Son yıllarda hayatımızın her aşamasında karşı karşıya kaldığımız şiddet olgusu giderek okullarımızı da sarmaladı ve çok sayıda eğitim emekçisi şiddetin hedefi haline gelmeye başladı. Her geçen gün durum daha ciddi bir hal alıyor. Okullarımızın şiddetin yansıdığı veya karşılık bulduğu bir alana dönüşmesinin nedenlerini artık sorgulamak zorundayız.

Dünya Sağlık Örgütü, şiddeti; bireyin kendine veya çevresindekilere kasıtlı olarak uyguladığı; sözlü, fiziksel ve cinsel türden davranışlar, olarak tanımlamaktadır.

Eğitimde şiddeti ise, “Bireyin zihinsel, duygusal ve bedensel olarak maruz kaldığı olaylar neticesinde gelişimine etki eden olumsuz olgu ve olaylardır” ifadesiyle açıklayabiliriz. Bu etkinin sadece mevcut zaman dilimiyle sınırlı kalmadığı, bireyi yaşam boyu etkilediği düşünülünce, işin ciddiyeti daha iyi anlaşılmış olur.

NASIL BU HALE GELDİK?

Son yıllarda yaygınlaşan ayırımcı politikalar, nefret dili kullanımı, yoksulluk ve adaletsiz gelir dağılımının giderek derinleşmesi, hak arama kurumlarına karşı duyulan güvensizlik toplumun her kesiminde öfkeyi ve hoşgörüsüzlüğü artırdı. Artık toplumda yasal çerçevede hak aramanın yerini “şahsen haddini bildirme” almaya başladı. Elbette eğitim dünyası da bu olumsuzluklardan etkilendi.

Eğitimde şiddet; öğrencinin öğrenciye, yönetici, öğretmen ve kurumdaki diğer çalışanların öğrencilere veya farklı kişilerin öğrenci, öğretmen ve yöneticilere uyguladığı fiziksel, psikolojik ve cinsel türden olumsuz davranışlar olarak sıralanır. Şiddetin hiçbir türü kabul edilemez ancak son yıllarda öğrencilerin/velilerin öğretmenlere ve eğitim yöneticilerine karşı gösterdiği şiddetin giderek artmaya hatta “can almaya” başlaması endişe ile izleniyor.

ÖĞRETMENİN İTİBARINA NE OLDU?

Öğretmenler tarihin her döneminde toplumun aydınlanma öncüsü konumlarıyla herkesin saygı duyduğu kişiler olmuştur. Ancak o günlerden; öğretmenine sahip çıkamayan, fiziki ve psikolojik saldırılara karşı korumasız bırakılan bir sisteminin hakim kılındığı zamanlara gelmek herkesi üzmektedir.

Öğretmeni itibarsızlaştıran; toplumdaki yerini ve okuldaki işlevini her fırsatta küçültmeye neden olan uygulamalar öğretmene şiddet vakalarının temelini oluşturmuştur.

MEB NE YAPIYOR?

Neredeyse her geçen gün yurdun bir köşesinde öğretmene şiddet vakası  yaşanırken, MEB hala bu konuya dair engelleyici herhangi bir önlem politikası veya eylem planı geliştiremedi. 

En ücra köşelere tayin edildiğinde bile "Bayrağımızın dalgalandığı her yer Vatan toprağıdır” diyerek özveriyle görev yapan eğitim emekçileri, toplumda baş tacı yapılması gerekirken hiçbir dönemde bugün olduğu kadar her türlü saldırıya açık hale gelmedi.

Şiddete maruz kalan öğretmenler, mesleğinden soğuma, okula karşı güven kaybı, okulda geri plana çekilme, stres ve hırpalanmış öğretmen sendromu gibi sorunlar yaşamaya başladı.

EĞİTİM ŞİDDETİ YOK EDER Mİ?

Toplumsal bir şiddet söz konusu olduğunda; eğitim, şiddetin ortadan kalkması için en doğru araç olarak gösterilir. Bu yaklaşım elbette doğrudur. Ancak, bir ülkede eğitim faaliyetini yürüten kişilerin yani öğretmenlerin şiddete maruz kalmaları o ülke için çok düşündürücü bir durum olarak ele alınmalıdır. 

Eğitim çalışanlarının baskı ve tehditlerin kıskacına bırakıldığı, güvensiz ve güvencesiz iş ortamlarına itildiği, öğrenci-öğretmen-veli ilişkisinin giderek yozlaştığı bir ortamda eğitim ve öğretim mekanizmasının toplumu dönüştüren ve iyileştiren bir sonuç üretmesi beklenemez. 

İstanbul’da bir okul müdürünün hayatını kaybettiği üzücü olayın failinin Irak kökenli bir öğrenci olması göçmen/sığınmacı politikaları açısından ayrıca değerlendirilebilir. Ancak, bu olaydaki asıl üzerinde durulması gereken noktanın bir öğrencinin okuduğu okulda bir öğretmenini silahla öldürmesi olduğu unutulmamalıdır.

NE YAPMALIYIZ?

Önüne geçilemeyen farklı şiddet biçimlerine karşı çocuklara okulda şiddet konusunda farkındalık kazandırma çalışmaları artık daha önemli bir hale gelmiştir.

MEB’in, eğitim kurumlarının tümünde, şiddetle mücadele edebilmek için alınması gereken somut önlemleri gösteren bir eylem planı olmalıdır. Bu kapsamda tüm eğitim çalışanlarına yönelik şiddete ilişkin kapsamlı bir yasal düzenleme acilen hayata geçirilmelidir.

Atatürk’ün dediği gibi eğer; 'Yeni nesil öğretmenlerin eseri' olacaksa, öncelikle öğretmenlerin çalışma güvenliği ve güvencesi sağlanmalıdır.

Herkes bilmelidir ki bir toplumda öğretmenler değerli kılınmadan, çocuklarımız için daha iyi bir gelecek ve daha iyi bir ülke inşa edilemez!..