Şems-i Tebrizi ‘de “Kalp ruha der ki; ben severim, aşık olurum; ama acısını nedense hep sen çekersin. Ruh da cevap verir: Sen yeter ki sev.” Evet çok güzel söylemiş; “Sen yeter ki sev.”

31 Mart 2019 yerel seçimlerinde AK Parti’den İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Nihat Zeybekçi; “Ben Ferhat İzmir Şirin” demişti. Zeybekçi; “Ferhat dağları dele dele geliyor ya Türkiye’nin mega projeleriyle. Şirin ne halde biliyor musunuz? Çok affedersiniz, Şirin foseptik ile uğraşıyor” diye ekleme yapmıştı. Ferhat, Persler döneminde yaşayan bir nakkaştır. Süsleme sanatı ile ilgilenmektedir. Mimari süslemeler yapmaktadır. Sultan Mehmene Banu’nun kız kardeşi Şirin için sarayın süslemelerini yaparken, onu görür ve aşık olur. Ferhat, aşkında yanar, tutuşur. Gözüne uyku girmez. Yemekten, içmekten kesilir. İş yapamaz hale gelir. En sonunda Ferhat, Sultan’dan Şirin’i istemeye karar verir. Sultanın karşısına çıkar ve durumu açıklar. Sultan bu işe razı gelmez. Belli de etmez. İşi yokuşa sürmeye çalışır. Ferhat’a Elma Dağı’nı delip şehre su getirmesini söyler. Ferhat, aşkla bu teklifi kabul eder. Kazma, kürek dağlara girişir, kazmaya başlar. Kazdıkça kazar. Sultan, dadısıyla Ferhat’a haber gönderir. Şirin’in öldüğünü duyurur. Bunu duyan Ferhat, fenalık geçirir, Elindeki kazmayı havaya savurur. Kazma, Ferhat’ın başına düşer ve Ferhat oracıkta ölür. Kayaların dibinde, delmekte olduğu dağın eteklerindedir. Şirin bunu duyar. Hemen dağın eteklerine, kayalıkların olduğu yere gelir. Kahrından bizar olur. Kayalıklardan yuvarlanır. Şirin oracıkta ölür. Bu iki kavuşamayan aşık, aşkları uğruna dağı delmeye çalışıp su aradıkları yerde birlikte ölürler. Her ikisini de oraya gömerler. Yani hikayeye göre Ferhat ne dağı delebilmiş, ne de Şirin’ine kavuşmuştur. Aşkına kavuşamadan ölmüştür.  Aslında Zeybekçi bu hikayeyi hiç okumamış. ‘Hikayeler mutlu sonla biter’ diye düşünmüş. Kendisini Ferhat’a benzetip, dağları dele dele Şirin’ine yani İzmir’e kavuşacağını zannetmişti. Ancak hikayede olduğu gibi Ferhat gibi hüsrana uğradı. Öykülerde Aslı ve Kerem’de,  Leyla ile Mecnun’da, Tahir ile Zühre‘de birbirlerine kavuşamadı.

Hikayelerin aksine; eskiden Yeşilçam filmleri hep mutlu sonla biterdi. Demek ki gerçek ve yürekten yaşanan aşk öyküleri hep mutsuz bitermiş.  Bir insanı uzaktan seversin ya./ Onun haberi bile olmadan./ Onunla ilgili ondan habersiz hayal kurarsın./ Ret edilmek tehlikesi de yoktur./ Hayallerinle yaşar, hayallerinle mutlu olursun./ Olsun o uzakta olsun. Benim için önemi yok. / Hayallerimde yaşatıyorum dersin ya./ Bir süre sonra hayaller yetmez sana./ O’nun uzakta olması artık mutluluk değil, acı vermeye başlar,/ Çok susarsan buz gibi akan akarsuya gidip, kana kana su içmek istersin. /Ama içemezsin, küçük bir kaptan su içmek zorundasın./ Uzaktan sevmenin bedeli budur./ Hayallerindeki aşkın yok olmaması için acı çekmelisin... Üç yıl önce kaleme aldığım bu şiirde olduğu gibi sevdiğini onun bile haberi olmadan uzaktan sevmek daha az acıtıcı. Çünkü ‘duygularını kendi elinle verdiğin insanın suskunluğu bile daha çok acıtıcı ve daha sağır edici’ olabilir. Ama yine de ‘bunu tercih etmek daha delikanlıca’ olduğunu düşünüyorum. Sevdiğinin gönlünü kazanayım, başkasını değil de beni sevsin diye çaba gösterirken;  hayat sana olmadık hatalar yaptırır.  Kaybetme korkusu içine girince öyle mantıksız işler yaparsın ki! Saçının bir teline toz değmesine üzüldüğün, bir damla gözyaşına dünyayı yakacağın insana kendini başka bir insan gibi tanıtırsın. Ama sen öyle değilsin. Bunu ifade  edememek, gözlerinin içine bakıp kalbini dökememek acı bir yalnızlığa dönüşür.  Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi ''Sen ol da; ister yar ol, ister yara; lütfun da başım üstüne, kahrın da” demek istersin. Ama yaptığın hatalar nedeniyle sana karşı örülen duvarları aşamazsın. Cemal Süreya; “Annesinden dayak yediği halde yine ‘anne’ diye ağlayan çocuktur aşk” diyor. Sevdiğinin seni görmezden gelmesi, konuşmaktan kaçması, kendini sana karşı kapatması da dayaktır.  Ama tüm bunlara rağmen sevdiğinin ismini haykırarak ağlamak acıda olsa güzeldir. Mevlana; “Hüzun taze tutar aşk yarasını. Yaramdan da hoşum, yârimden de” demiş. Şems-i Tebrizi ‘de “Kalp ruha der ki; ben severim, aşık olurum; ama acısını nedense hep sen çekersin. Ruh da cevap verir: Sen yeter ki sev.”  Evet çok güzel söylemiş; “Sen yeter ki sev.”