Geçtiğimiz hafta 4 Aralık Perşembe günü sabahın erken saatlerinden itibaren telefonum hiç susmadı. Arayanlar Eskişehir eğitim dünyasından öğretmen, müdür yardımcısı, okul müdürü, şube müdürü ve İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı dostlarımdı. “Ayhan bir şey duyduk, tutuklanmışsın”, “Ayhan Jandarma seni gözaltına almış”, “Ayhan tutuklanmışsın”, “Ayhan Bey Şafak operasyonuyla tutuklanmışsın” dediler. "Ben de yok öyle bir şey! Birisi mabadından uydurmuştur" dedim.

Mitomani (Yalan Söyleme Hastalığı)

Mitomanya hastaları yalan söylediklerinin farkında değildirler. Düşünce tarzlarına ''büyüsel düşünce'' denir. Hayal gücüyle ürettikleri düşüncelerin gerçekliğine inanırlar. Çocuklarda normal karşılanan bu durum yetişkinler için patolojiktir.

Normal insanlar yalan söylediklerinde utanç ve suçluluk duyabilirler ancak mitomanlarda böyle bir durum yoktur.

Çoğu zaman çok güzel ve etkileyici fantastik yalanlar söylerler. Gerçekle fantazi iç içe geçtiğinde inandırıcı olabilirler.

Şimdi soracaksınız! Mitomani de nereden çıktı diye!

BİRİSİ MABADINDAN UYDURMUŞ

Geçtiğimiz hafta 4 Aralık Perşembe günü sabahın erken saatlerinden itibaren telefonum hiç susmadı. Arayanlar Eskişehir eğitim dünyasından öğretmen, müdür yardımcısı, okul müdürü, şube müdürü ve İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı dostlarımdı. “Ayhan bir şey duyduk, gözaltına alınmışsın”, “Ayhan Jandarma seni gözaltına almış”, “Ayhan tutuklanmışsın”, “Ayhan Bey Şafak operasyonuyla tutuklanmışsın” dediler. "Ben de yok öyle bir şey! Birisi mabadından uydurmuştur" dedim. Yaptığım haberlerden dolayı bana kuyruk acısı olan bir mitomani hastası da uydurmuş olabilir. Belki de hasta olduğu için kendi attığı yalana kendisi de hala inanıyordur. Eğitim camiası üzerindeki saygınlığımdan dolayı beni yıpratmak adına bunu köpürterek yayanlarda olmuş olabilir. Aslında bu yalanları hiçte dikkate almak istemedim. Zaten tutuklanmış olsaydım, köşe yazılarımı yazamazdım. Haber yapamazdım. Ancak bu gerçek olmayan ‘tutuklandı’ dedikodularının bugünde hala artarak sürmesi dikkatimi çekiyor. Eğitim camiasında hala birilerinin bu yalanlara inanmasını hayretle karşılıyorum.

KÖPEĞİN DUASI KABUL OLSAYDI

Arsız, hırsız, liyakatsiz, beceriksiz, sapık oldukları için beni sevmeyen bazı okul yöneticileri eğitim kurumunda öğretmenlere; “Ayhan Aydıner çok zıplıyordu. Tutuklanmış. Artık biraz da cezaevinde zıplasın” diye anlatıyormuş. Uydurdukları yalanlarla keyifli şekilde dedikodu yapıyormuş. Bunu yapanların isimleri bana geliyor. Şimdi sizin ve hak etmediğiniz halde sizleri koltuklara oturtan ağababalarınızın yediği haltları tekrar mı sıralayayım? Atalarımız çok güzel söylemiş; "Yüzü eşek derisi kaplı, kızarmaz" diye. Sizde utanma duygusu ve kızaracak yüz olsaydı yazardım. Olmadığı için yazmıyorum. Ancak sizlere şöyle sesleniyorum; “Köpeğin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı.”

