Türkiye’de eğitim tartışmalarının hiç bitmeyen bir başlığı vardır: “bağış”

Bakanlık her fırsatta “Okullarda bağış alınmayacak” diye açıklama yapar. İl Milli Eğitim Müdürlükleri bu talimatı okul müdürlerine iletir. Peki sonra ne olur? Koskoca okullar, kaderine terk edilir!

Çünkü aynı bakanlık, aynı müdürlük, okullara ne güvenlik görevlisi gönderir ne hizmetli verir. Yüzlerce öğrencinin okuduğu, binlerce velinin emanet ettiği okullar, iki personel ile ayakta durmaya çalışır. Bir yanda hijyen sorunu, bir yanda güvenlik açığı… Öğrenci sayısı kabarık, ama destek sıfır!

İşte tam bu noktada okul müdürleri köşeye sıkışıyor. Bakanlık “bağış almayın” diyor, ama kapıdan içeri girdiğinizde çöpünü toplayacak, tuvaletini temizleyecek kimse yok. Veliler haklı olarak soruyor: “Biz vergimizi ödüyoruz, çocuklarımızın güvenli ve sağlıklı ortamda eğitim görmesi hakkımız değil mi?”

Evet, haklılar. Velilerin tek isteği çocuklarının sırasının temiz, sınıfının güvenli, bahçesinin düzenli olması. Bunun için de müdürlerin önüne getirilen tek çözüm: “bağış.” Ama o bağış, gönüllülük değil; çaresizliğin dayatmasıdır.

Asıl sorun, eğitim sisteminin en tepesinde. Eğer devlet, okulların en basit ihtiyacını karşılamıyorsa; hizmetlisini, güvenliğini, araç-gerecini göndermiyorsa, o zaman veliden istenen bağış bir zorunluluğa dönüşür. Ve bu da hem veliye haksızlık, hem okul müdürüne eziyettir.

Buradan açıkça soruyorum:
• Okulların temizliği velinin görevi midir?
• Çocukların güvenliğini anne-babalar mı sağlamalıdır?
• Vergisini ödeyen yurttaşın, çocuğunu güven içinde okutma hakkı yok mudur?

Eğitim, lüks değildir. Eğitim bir haktır!
Bu hakkı sağlamak da okul müdürünün, velinin değil; devletin asli görevidir.