültürümü ve koçluk yetkinliklerimi insan hayatına dokunduruyorum. Bugün danışanlarıma “Ben bu yolu yaşadım, sen de yapabilirsin” diyebilmek bana en büyük motivasyonu veriyor.
Bu süreçte en büyük destekçim her zaman ailem eşim ve çocuklarım oldu. Onların sevgisi, anlayışı ve inancı, bu dönüşümün görünmeyen ama en güçlü temeli.

Sağlıkta dönüşüm ne demektir, nasıl yapılır?
Sağlıkta dönüşüm, yalnızca hastalıkların tedavisi değil; kişinin yaşam tarzını, alışkanlıklarını ve zihinsel yaklaşımını değiştirmesidir. Sağlığı “tam bir iyilik hali” olarak görmek gerekir. Koçluk araçlarından biri olan ve sıkça kullandığım Transteoritik Model bize insanların farklı aşamalarda olduğunu gösterir.
• “Ben bu konuda bir şey yapamam” diyen düşünmeme aşamasındakiler,
• “Başlamalıyım ama hazır değilim” diyen hazırlık aşamasındakiler,
• “Adım atmak istiyorum ama cesaretim yok” diyen kararsızlık yaşayanlar…
Benim görevim güçlü sorular, empatik ve sezgisel dinleme teknikleriyle kişinin içsel motivasyonunu bulmasını sağlamak. Değişimi ben yapmıyorum; değişimi danışanım yapıyor. Ama ona “Ben bunu başarabilirim” dedirten koşulları hazırlıyorum. Alanında uzman hekimlerden aldığım eğitimler sayesinde, danışanın seçimlerinin fizyolojik ve psikolojik temellerini daha bütüncül görebiliyorum.

Fonksiyonel Wellness nedir, sürdürülebilirlik ne anlama gelir?
Fonksiyonel Wellness, bedeni, zihni ve ruhu birlikte ele alan yaşam tarzı odaklı bir yaklaşımdır. Yalnızca bir semptomu değil; uyku, beslenme, stres, egzersiz ve çevresel faktörlerin tamamını kapsar.
Sürdürülebilirlik ise yapılan değişimlerin kalıcı olmasıdır. Geçici diyetlerle kilo verilebilir, kısa süreli egzersizlerle enerji artabilir. Ama gerçek dönüşüm, bu alışkanlıkların yaşamın doğal bir parçası olmasıyla mümkündür. Ben danışanımın kendi motivasyonunu bulmasını sağlayarak bu değişimi kalıcı hale getirmesine destek oluyorum.

Danışan profiliniz kimlerden oluşuyor?
Bana başvuran danışan profili oldukça geniş.
• Hamilelik sonrası kilosunu dengelemek isteyen anneler,
• Sigara veya alkol bırakmak isteyen bireyler,
• Ameliyat veya ağır tedavi sonrası sağlığını sürdürülebilir hale getirmek isteyen hastalar,
• Yoğun iş temposunda tükenmişlik yaşayan yöneticiler,
• Zaman yönetiminde zorlananlar, stresle başa çıkamayanlar,
• Uyku problemi yaşayanlar, hızlı yemek yiyenler, açlık krizlerini yönetemeyenler,
• Performansını artırmak isteyen gençler ve sporcular,
• Ve hiçbir sağlık sorunu olmayan, sadece yaşam kalitesini yükseltmek isteyenler…
Aslında bu son grup çok kıymetli. Çünkü bazen danışanım bana “Hiçbir sağlık problemim yok ama daha enerjik hissetmek, daha kaliteli yaşamak istiyorum” diyerek geliyor. Bu da fonksiyonel wellness’in sadece hastalıkla ilgilenmediğini, aynı zamanda “daha iyi bir yaşam” arayışı için de güçlü bir araç olduğunu gösteriyor.
Bazen “Yapmam gerektiğini biliyorum ama yapamıyorum” diyen biri geliyor, bazen de “Senelerce denedim, olmuyor” diyen… Hepsinin ortak noktası aynı: Daha sağlıklı ve iyi hissetmek ve değişimi kalıcı kılmak istiyorlar.

