Eski tıp anlayışına göre, insan vücudunun dengesi, içinde bulundurduğu kan, safra, balgam ve sevdanın dengesi ile ilgiliydi. Ahlat’ı faside, bu sıvılardan birinin bozularak yani o sıvının diğerlerine galip gelmesine bağlı olarak ortaya çıkan ve tedavisi zor olan hastalıkları tarif etmekteydi. Tedavi ise doğal olarak, Fasid olan yani diğerleri üzerine galip gelen sıvıyı, kusturma, ishal ya da ameliyat yoluyla dışarı çıkarıp vücuttan atmak gereğini sağlamaktı. Bunun sonucu olan hastalıkların tam isimlerini günümüzde pek bilmesek te kaplıca tedavisinin bu hastalıklara iyi geldiği bilgisi özellikle Evliya Çelebinin seyahatnamesinde göze çarpmaktaydı.

Tabib İbn-i Şerif tarafından yazılan ve 15. yy’a ait bir tıp kitabı olarak bilinen “YADİGâR”, o günün Osmanlı ülkesinde görülen ve hastalık olarak da tanımlanan tüm hastalıkları ve onların tedavilerini anlatan ilginç bir kaynak olarak dikkat çekmektedir. Bunlardan biri de bizim günümüzde felç veya inme olarak bildiğimiz Fâlic’dir. Kitapta, felç baştan inip yüreğe dökülen bir illet olarak tanımlanır. Yaşlılarda daha çok görülen bu hastalıkta, kişinin bir yanı bazen iki yanı birden tutulur ve elleri ayakları hareket edemez. Tedavisi günümüzdeki tedaviden çok farklı anlatılır. Bu hastalıklarda öncelikle kişi “tîz hukne” denilen bir yöntemle ile istifrağ ettirilir. Bazen mevsim, yaş ve mizaç uygun ise hacamat yapılır. Kükürtlü su ve deniz suyu faydalı olabilir. Köknâr içi dövülür, balla karıştırılıp günde üç direm yemek olarak verilir. Bir taraftan da şarap içmek çok zararlıdır. Felçli kimselerin bulunduğu evde güvercin beslenmesi önerilir. Bu güvercinler, hastanın yattığın yerin altında veya üstünde olabilir.

Osmanlı tarihine bakıldığında, zatı muhteşem padişahların ölüm nedenleri birbirinden çok farklıdır. Felç bunların içinde en sık görülen bir neden olarak göze çarpmaktadır. Bu padişahlara göz atmak istersek karşılaştığımız bilgiler şöyledir.

2. Osmanlı padişahı ORHAN GAZİ, 82 yaşında felç nedeniyle ölen ilk padişahtır.  Osmanlı padişahları içinde en uzun yaşamış olan kişi olarak da bilinir.

6. Osmanlı padişahı II. MURAT, beyin kanamasından genç yaşta ölmüştür. Öldüğünde 47 yaşındadır. Padişahlığı sırasında en çok şikâyet ettiği hastalığının baş ağrısı olduğu hemen hemen tüm kaynaklarda geçer. Yine şiddetli bir baş ağrısının ardından 3 günde bu dünyaya veda etmiştir.

10. Osmanlı padişahı KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN da 1566 da ki Zigetvar kuşatmasının ardından 71 yaşında beyin kanamasının ardından vefat etmiştir. Kanuni’nin bundan önce mücadele ettiği gut, dizanteri, anjina gibi pek çok farklı hastalığı da bulunmaktadır. Belli ki, kalp ve böbrek sağlığı da çok iyi değildir.

24. Osmanlı padişahı 1. MAHMUT için ise durum biraz farklıdır. Ölüm beyin kanamasıdır ama nedeni, diğer felçten ölen padişahlardakinden farklı attan düşmekten olan travmaya bağlıdır.  Öldüğünde 58 yaşındadır.

27. Osmanlı padişahı, 1.ABDÜLHAMİD, 1787-1791 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Anapa Kalesi`nin Rusların eline geçtiği haberi üzerine beyin kanaması geçirir ve bir süre sonra 1789 da 64 yaşında ölür.

600 yıl boyunca 36 padişah tarafından yönetilen büyük bir imparatorluğun, 5 padişahı beyin kanama veya tıkanması nedeniyle ölürken geriye kalan hükümdarlar, intihar veya katledilerek, verem ve diğer enfeksiyonlardan, prostat kanseri ve yüksek şeker vakalarından bu dünyaya veda etmişlerdir. Çoğunun ölüm yaşları genç olduğu için eğer yaşasalardı felç olurlar mıydı soruları hep akıllarda olacaktır. Çünkü günümüzde felç nedeni olduğunu çok iyi bildiğimiz ve risk olarak yorumladığımız, şeker hastalığı, tansiyon, kötü beslenme şekli, sigara ve benzeri duman içeren madde kullanımı, stres ve kalp hastalıkları,  pek çok hükümdarda vardır.

Bugün felç tedavisi ve korunmada en sıklıkla kullanılan ilaç olan aspirin 1897 de üretilmiştir. Hükümdarlar ne yazık ki tedavileri için bu ilaca ulaşamamışlardır. Oysa Salisilik asit, bir dizi ağacın kabuğunda ve bir dizi meyve, tahıl ve sebzede bulunan bir bitki özütünün ana bileşenidir. Tarihte salisilik asidin reçete edildiği ilk kaynak, MÖ 2000 yıllarına tarihlenen bir Sümer tabletidir. Sümerler, belirli bir ağaç türünün kabuğunu kazıyıp bu kabuğu yediklerinde ağrılarının dindiğini keşfetmişlerdi. Sümerlerin kabuğunu sıyırdıkları o ağaç ise söğüt ağacıdır. Antik Mısır’ın Ebers Tıp Papirüsü’nde söğüt ağacı ile ilgili tedavi yazıları görülür. Ayrıca 460-377 yılları arasında yaşayan Yunan hekim Hipokrat da söğüt yapraklarının ve kabuğunun ağrı ve ateşi azalttığını yazmıştır. Ancak modern dünyanın salisilik asidin potansiyelinin farkına varması 2 bin yıldan fazla zaman almıştır. 1948’de Kaliforniyalı doktor Dr. Lawrence Craven kalp krizi riskini önlemenin bir yolunu,  günde bir aspirin içmek olduğu fikrini ortaya atması ile ilaç olarak özellikle kalp ve beyin sağlığında değeri yükselmiştir.  Bugün kalp krizi veya inme geçirme riski olan hastalara aspirin tavsiye edilir. Çünkü beyne ve kalbe giden damarlarda pıhtı oluşması olasılığını azaltmaktadır. Normal şeker, normal tansiyon, iyi bir kalp, düşük yağlar ve proteinli gıdalar, aspirin ile iyi bir dostluk kurarlar. Sağlıklı eller, kollar ve diller ile sağlıklı bir yaşam sağlarlar.

Son olarak yazımız,  felçten ölen ünlü Osmanlı padişahı, zatı muhteşem Kanuni Sultan Süleyman’ın şu sözleri ile bağlamak en anlamlısı olacak gibi görünmektedir.

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi”

“Halkın gözünde devlet (iktidar) gibi değerli bir şey yok. Halbuki şu dünyada bir nefes sıhhat gibi devlet (güç) olamaz.”

Sevgiler…