Çocukların okul çağı yaklaştıkça anne ve babaların aklına bir soru takılmaya başlar; “çocukları özel okula mı devlet okuluna mı gönderelim?” Bu sorunun yanıtı kurumlara göre önemli değişkenlikler gösterdiği için her iki seçeneğinde olumlu ya da olumsuz çok yönlü özelliklerinden söz edebiliriz. Ancak, “özel okul mu devlet okulu mu” sorusuna yanıt arayan ailelerin diğer ölçütlere geçmeden önce işin maddi boyutunu çok iyi düşünmeleri gerekiyor.

“BEN DEVLET OKULUNDAN VAZGEÇMEM!”

Devlet okullarındaki çocuklar her gelir grubundan insanla birlikte eğitim alır, toplum gerçeklerini yakından tanıma fırsatı yakalar ve daha çok arkadaş edinme şansları olur. Genelde kalabalık sınıflarda yetersiz teknik olanak ve malzemeler ile çalışıldığı için zorunlu olarak paylaşmayı öğrenir, bencillikten uzaklaşır. Farklı tavır ve uygulamaları olan okul yöneticileri ve öğretmenlerle karşılaşır, pek çok zorluk ile mücadele etmesini öğrenir, ileride karşılaşacağı sorunlara karşı daha dirençli olmayı öğrenir. Öğretmenlerinden kolay kolay fazladan not alamayacağını bildiği için derslerine daha fazla çalışmaktan başka çaresi olmadığını anlar, sorumluluk bilinci gelişir. Genelde evlerine en yakın okula gittikleri için sabah çok erken yola çıkmazlar, akşam eve çok geç dönmezler.

“BENİM ÇOCUĞUM DEVLET OKULUNDA YAPAMAZ!”

Kalabalık sınıflarda yapılan eğitim devlet okullarının ilk dezavantajıdır. Kalabalık nedeniyle öğretmenler çocuklara yeterli vakit ayıramaz. Birçok devlet okulunda ders araç gereçleri genelde eksik, kırık ve eskidir. Bilgisayar sayısı, laboratuvar malzemeleri yeterli değildir. Devlet okullarında okul temizliği konusunda sıkıntı bitmez. Çünkü temizlik görevlisi sayısı yeterli değildir. Yabancı dil eğitimi için gerekli donanım ve ders saatleri yetersizdir. Rehberlik hizmetleri zayıftır. Rehber öğretmenler asli görevlerinin dışında daha çok disipline giden ve sorun çıkaran çocuklarla uğraşırlar. Öğrenciler arasında veya öğretmenlerle öğrenciler arasında yaşanabilecek sorunların çözüm yöntemleri “okullara ve yöneticilere göre değişiklik gösterse de” sıkça disiplin kuruluna başvurulur. Devlet okullarındaki bazı yönetici ve öğretmenler “demokratik eğitim” kavramından hiç hoşlanmazlar.

“SİHİRLİ KELİME: ÖZEL!”

Özel okullarda ilk avantajı sınıf mevcutlarının az olmasıdır. Bu sayede öğretmenler öğrencileri daha yakından tanırlar. Geniş alanlı yerleşkelerde faaliyet gösteren birçok özel okulun sınıfları ferah, eşyaları renkli ve yenidir. Sandalyeler genelde ergonomiktir. Her öğrencinin kendine ait bir dolabı vardır. Her gün eve ağır çantalar getirilip götürülmez. Özel okullarda ders saatleri dışında fazladan ek ders ve etüt uygulamaları vardır. Bu çalışmalar öğrencileri zorlamakla birlikte sınavlarda başarılı olma olasılıklarını artırır. Rehber öğretmen sayısı yeterlidir. Çocukların akademik başarıları ve sosyal gelişimleri daha yakından takip edilir. Özel okulların sanat, spor ve bilimsel proje çalışmaları için gerekli olanakları oldukça fazladır. Sosyal etkinliklerin fazlalığı öğrencilerin mutlu ve özgüvenli birer birey olmalarına hem de akademik başarılarının artmasına yardımcı olur. Kavga, akran zorbalığı gibi sorunlar daha az yaşanır. Sorunların çözümü için hızlı hareket edilir. Disiplin cezası fazla gündeme getirilmez. Güvenlik olanakları devlet okullarına göre oldukça gelişmiştir. Özel okulların çoğunda yabancı dil eğitimine erken çocukluk döneminde başlanır, uzman öğretmenler ve etkileşimli yöntemlerle yabancı dil öğretimi önemsenir. İtalyanca, İspanyolca gibi dillerini kinci yabancı dil olarak verilmesi özel okulların çekiciliğini artırır. Özel okullarda sadece öğrenci değil veli odaklı çalışmalarda yapılır. Veliler kendilerine yönelik etkinlikler yapılmasından çok mutlu olurlar.

“HER ÖZEL OKUL GERÇEKTEN ÖZEL Mİ?”

Özel okulların tümü aynı nitelik ve standartlara sahip değildir. Özellikle dershanelerin kapanmasından sonra faaliyet göstermeye başlayan özel okulların bazıları fiziki açıdan yetersiz binalarda eğitime devam etmektedir. Özel okullarda belli gelir grubundan ailelerin çocukları vardır. Bu yüzden çocuklar toplumun farklı özelliklerini göremez ve gerçek yaşama dair bilgileri eksik kalır. Tek tip arkadaş gruplarının varlığı marka takıntısı ve gereksiz tüketim alışkanlıkları yaratabilir. Özel okullarda çalışan öğretmenlerin bir bölümü devlet okullarına atanamadıkları için zorunlu olarak özel okula girerler ve ilk fırsatta devlet kadrolarına geçmeyi düşünürler. Bu yüzden çok sık öğretmen değişikliği yaşanır. Son dönemde hızla çoğalan özel okulların bir bölümünde sadece para kazanmak amacıyla kurulmuş ticarethane mantığı hakimdir. Kurucular ve yöneticiler “müşteri her zaman haklıdır” mantığı ile bazı olumsuzlukları görmezden gelebilir. Bu durumu anlayan çocuklarda “bencillik, acımasızlık” gibi ciddi davranış bozuklukları görülebilir.

SONUÇ OLARAK…

Her özel okulun iyi olduğu ya da her devlet okulunun kötü olduğu şeklinde ön yargılı bir genelleme yapılması son derece yanlıştır. Çağdaş yerleşkelerde üst düzey eğitim öğretim hizmeti veren kurumsal nitelikleri gelişmiş, demokratik, laik ve bilimsel ilkelere bağlı eğitim politikaları izleyen özel okulların varlığı bu sektörü “şimdilik” ayakta tutmaktadır. Kamu kaynaklarının kullanılmasında öncelik, devlet okullarında kaliteli bir eğitime erişim hakkının güvence altına alınması olduğu halde; son yıllarda hem özel okullar ile devlet okulları hem de devlet okullarının kendi aralarındaki nitelik farklılıkları giderek derinleşiyor. Bu nedenle eğitim sistemindeki özelleştirme politikaları ve teşvikleri kamusal eğitimin önüne geçmemelidir. Nerede yaşarsa yaşasın, hangi okula giderse gitsin her çocuğun kaliteli eğitim alma hakkının temel ve anayasal bir hak olduğu unutulmayıp gereği yerine getirildiği zaman; zaten ”Özel okul mu devlet okulu mu?“ sorusunun yanıtını aramaya gerek kalmayacaktır.