Fonksiyonel Wellness koçluğunda nasıl bir yöntem izliyorsunuz?
Her danışan için süreci sıfırdan ve kişiye özel tasarlarım. İlk görüşmede güven duygusu esastır; gizlilik sözleşmesi imzalatırım. Çünkü bana tamamen açık olmaları gerekir, bu güven olmadan değişim mümkün değildir. Danışanımın sağlık hikâyesini ayrıntılı olarak dinlerim: çocukluk hastalıkları, aile öyküsü, yaşam tarzı, iş hayatı, hatta kullandığı temizlik ürünleri veya dişlerindeki amalgam dolgular bile benim için birer ipucudur. Çünkü fonksiyonel wellness yalnızca bugünü değil, geçmişten bugüne gelen tüm süreci anlamayı gerektirir.
Benim en çok önem verdiğim nokta kök nedenlere inmektir. Yorgunluk, stres, uyku sorunu ya da hızlı yemek yeme gibi görünen semptomların ardında ne yatıyor? Çocukluktan gelen alışkanlıklar mı, bilinçaltındaki kalıplar mı, yoksa günlük yaşamın getirdiği yükler mi? Ben bu kök nedenlere odaklanıyorum. Çünkü semptomları ortadan kaldırmak değil, kaynağı dönüştürmek kalıcı iyileşmeyi getirir.
Ardından yaşam çarkı, SWOT, hazır olma ölçeği, güçlü yönler çalışması, karar denge şeması gibi araçlarla yol haritamızı çıkarırım. GROW modeliyle hedefleri netleştirir, güçlü sorularla farkındalık yaratırım. Süreci mindfulness, nefes, EFT, imgeleme ve pozitif psikoloji uygulamalarıyla desteklerim. Danışanlarımla hem yüz yüze hem de online görüşmeler yapıyorum. Böylece şehir dışındaki veya yurt dışındaki danışanlarımla da süreci verimli, ulaşılabilir ve sürdürülebilir biçimde yürütmek mümkün oluyor. Ayrıca gerektiğinde diyetisyenler ve hekimlerle iş birliği yaparım. Fonksiyonel wellness koçluğu sadece bireysel seanslarla sınırlı değil; özel klinikler, hastaneler, sağlık merkezleri ve şirketlerin kurumsal wellness programlarında da uygulanabilir. Bu yönüyle işimiz spiritüel değil; bilimsel temelli, multidisipliner ve profesyonel bir alandır.

Siz Gülden Tok’a danışan olsanız ne beklersiniz?
Ben Gülden Tok’a danışan olsaydım, ilk beklentim güven olurdu. Yargılanmadan, tüm samimiyetimle kendimi ifade edebileceğim bir alan… Ve bana özel, sürdürülebilir bir yol haritası.
Danışanlarıma hazır reçeteler sunmuyorum. Onlara güçlü sorular sorarak kendi içlerindeki cevabı bulmalarını sağlıyorum. Çünkü gerçek çözüm onların içinde. Çoğu zaman görüşmenin sonunda danışanım bana şöyle diyor: “Cevap aslında bende varmış, sen bana onu fark ettirdin.” İşte o an, koçluğun en değerli anıdır.
Her görüşmenin sonunda danışanlarımdan geri bildirim alırım. Onlar görüşmenin kendilerine ne kattığını paylaşır, ben de kendime sorarım: “Bir dahaki görüşmede daha iyi ne yapabilirim?” Çünkü koçluk benim için yalnızca başkalarının gelişimi değil, aynı zamanda benim sürekli gelişim yolculuğumdur.