TECAVÜZCÜNÜN ANNESİ SALDIRDI

Bundan 25 yıl önce çalıştığım Sakarya Gazetesine bir istihbarat geldi. “3 genç bir kızı zorla bir evde alıkoyarak tecavüz etmiş. O gençler mahkemeye çıkarılacak” diye. O gün Adliyeye bakan muhabir izinli olduğu için ben gittim. Eski adliye binasının ikinci katında tecavüze uğrayan kız ve sadece onu teselli eden annesi ve abisi vardı. Bunların yanında hiç kimse yoktu. Sonra Adliyeye kadınlı, erkekli çocuklu yüzlerce insan geldi. Genç kıza tecavüz eden üç pislik Adliyenin ön kapısından içeri girince ben fotoğraflarını çekmeye başladım. (O yıllarda Adliye içinde fotoğraf çekmemiz yasak değildi) O üç tecavüzcünün yakınları fotoğraf çektiğim için bana saldırmaya çalıştı. Hatta onlardan birisinin annesi gömleğimden tutup, çekiştirmeye kalktı. ‘Neden fotoğraf çekiyorsun’ diye haykırırken, diğer yakınları üzerime yürüdü. Allah’tan Adliye polisi müdahale etti. Yoksa tecavüzcü yakınları tarafından çok büyük şiddete maruz kalacaktım. Tecavüzcü çocuklarına, torunlarına, yakınlarına sahip çıkan kitle Adliyeden çıkarıldı. Onlar Adliye önünde toplandığı için ön kapıdan çıkmam imkansızdı. Allah’tan bu kitle Adliye’nin arka çıkışını bilmiyorlardı. Oradan çıkıp, gazeteye gittim.

ÜLKEMİZDE KÖTÜLER DAHA GÜÇLÜ

Mağdur olan o kızın yalnızlığı karşısında; insanlıktan nasibini almamış o üç gencin aileleri tarafından böylesine sahiplenilmesi beni çok üzdü. O gün fark ettim ki! Ülkemizde kötüler daha güçlü ve daha organize. “İyi ki gazeteci oldum. Organize kötülük karşısında yalnız bırakılan mağdurlara sahip çıkacak iyi ki kalemim var” dedim. 28 yıllık meslek yaşamımda tarafsız olmadım. Haklıdan, mağdurdan yana taraf oldum. Organize kötülüğün hep karşısında oldum. Kötülerin daha güçlü ve nüfuslu olduğu bir ülkede gazetecilik mesleğini yaparken, kaderimizde cezaevine gitmenin de var olduğunu zaten biliyorum. Bir haber yaparken, köşe yazısı yazarken, televizyonda yorum yaparken hiçbir zaman sonrasını düşünmedim. ‘Yarın beni cezaevine atarlar, beni vurdururlar, dövdürürler, bana tazminat davası açarlar’ diye hiç düşünmedim. Victor Hugo “İyi olmak kolaydır. Zor olan adil olmaktır. En mükemmel adalet ise, vicdandır” demiş. Gazeteciliği herkese mavi boncuk dağıtmak için ve herkesin beni sevmesi için yapmadım. Yaptığım haberler nedeniyle çok sayıda arkadaşımla aram bozuldu.

EN ÇOK YAYIN YASAĞI ALAN GAZETECİ

Yaptığı haberlerden dolayı Eskişehir’de en çok hakim karşısına çıkan gazeteciyim. Belki de haber ve makalelerinden dolayı Türkiye’de en çok ‘Yayın Yasağı’ cezası alan gazeteci de benim. Hatta ‘Uçurtmayı Vurmasınlar’ filmindeki bir sahneyi hatırlatan yayın yasağı haberine bile yayın yasağı cezası gelen tek gazeteci de benim. Ne diyeyim? Haberim doğru olduğu için yalan diyemiyorlar. Yayın yasağı alıyorlar. İnsan haklarının hiçe sayıldığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmadığı, suç makineleri sokakta cirit atarken, gazeteci ve siyasilerin tutuklandığı, ülkemiz basın özgürlüğünde Dünya’da 159’ncu sırada yer aldığı, muhalif düşünen insanların üzerinde korku imparatorluğu yaratıldığı, gençlerin umutlarının çalındığı, emeklinin, emekçinin kuru soğana mahkum edildiği, doktor dövmekle övünüldüğü, cahilliğin baş tacı yapıldığı, liyakat değil de adam kayırmacılığın marifet sayıldığı bir dönemde gazetecilik yaptığım için tutuklanmak benim için çok büyük onur olur. ‘Cezaevinde tutuklu olduğum’ yalanını uyduranlar, benim gazetecilikten dolayı ceza almam halinde üzüleceğimi sanmaları son derece güldürücü. Keşke bu yalanlarını Rasim Ozan Kütahyalı veya Cem Küçük’e de duyursaydılar. Ülkemizde onlar kimi derse, kimi işaret etse o kişi tutuklanıyor…