Ülke genelinde tüm sınıf düzeylerinde yaklaşık 18,3 milyon öğrenci ve 1 milyonun üzerinde öğretmen, tıpkı salgın öncesinde olduğu gibi haftada 5 gün yüz yüze eğitime başladı. Yüz yüze eğitim hazırlıklarında doğal olarak velilerin ve eğitim çalışanlarının gündemini okullarda alınacak salgın önlemleri oluşturdu.

Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı iş birliğinde hazırlanan “Kovid-19 Salgınında Okullarda Alınması Gereken Önlemler Rehberi” gereği gibi uygulanırsa oldukça yararlı bir rehber.

Yeni Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in “Eğitim çocuklarımızın en temel ihtiyacıdır. Bu yüzden daha fazla ertelenemeyecek kadar önemli bu sürece dair gereken tüm önlemler alındı” açıklaması artık “alışveriş merkezleri açık tutulurken okulların kapatılmayacağına” ve okullarını en çok kapalı tutan ülkeler arasında ilk sıralarda olmayacağımıza dair umutlarımızı artırıyor. Ancak, Mahmut Özer, tam okullar eğitime başlayacağı zaman, 9 genel müdür 7 daire başkanı ve “şimdilik” 9 İl milli eğitim müdürünü görevden alarak işe başladı.

Atamaların İl milli eğitim müdürleri düzeyinde devam edeceğinin düşünülmesi eğitim süreçlerinin yönetilmesinde bazı aksamalara yol açabilir.

Okulların sağlıklı eğitim ortamları yaratılarak yüz yüze eğitime açık tutulması öncelikli işimiz olmakla birlikte; salgının tüm kademelerdeki çocuklarımız üzerinde bıraktığı çok yönlü olumsuzlukların saptanması ve bunların giderilmesi için doğru çalışmaların yürütülmesi ihmal edilmemelidir.

TÜM KAZANIMLAR HASAR GÖRDÜ…

Dünyanın farklı yerlerinde salgın sırasında okullara ara veren ülkelerde daha sonra okula geri dönmeyenlerin oranı yüzde13 ile yüzde 25 arasında değişiyor. Kızların okula dönmeme olasılığı erkeklere göre 3 kat fazla.

Bazı uzman raporları, Türkiye’deki 18,3 milyon öğrenciden yüzde 15’inin bu yıl eğitime devam sorunu yaşayabileceğini vurguluyor. Bu çocuklar ya çalıştırıldıkları ya da evlendirildikleri için artık kalıcı olarak okula dönemiyorlar.

MEB, geçtiğimiz yıl ilkokul, ortaokul ve liselerde uzaktan eğitime katılımı sırasıyla yüzde 66, yüzde 73, yüzde 77 olarak duyurdu. Bu yüzdeler çocukların dörtte birinin en az bir yıldır eğitimden uzak kaldığını gösteriyor.

Okullarımızın yüz yüze eğitime açılması daha fazla öğrenme kaybı yaşanmasının önlenmesi anlamına gelse de; öğrenme kayıpları ve ders kazanım eksiklikleri giderilmeden eğitimi “kaldığımız yerden başlatmak” temelsiz ev yapmaya benzer. Bu nedenle okullarımızın açılmasının yanı sıra, uzun zaman dilimine yayılan çok etkili bir telafi süreci programı uygulanmalıdır.

Yüz yüze eğitimin kesintisiz sürmesi için herkes üzerine düşeni yapmaya çalışırken, az da olsa “aşı karşıtı” öğretmenlerin varlığı okullarda ciddi “güven” sıkıntısı yaratıyor.

Eskiden okullarda aşı uygulaması yapılırken ilk önce öğretmenler aşı olurlardı. Böylece hem çocukların korkularını yenmelerine yardımcı olurduk hem de aşının herkes için gerekliliğini uygulamalı(!) olarak göstermeye çalışırdık.

Aşılarla ilgili tartışmalar sadece daha etkili, daha az yan etkisi olan daha ucuz aşıların nasıl geliştirilebileceğine ilişkindir. Hiçbir bilimsel ortamda aşıların gerekli olup olmadığı tartışılmıyor     

Aşıların günümüz üretim ilişkileri içinde, kapitalist sistemin işleyişine tabi olarak büyük şirketler tarafından üretilmesi ve satılması aşılara karşı olmak için bir gerekçe olmamalıdır.

Değerli öğretmenlerimizin “kişisel mazeretleri olanların dışında” aşı konusunda da öğrencilerine “her zaman olduğu gibi” doğru örnek olacaklarına inanıyorum.

“ EĞİTİME MÜHENDİS ELİ DEĞECEK!.”

Bir bilgisayar mühendisi olan Prof. Dr. Mahmut Özer, mevcut iktidarın 19 yılda değiştirdiği 8. Milli Eğitim Bakanı oldu. Sayın Özer 8 Ağustos 2018 tarihinden beri Bakan Yardımcısı olarak eğitim sisteminin en üst yönetiminde yer alıyor ve alınan kararlarda etkili olabilecek bir makamda görev yapıyordu.

Yıllardır “Milli Eğitim Bakanı eğitimci olmalıdır” deyip durduk ama sonuç beklediğimiz gibi olmadı. Bu sefer de “eğitime bir mühendis eli değecek ve eğitim sistemini yeniden inşa edecek” diye sevinmemiz mi gerekiyor?

Bu sorunun yanıtını bize zaman gösterecek…