Çalışmalarınızın bilimsel temeli nedir? Sanatı kullanıyor musunuz?
Eğitimlerimde yalnızca koçluk teknikleri değil, aynı zamanda alanında uzman hekimlerden koruyucu hekimlik bilgileri de aldım. Bu sayede danışanları daha bütüncül görebiliyor, yaptıkları seçimlerin fizyolojik ve psikolojik temellerini daha iyi anlayabiliyorum. Elbette teşhis koymuyorum, tedavi yapmıyorum. Benim görevim onların değişim sürecine rehberlik etmek. Çalışmalarımın bilimsel temeli; fonksiyonel tıp ve yaşam tarzı tıbbı, pozitif psikoloji (PERMA modeli), zihin-beden tıbbı (mindfulness, nefes, EFT, imgeleme), motivasyonel görüşme ve Transteoritik Model’dir. Ayrıca mühendislikten kazandığım bilimsel araştırma disiplini sayesinde sürekli güncel çalışmaları takip eder, yeni bilgileri değerlendiririm. Ama bunun ötesinde, ben sanatın da bu yolculuğun çok güçlü bir parçası olduğuna inanıyorum. Özellikle müzik… Bir şarkının ilk notalarıyla bir insanın duygu dünyasının nasıl değiştiğine hepimiz şahit olmuşuzdur. Bir melodi, zihnimizdeki gürültüyü susturabilir; bir ritim, kalp atışımızı dengeleyebilir; bir şairin dizeleri, yıllardır söyleyemediğimiz bir duyguyu adımıza dile getirebilir. İşte tam da bu yüzden ben sanatı koçluk sürecine dokunan bir köprü olarak görüyorum. Bilimsel olarak da bu etki kanıtlanmış durumda. Araştırmalar, müzikle uğraşmanın beynin ödül merkezlerini harekete geçirdiğini, dopamin salgısını artırarak mutluluk ve motivasyonu desteklediğini gösteriyor. Aynı zamanda stres hormonu kortizolün düzeyini düşürdüğü, kalp atışlarını ve kan basıncını dengelediği de bilimsel verilerle ortaya konmuş durumda. Yani aslında bir enstrüman çalmak, resim yapmak, dans etmek ya da sadece sevdiğiniz bir melodiyi dinlemek, bedende ölçülebilir bir iyileşme yaratıyor.
Danışanlarımla çalışmalarımda da bunu görüyorum: Kimi, gençliğinde yarım bıraktığı gitarını eline alıyor; kimi, çocukken çok sevdiği resim defterini yeniden açıyor. O an gözlerindeki ışığı görüyorsunuz. Çünkü insan sevdiği bir hobiyle uğraştığında sadece stresini azaltmıyor, aynı zamanda yeniden “kendisiyle” buluşuyor. Ben buna “iyileştirici sanatın gücü” diyorum. Kısacası; fonksiyonel wellness yalnızca beslenme, uyku ya da stres yönetimiyle sınırlı değil. Sanat ve müzik, kişinin kendi hikâyesini yeniden yazarken kullandığı en güçlü kalemlerden biri.

Eskişehir’de ilgi nasıl?
Eskişehir bir kültür ve sanat şehri. Buradaki insanların bilinç düzeyi yüksek, yeniliğe açık ve kendine yatırım yapmaya istekli olması, fonksiyonel wellness çalışmalarını çok verimli hale getiriyor. İlgi gerçekten çok güzel. Ayrıca Fonksiyonel Wellness Koçluğu programı kapsamında Eskişehir’de bu alanda çalışan tek koç olarak yer alıyorum. Odunpazarı Belediyesi iş birliği ile yürüttüğüm “Yaşamda Kadın, Kadında Denge” projem kapsamında bugüne kadar Eskişehir’deki 18 Halk Merkezi’nin 6’sını tamamladım ve yaklaşık 300 kadınla buluştum. Bu buluşmalarda beslenmeden uykuya, stres yönetiminden öz-şefkate kadar pek çok konuyu ele aldık.
“Her kadının bir hikâyesi var. Her biri, yaşamın farklı bir yönünü temsil ediyor. Benim amacım, bilimin ışığında bu hikâyelerin kendi iç dengelerini bulmalarına rehberlik etmek.”
Danışanlarım bana sıklıkla sosyal medya üzerinden ulaşıyor: @guldentokwellnesscoach.
Ayrıca çalışmalarım ve diğer fonksiyonel wellness koçlarıyla ilgili bilgilere FTA Fonksiyonel Tıp Platformu’nda da ulaşılabilir.
Ama daha geniş kitlelere ulaşmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü aslında herkesin bir koça ihtiyacı var. Hayatın farklı dönemlerinde hepimiz değişime ihtiyaç duyarız. Önemli olan, bu değişimi yalnız başımıza değil, yanımızda bir yol arkadaşıyla yapabilmek. Fonksiyonel Wellness Koçluğu yalnızca bireylerle değil; klinikler, hastaneler, sağlık merkezleri ve kurumsal programlar içinde de uygulanabiliyor. Böylece bireysel sağlığın ötesinde toplumsal fayda yaratmak da mümkün oluyor.