Yapımcı, Yönetmen, Dijital İçerik Üreticisi, Gezi Yazarı Şenay Akkurt, Haberes Dergisi’nin 66’ncı sayısına konuk oldu. 'Hayat Bana Güzel' programıyla dünyadan ve Türkiye'den gezi deneyimlerimi paylaşan Akkurt, Yazarımız Cem Aksu ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdi. Akkurt; “Eskişehir'i çok seviyorum. Canlı, enerjisi yüksek, güzel planlanmış tasarlanmış modern bir kültür sanat şehri" dedi.
Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede doğdunuz? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
İstanbul'da doğdum Baba köklerim Üsküp'ten, anne köklerim Selanik'ten gelmişler. Ben 3 yaşından beri abla olan bir çocuk olarak, sorumluluk sahibi ve bilinçli bir çocuktum. Hep meraklıydım, okumayı çok severdim. Spora, müziğe, sahne sanatlarına, sinemaya her şeye ilgim yüksekti. Bilgiye ulaşmak yeni şeyler öğrenmek beni hep mutlu ederdi. Anne ve babamın genlerinden gelen yaratıcı taraflara müteşekkirim. Tüm çocukluğum, gençliğim ve bugün sürdürdüğüm hayatın alt yapısında çok önemli olduğunu düşünüyorum. Mimar Sinan Üniversitesi'nde Sosyoloji eğitimi aldım. İstanbul Üniversitesi'nde Kültürel Miras ve Turizm 2. üniversite
Siz aynı zamanda seramik sanatçısısınız. Nasıl başladınız seramik çalışmaya? Sizi çeken ya da etkileyen neydi?
Üniversitede öğrenciyken TRT İstanbul televizyonunda TRT 2 de kültür sanat programlarında staj yapmaya başladım 4 yıl süren bu dönem benim için muhteşem bir okul oldu ve vizyonumu genişletti. O dönemde Türkiye'nin ilk kadın seramik sanatçısı olarak bildiğimiz Füreya Koral'ın evine bir röportaj için çekime gittiğimiz gün sanırım benim için bir başlangıç. Kendi ağzından hayatını, seramiğe başlamasını ve çamurla ilişkisini, ailesini, sanatını dinlemek çok etkileyiciydi. O günden birkaç yıl sonra seramik çamuru ile tanıştım. 2000 yılından beri de bir daha ayrılmadık.

Seramik ile ilgili son dönemdeki çalışmalarınızdan bahseder misiniz bizler? Bir sergi söz konusu mu bu aralar?
Datça'nın yeni kültür sanat ve yaşam merkezi olarak bu sezon açılan Maison Magi'de bir karma sergide işim vardı. Datçalı sanatçılar sergisiydi. Yine Ekim ayında Bodrum Dibekli Han Kültür Sanat Köyü'nde Erdinç Bakla Sanat galerisinde bir kişisel sergim oldu. “Homo Ludens / Oyun Oynayan İnsan” önümüzdeki yıl için yeni bir kişisel sergi olacak. Şimdi onun için çalışıyorum.
Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji mezunusunuz. Genel anlamda sanatın ve sanatçının ülkemizdeki yerini bir sosyolog olarak nasıl değerlendirirsiniz?
Bu çok derinlikli ve katmanlı bir soru. Kısaca cevap vermek kolay değil. Sanat kültürel ve sembolik bir ifade alanı. Bir hafıza, not düşme, dikkat çekme, direnme vb. birçok şekilde tanımlanabilecek bir varoluş biçimi. Döneme, cinsiyete, malzemeye, mekâna pek çok değişkene göre farklı hikâyeler okuyabiliriz. Bugün ekonomi, özgürlük, sansür, baskı, teknoloji, gibi çok fazla değişken var. Her şeye rağmen üretmek ve paylaşmak için mücadele eden sanatçıların görünürlüğü ve yaşamını sadece sanat yaparak devam edebilmesi için görünür olması kendini anlatabileceği alanlara ve desteklere ihtiyaç var. Popüler kültürün etkisi, tüketim toplumuna dönüşmemiz ve dijitalleşme ile hem daha görünür hem kalabalıkta kaybolmaya müsait ve kırılgan.
