Ölçme değerlendirme araçları geribildirimler sunarak, eğitim sürecini organize eden kurum ve kişilere rehberlik eder.

Bu geri bildirimler sayesinde eğitim sürecinde yaşanan sorunlar çözülmeye çalışılır. Sağlıklı bir ölçme değerlendirme ile öğrencilerin ilgi ve gereksinimleri tespit edilir, yeteneklerine uygun yönlendirmelerde bulunulur. Ancak, bizim eğitim sistemimizde, ölçme değerlendirmenin araçlarından olan sınavlar, sistemin merkezine taşınmış ve sistemin en büyük sorunu olmuştur.

SÜREKLİ  SINAV, SÜREKLİ TEST!..

Türkiye’de öğrenciler öğretim yılı içinde sürekli sınava tabi tutulurken, bir üst eğitim kurumunda öğrenim görebilmek için de merkezi sınavlara girmek zorunda kalıyorlar. Ayrıca bu sınavlara hazırlanmak için neredeyse ilkokul 1. sınıftan ortaöğretim son sınıfa kadar çeşitli etüt, kurs, dershane hatta okullarda defalarca deneme sınavlarına girmek zorundalar. Buna rağmen istenilen, beklenen başarı ve kazanımlar toplumu, aileleri, bireyleri mutlu edecek noktada olamıyor.

Çocuklarını bir üst okula hazırlamaya çalışan aileler, sonuçlar açıklandığında yaşadıkları hayal kırıklıklarını özel okullarla gidermeye çalışıyorlar. Benzer durum üniversite sınav sonuçları tercih döneminde de yaşanıyor ve bu kez devreye sözde kar amacı gütmemek için kurulan vakıf üniversiteleri giriyor. Yani yaklaşık 6 yaşında 3 seçenekli testlerle başlayan eğitim süreci sadece seçenek sayısı artan sınavlarla devam ediyor.

20 YILDA 17 KEZ DEĞİŞEN SİSTEM!..

2002 yılından bu güne tam 8 kez Milli Eğitim Bakanı 17 kez eğitim sistemi değiştirildi. Ancak, sınav odaklı eğitim anlayışı değişmedi. Yapılan sistem değişiklikleri sonrası uygulanan her sınav sonucundan sonra eğitim süreçlerinde iyileştirmeler yapılması beklendi. Ancak, uygulanan merkezi sınavların sonuçlarına göre ne gibi değişiklikler yapıldığına baktığımızda, sadece sınavın şeklini değiştirmekten başka bir şey yapılmadığı görüldü.

Sınav odaklı kurgulanan eğitim sistemlerinde, öğrenmenin ve bilginin niteliği değişmiştir. Öğrenmenin amacı ve öğrencinin genel anlamda gelişimi arka plana atılmaktadır. Sonuç olarak, sınav puanlarının oluşturduğu hiyerarşik yapı hem okul hem öğrenci boyutunda sorgulanamaz bir şekilde meşrulaşmaktadır.

EZBERCİLİK ÖNE ÇIKIYOR!..

Sınav odaklı, “öğrenilen şeyi hatırlama” üzerine kurulu sistem, ezberci eğitim anlayışını merkezine alır.

Ezberci eğitimin en büyük zararı öğrenilmiş olan bilgilerin çok çabuk ve kolay bir şekilde unutulmasıdır. Uzmanlar özellikle ergenlik döneminde ezberci bir sistemle karşılaşan öğrencilerin “anlayış, kavrayış ve algılama yetilerinin” ve öğrenme potansiyellerinin giderek köreldiğini vurguluyorlar.

Ülkemizde tüm kademelerde uygulanan sınav odaklı sistem, öğrencilerin ezberci eğitimin baskısı altına girmesine neden olmuştur. Bunun sonucu olarak da, eleştirel düşünen, sorgulayan, araştırma yapan, bütünlüğü kavramaya çalışan, olayları inceleyen öğrenci yetiştirme hedefleri ikinci plana düşmektedir.

RESİM,MÜZİK DERSLERİ YAPILMIYOR!..

Eğitimin uzun zamana yayılan gerçek beklentileriyle, sınavların ortaya çıkardığı pratik sonuçların giderek daha fazla ayrıştığı rahatlıkla gözlenmektedir.

Türkiye’de sınavların uygulanması her ne kadar bilginin ölçülmesi ve değerlendirilmesi üzerinden tartışılıyor olsa da bu durum her sınavın aslında “en başarılı test çözenlerin” seçilmesi ve diğerlerinin elenmesi üzerinden gerçekleştiği gerçeğini değiştirmemektedir. 

Sınav odaklı eğitim sistemi girdabına kapılan birçok okulda sınav dönemleri yaklaştıkça resim, müzik, beden eğitimi gibi derslerin yapılmayıp yerlerine sınava yönelik çalışmalar yapıldığı hepimizin malumudur.

YKS’ye hazırlanan öğrenciler son sınıfa geldiklerinde ya uzun süreli rapor alıyorlar ya da kayıtlarını doğrudan açık liseye alıyorlar. Bu duruma gerekçe olarak sınavlara daha rahat hazırlanmak istediklerini gösteriyorlar.

Görüldüğü gibi, sınav odaklı bir eğitim sistemi ile eğitimden anladığımız her şey kökten değişime uğramaktadır. Bu durumda eğitim, artık iyi insan, iyi yurttaş yetiştirilmesi ile ilgili süreç olmaktan çıkarak; sınav, puan ve teste eşitlenmeye başlamıştır.

Bu sistem, bir sınav sonucuna bağımlı nitelikli/niteliksiz okul ayrımcılığı ile örselenen, gidebileceği okulun kendisine iyi bir gelecek yaratamayacağı umutsuzluğuna kapılan, olanakları kısıtlı çocukları açık liseye göndererek örgün eğitimin dışına itmektedir. Daha da kötüsü; çok sayıda çocuğumuz okumaktan umudunu keserek okullarını terk etmektedir. Öğrencileri sınavlara hazırlamak için bir yığın ayrıntılı bilgiyi ezberletmeyi marifet sanan ama bilgiyi kullanmalarına, sorgulamalarına, araştırmalarına izin vermeyen bir eğitim sisteminin çocukları okullarından koparttığını izlerken;  bizzat bu sistemin kendisinin giderek “cehalet” ürettiğini görmek ise yine en çok eğitimcileri üzmektedir…