“Gidiyor musunuz?
Güle güle.
Kapıyı iyice kapayın.
Sizden üşüdüm…”
(s.18)
***
Yazardan okuduğum ilk kitap olmasının ötesinde, yazarın ilk kitabı olması da ilginç doğrusu.
Öyleyse değişik bir ifadeyle başlayalım yazıya; oldukça geç olsa da “Merhaba Füruzan” diyelim mesela.
“Füruzan”ın 1972 Sait Faik Hikâye Ödülü’nü de almış “Parasız Yatılı” kitabında biri hariç tamamı kadınların etrafında dönen, her biri vicdan sahibi bir insanın burnunu sızlatacak nitelikte 12 öykü var.
Yıllar önce yazılmış ama ‘geçmişteki biz’ ile ‘bugünkü biz’in inşa ettiği bu toplumda pek de değişmeyen, aynılıktaki kaderleri, acıları ve halen itirafa, yüzleşmeye cesaret edilemeyen, değiştirilmeyi bekleyen gerçekleri barındıran kadın öyküleri.
Füruzan’ın öykülerinde her yaştan, her yöreden, her sosyal gruptan kadınlar var: Ağa karısı, vali kızı, göçmen, dul, evladını kaybeden ana, hizmetçi, yatılı, ezilen…
Nefes almış ama yaşamamış kadınlar.
Öykülerin bazıları küçük bir kız çocuğunun, bazıları olgun bir kadının, bazıları da yaşlı bir annenin hayatını, duygularını ete kemiğe büründürerek taşımış satırlara.


***
Derin bunalımlara öykünen kişilerin sığlığı var sanki “Sabah Eskimişliği”nde.
Dudak boyaları ve pudralarla oluşmuş, samimiyetsiz ışıltılar taşıyan mutsuz kalabalıktan uzaklaşmak için, rüzgâr dolu “Özgürlük Atları”na duyulan özlem var.
Bir türlü gelmeyen mutluluk için Doğu’nun soğuk kış günlerinde kendisi ve çevresiyle hesaplaşan, gittikçe rutine boğulan bir memurla tanışırız “Munip Bey’in Günlüğü”nde. 
Büyük kentteki teyzesinin evine gelir gelmez, geride bıraktıklarını aramaya başlayan “Taşralı” kızın duygularına ortak oluruz sonra.
Kuşaklar arası çatışmadır “Piyano Çalabilmek”; var olan hayata tutunamayıp ümit edileni çocuklarına yaşatanların öyküsüdür “Nehir”;  aile içinde farklı düşünen bireylerin çatışmasına tanık oluruz “Su Ustası Miraç”ta.
Sahip olunamayanın ulaşılmazlığını çocuk için maskeleme gayreti görülür “İskele Parklarında.”
İki göçmen aile karşılaşınca, geçmişe dönük özlemler taşıyan yürekler açılıverir “Edirne Köprüleri”nde.
Daha çocukken büyümek zorunda kalan, kendinden vazgeçip başkalarını mutlu etmeye çalışanların öyküsüdür “Parasız Yatılı”.
‘Yaz Geldi’ğinde yoksul iki çocuğun gönlüyle birlikte iskele yanında, deniz kıyısında, kapalı lunaparkta gezeriz.
Evlatlık verildiği evin beyinin saldırısıyla başlayan kara kaderi, kendinden oldukça büyük biriyle evlenince de süren Gülendam’la tanışırız “Haraç”ta.
Öykülerin her birinde, bu ülkenin bir yerlerinde yaşanmış acıların sisli fotoğraflarını görünce, insanın Baudler gibi söylenesi geliyor:
“Her nerede değilsem orada mutlu olacakmışım gibi gelir.”


***
Füruzan’ın, yalın Türkçesi ve akıcı üslubuyla kaleme aldığı, yurdun farklı yörelerinden, farklı yaş grubundan kadınların öykülerini okumak yetmiyor, okurda Proust etkisi yaratan her bir cümlesi üzerinde inceliklerin detayda olduğu bilinciyle uzun uzun düşünmek de gerekiyor. 
Her bir öykünün kurgusu, anlatımı, çevre ve ruhsal betimlemeleri enfes.  Hikâyeler öylesine canlı, öylesine gerçekçi bir gözlemle yazılmış ki; her an biri çıkıp “o hikâyedeki, benim” diyecekmiş gibi geliyor insana.
Düz bir anlatım yerine kişilerin iç sesleriyle donanmış okuma yolculuğunda, zaman sarmalı içerisindeki trajedilerin, gözyaşlarıyla ıslanmış bulvarında buluveriyor insan kendini.
Tek kelimeyle bayıldım.
***
Yazarın acılara sığınarak okuyucuyu etkilemeye çalıştığı da sanılmasın, bunun yerine durumu usta bir dille zekice ortaya koyuvermiş. Acıları tatlı tatlı işlemiş, insan ruhuna da şöyle bir dokunuvermeyi başarmış.
Dili öylesine sade, üslubu öylesine samimi ki, içinde barındırdığı görünmez yumuşaklıkla da huzurun ucunu gösteriyor okuruna.
Seçtiği üslup ve yöntem duygu yoğunluğu oluştururken, kitap bittiğinde anlama ile ilgili soru işaretleri kalmıyor değil. İnsan tek odalı bir evde, kalbini kıran büyüklerine küs bir çocuğun, gönlünün alınmamış olmasından duyduğu rahatsızlığı hissediyor içinde. Galiba Füruzan da öykülerinde bunu istemiş.
Okuyanı rahatsız ederek düşünmeye sevk edeceğine inandığım Füruzan öyküleri için, her zaman söylenen “iyi okumalar” temennisinin yanına, ‘iyi düşünmeler’i de eklemek istiyorum.
Füruzan’ı okumamış ve anlamamış olmak büyük eksiklik; “hayatınızda bir kez olsun Füruzan okumadan ölmeyiniz” dersem büyük bir laf etmiş olur muyum, bilmiyorum.
***
“Duygularımızdan, sevgimizden utanır olduk. Sevgisizliği savunmayı aklı yüceltmek sandık.”