Antalya’da bir kadına çalıştığı işyerinin patronu tarafından taksi durağına kadar müşterinin arabasına binmesi söyleniyor. Ancak o müşteri kadını taksi durağına götürmüyor. Döverek, kendi mobilya atölyesine götürüyor. Ona zorla tecavüz ediyor. Kadını arayan annesine de ‘Kızının ırzına geçiyorum’ diyor. Bir arkadaşını da çağırarak, o kadına uyuşturucu veriyor. Parasını gasp ediyor. Sonra onu feci şekilde sokağa atıyor. İnsanlık dışı muameleye maruz kalan kadın şikayetçi oluyor. O aşağılık pislik adam ve yancısı bu suçlamaları kabul etmiyor. Çıkarıldıkları mahkeme bu iki şahsı adli kontrol şartıyla serbest bırakıyor. Yani tutuksuz yargılanmaları kararını veriyor. Bu adamın tehditleri yüzünden tecavüze uğrayan kadın intihara kalkışıyor. Bunun sonucunda yüzde 99 engelli kalıyor. Kadını savunan avukatta bu pislik adamının tehditlerine uğruyor. Yaşanan bu iğrenç vahşet olayı medyaya yansıyınca,  o kadının haklarını koruması gereken devletin haberi oluyor(!) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı davaya müdahil oluyor.   Sırf haber yaptıkları için gazetecilerin tutuklu olduğu ülkemizde; ‘kişiyi hürriyetinden yoksun kılma', 'nitelikli cinsel saldırı' 'nitelikli yağma' suçlarını işleyen insanlıktan nasibini almayan adam ve onun aşağılık yancısı bugün hala serbest şekilde insanların arasında dolaşıyor. Çok eski yıllarda İngiltere’de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınıp herkese duyurulurmuş. Bir asil öldüğünde iki kez, kralın bir yakını öldüğünde üç kez, kral öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış. Günün birinde, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkum etmiş… Ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış. Ahali merak içinde kalıp papaza koşmuş: “Ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki o ölünce çan beş kez çalınsın…” Papaz yanıt vermiş: “Kraldan daha önemli bir şey var!.. Adalet öldü.”  ‘Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma', 'nitelikli cinsel saldırı' 'nitelikli yağma' suçlarını işleyip, bir kadına en ağır vahşeti yaşatanlara  ‘tutuksuz yargılama’ kararını verenler ülkemizde adaleti öldürmüştür.

///////////////////////////////////////////////

O Şeyhe Uğur Mumcu Cinayetini Soracak mı?

Ülkücü kimliğiyle tanınan Yazar Alper Aksoy kendi sosyal medya hesabında BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin merhum Muhsin Yazıcoğlu’nun ölümüyle ilgili sözlerini paylaştı. Çok sayıda kitabı kaleme alan Aksoy paylaşımında şu ifadeleri kullandı;Rahmetli Yazıcıoğlu'nun helikopteri düşürüldüğü günlerde Mustafa Destici şöyle demişti: ‘Ben Allah dostu bir evliya ile görüştüm, helikopterin kaza ile düştüğünü söyledi, artık bu konuyu kapatalım.’ Kendime ve size soruyorum: 1. Şeyhler geçmişten veya gelecekten haber verebilir mi?.. 2. Bedenine giren cini çıkartmak için imama giden cahil kadınla, şeyhe giden Destici'nin ne farkı var?.. Destici'den rica ediyorum; Necip Hablemitoğlu ve Uğur Mumcu cinayetlerini de o şeyhe sorup gün ışığına çıkartsa ne iyi olacak.” Hemşerimiz olan Mustafa Destici, Aksoy’un bu paylaşımıyla ilgili ne düşünüyor? Yazıcıoğlu’nun helikopterinin kazayla düştüğünü mü düşünüyor? O Allah dostu bir evliyaya Necip Hablemitoğlu ve Uğur Mumcu cinayetlerini de soracak mı?