“Hayat Bana Güzel” ismiyle harika bir programınız var. Bu programın çıkış noktası nedir? Programın içeriği nedir? Yeni yerler yeni insanlar tanımak insan hayatında neleri değiştiriyor? Sizi etkileyen bir anı ya da hikâye oldu mu?
Teşekkür ederim. TRT, Kanal D ve Show TV gibi televizyonlarda yapımcılık, yönetmenlik deneyimleri sonrası 2003’te üç ortak bir yapım şirketi kurduk. Video prodüksiyon çalışmaları dışında Türkiye'nin ilk dijital ajanslarından biri olarak yola devam ettik. Bu yolculuk ile teknoloji ve dijital yayıncılığın yolculuğunu yakından takip edip ilklerden olduk. Türkiye'nin ilk online televizyonu Ajanda TV ile kültür sanat yayıncılığı da yaptık. İlk kurumsal Youtube kanalını kurup onun içerik kurgusu, yönetimini yaptık. Bu süreçte bende bir gezi programı yapmaya başladım. Bugün 'Hayat Bana Güzel' 10 yaşında. Hala dünyadan ve Türkiye'den gezi deneyimlerimi takipçilerimle paylaşıp rehberlik ediyorum. Kültür turu, yaşam tarzı, kişisel seyahat deneyimlerim her şeyden bulabileceğiniz seyahat edilen şehre ve zamana göre şekillenen geziler. Her seyahat farklı bir deneyim ve kişisel gelişim sağlıyor. Çok renkli, katmanlı ve fakat yorucu bir iş olduğunu itiraf etmeliyim. Benim için en unutulmaz olan kıtalar aşıp Küba'ya 1 Mayıs için gittiğimiz yolculukta bir seri planlama hatası ve aksilikle Devrim Meydanı'nda yapılan 1 Mayıs kutlamalarını kaçırmış ve görememiş olmamız sanırım. Finlandiya Lapland de kutup ışıldamalarını -30 derecede donmuş bir buzun üzerinde saatlerce bekledikten sonra izleyebilmek büyülü ve mucize gibiydi.

Program öncesi gezi programınızı nasıl şekillendiriyorsunuz? Programlarınızda özellikle müzeleri de gezmenizin özel bir sebebi var mı?
Uzun okuma, izleme araştırma süreci sonrası hiçbir yazılı metin vb. olmadan gidip o şehirde geçirdiğim günlerde kişisel deneyimim ile birleştirip doğalında ne yaşarsak aktarıyorum. Kişisel olarak ben bir kültür gezginiyim zaten müze gezmeyi, antik kent gezmeyi, tarih, mitoloji, arkeolojiyi seviyorum. İnsanların ve toplumların tarihsel yolculuğunu izlemek ve zamanda yolculuk yapma fırsatı veriyor.
Bu gezi programları aile ve sosyal hayatınızı ne şekilde etkiliyor?
Planlı bir insanım, zaten eşim de iş ortağım. Dolayısı ile bu bizim yaşam şeklimiz. Kızımız küçükken biraz zor olabiliyordu fakat büyüdükçe işler değişti. Tabi bu geziler iş seyahatleri yani çalışıyoruz. İnsanlar iyi tatiller ya da gezip geldiniz dediğinde anlıyorum ki bu işin doğası gereği yiyip içip geziyor görünüyor. Seyahatler yoğun olunca insan evinde dinlenmek ve sakin zaman geçirmek istiyor tabi. Az ama iyi dostlarla sık sık olmasa da derin ilişkilere devam.
Gezi programında Eskişehir’e de geldiğinizi biliyorum. Şehrimizi nasıl buldunuz? Neler söylemek istersiniz Eskişehir ile ilgili?
Eskişehir'i çok seviyorum. Canlı, enerjisi yüksek, güzel planlanmış tasarlanmış modern bir kültür sanat şehri olarak hafızamda. Öğrenci şehri olması da bunda etkili. Yılmaz Büyükerşen’in vizyonunun bunda etkisi büyük tabi.