///////////////////////////////////////////////

CUMARTESİ HİKAYESİ
Er Ya Da Geç Bir Gün
Kesinlikle Yaşanacak



Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm. Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım. İçinde üç dolar ve sararıp kat yerleri yıpranmış eski bir zarftan başka bir şey yoktu... Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu bulabilmek belki biraz da merakımı giderebilmek için zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım.
Seni Daima Seveceğim
Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda, özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve “Sevgili Michael” diye başlıyordu. Ve “Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini” anlatarak devam ediyor... “Ama sakın unutma, seni daima seveceğim” diye bitiyor. İmza..Hannah!.. Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez hemen telefon idaresini aradım. Görevli kişi, kendisine bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi. Fakat ısrarım karşısında: “Belki, size yardımcı olabilirim” dedi. “Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin…” dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi. “Bağlıyorum efendim.” Telefonda, karşıdaki hanıma “Hannah diye birini tanıyıp, tanımadığını” sordum. “Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık” dedi. “Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?..”Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz, belki adres bulursunuz…” deyip bana huzurevinin adını verdi..
60 Yıl Önce Yazılmış
Hemen aradım. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş. Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki oradan bilirlermiş. “Bunların hepsi aptalca aslında” dedim kendi kendime. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki. Aradım numarayı. Bir kadın “Şimdi Hannah’nın kendisi bir huzurevinde” dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim. Ses; “Evet, Hannah burda yaşıyor” dedi. Saat ona geliyordu ama hemen yola çıktım, Hannah’yı görmek için. Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama. Anlattım olanları. Cüzdanı ve mektubu gösterip.

Son Kontağımdı
Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve “Genç adam” dedi, “Bu mektup, Michael ile son kontağımdı. Onu öyle seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi..” Derin bir nefes daha.. “Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep..” Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha.. “Ve onu hep sevdim..” İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. “Ve hiç evlenmedim.. Michael gibi birisini bulamadım ki..” Hannah’ya teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız “Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size” dedi.. “Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim” dedim.. Cüzdanı elimde sallayarak.. O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı.. “Hey baksana.. Bu Bay Michael’ın cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten.. Üç kere ben buldum, koridorlarda. ”
Ok Gibi Fırladım
Michael sekizinci katta yaşıyordu. Ok gibi fırladım tekrar asansöre. Michael yatmamıştı. Okuma odasında kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi. Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle “Evet bu benim cüzdanım” dedi. “Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum.”
“Hiçbir şey borçlu değilsiniz” dedim. “Ama özür dilerim. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum.” “Mektubu mu okudun?” “Sadece okumakla kalmadım. Hannah’yı da buldum..” “Buldun mu? Nerde? İyi mi? Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle..” “Çok iyi.. Hem de harika” dedim, yavaşça.. “Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım.” Elime sımsıkı sarıldı.. “O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti.” “Bay Goldstein” dedim.. “Gelin benimle..”
Asansörle üçüncü kata indik.. Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu.. Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu.. “Hannah” dedi.. “Bu bayı tanıyor musun?”
Beni Nikah Şahiti Yaptılar
Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden.. “Michael” dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..
“Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?..” “Michael” diye yutkundu Hannah. “İnanmıyorum.. Bu sensin. Benim Michael’ım.” Michael Hannah’ya doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar. Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı.. “Gördün mü, bak?” dedim “Yaşamda, yaşanması gereken her şey, er ya da geç, bir gün kesinlikle yaşanacaktır.” Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim? Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı.. Aşklarını on sekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan 76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında keşke siz de bulunsaydınız… Altmış yıl önce bittiği sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız.

///////////////////////////////////////////////

///////////////////////////////////////////////

DÜNYA TARİHİ

101 Yıl Önce Selfie

Yıl 1920. 101 yıl önce cep telefonu yoktu. İnsanlar böyle selfie çektiriyorlardı.

///////////////////////////////////////////////

UNUTULMAZ REPLİKLER

“Yaşlılık, bitmemesini istediğiniz tek hastalıktır.(Citizen Kane / Yurttaş Kane)

///////////////////////////////////////////////

ÇİVİ

“Düşündüğünü söylemekten korkmaya başladı mı kişi, düşünmekten de korkmaya başlar.” Vedat Türkali

///////////////////////////////////////////////

FIKRA

Hayat kurtarmak

Üniversitenin tarih bölümünde okuyan öğrenci ders veren profesöre “Neden bu saçmalıkları öğretiyorsunuz ki bize?..” diye sormuş, “Hayat kurtarmak için evladım!” diye cevap vermiş profesör. Öğrenci “Tarih öğrenerek nasıl hayat kurtarabilirim efendim?” diye sorunca “Bir düşün bakalım” demiş, “Maazallah bu kafayla sana tıp tahsili yaptırsalardı kim bilir kaç kişiyi telef ederdin?”